BUSE KAYNARKAYA

Aziz Nesin’i doğumunun 100. yılında edebiyatı, mizahı, hayat görüşü, politik duruşu ve geleceğe bıraktıkları açısından daha yakından tanımak ve değerlendirmek amacıyla 2015’te hazırlanan “Ömrüne Sığmayan Adam: Aziz Nesin” sergisi, İstanbul, İzmir ve Bursa’dan sonra Ankaralılarla buluştu.

İçeriği, Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin ve vakfın yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu başta olmak üzere, Nesin Vakfı danışmanlığında hazırlanan serginin küratörlüğünü Işın Önol üstlenirken, arşiv çalışmalarını Esin Pervane ve Salih Bora yürüttü. Aziz Nesin’in kendi notlarından yola çıkılarak hazırlanan ve iki bölümden oluşan serginin ilk bölümünde, Aziz Nesin’in doğumundan ölümüne kadarki süreç ele alınırken, ikinci bölümünde “Kendimden sonraki kendimi merak ediyorum” diyen Aziz Nesin’in ölümünden sonra çevrilen, basılan kitapları; Nesin’in planladığı ve bugün hâlâ çalışmaları devam Nesin Vakfı; Nesin Yayınevi ve Nesin Matematik Köyü’ne dair belgeler sergileniyor. Serginin bu bölümünde, aynı zamanda, Fatih Pınar ve Burcu Kolbay tarafından hazırlanan “Aziz Nesin Yaşıyor” adlı belgesel, Tan Oral tarafından kayıt altına alınıp Ethem Özgüven tarafından dijitalleştirilen Nesin Vakfı’nın yapım videoları ve vakfın arşivinden 3 video daha yer alıyor.

Serginin açılış konuşması, küratör Işın Önol, Nesin Vakfı yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu ve CHP grup başkan vekili Doğan Yılmazkaya tarafından yapıldı. Cihangiroğlu’nun "Aziz Nesin günde 2 saat uykuyla hep halkına olan borcunu ödemek için çalışan biriydi. Ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünenlere söylemek isterim ki Aziz Nesin tek başına da çok ama çok şey yapılabileceğinin kanıtıdır” sözünden yola çıkarak Aziz Nesin kendini neden borçlu hissediyordu ve borcunu ‘ödemek’ için neler yaptı sorusu akıllara geliyor. Bu sorunun cevabı, akla gelen pek çok soru gibi, sergide veriliyor.

Kendini okutan halka borçluluk

Ali Nesin’in hazırladığı Gömüyü Arayan Adam kitabında, bu borcu şöyle açıklıyor Aziz Nesin: “Bende borçluluk duygusu yaşamımın anaçizgisi olarak hep sürüyor. Anama, babama borcum, öğretmenlere borcum, arkadaşlarıma, okullarıma, halkıma, yurduma, tarihe ve dünyaya borcum… Hiçbir zaman ödenmeyecek, ödenmesi olanaksız olan bu borçların –tıpkı ölüm düşüncesi gibi- hiç aklımdan çıkmamak üzere bende hep sürerek yaşıyor.”

Aziz Nesin, eğitimine babasının kendisini tanıştırdığı Galip Amca’sıyla başlar. Okuma yazma, Arapça ve matematiği ondan öğrenerek çocuk yaşta hafız olur. Daha sonra Mahalle Mektebi, Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi, Darüşşafaka (Annesinin ölmeden hemen önce oğlunun okula gittiği için içinin rahat olduğunu söylemesi, babası yaşadığı için vicdanen rahatsız olup Darüşşafaka’dan kaçan Aziz Nesin’in tekrar okula dönmesine sebep olur.), Vefa Ortaokulu, Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’na devam ettikten sonra, Aziz Nesin’in 8 yıl sürecek askerlik hayatı başlar. Subay olduğunda Fen Okulu’na giden Aziz Nesin, Güzel Sanatlar Akademisi’nin ilanlarını görerek Doğu Süsleme bölümüne girer. Gömüyü Arayan Adam’da, Aziz Nesin’in subaylığı sırasında terhis olan askerleri eğitmekle uğraştığını ve bundan çok büyük keyif aldığını görüyoruz: “Erlerim terhis olduklarında, onların ilk askere gelişleriyle askerden ayrılışları arasındaki ayrımı düşünür, kimileyin sevincimden gözlerim dolardı… Tıpkı beni çok sevindiren bir oyunum, bir kitabım gibi… Bana askerliği sevdiren nedenlerden biri ve en önemlisi budur: İnsan yetiştirmek.”

İlk denemeler

12 yaşındayken ilk roman denemesini yazan Aziz Nesin, çocuk olduğunu gizleyerek Babıali’deki pek çok yayınevine kitabını gönderir. Kitap henüz bitmiş değildir ancak kalanını kitabın yayımlanacağı kabul edildiğinde yazabileceğine inanıyordur. “Muhterem Mehmet Nusret Beyefendi” diye başlayan bir mektup alan Aziz Nesin, kitabının yayımlanmayacağını öğrenmiştir ama böyle ciddi bir mektup aldığı için de çok mutlu olur.

Gömüyü Arayan Adam’da aktardığı üzere, Aziz Nesin’in 1941’de kendi yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı duygusal ağırlıklı ilk öyküleri ve şiirleri Yedigün Dergisi’nde yayımlanır. Aziz Nesin’in gülmece öykücülüğüne geçişi 1946’da Markopaşa’yla başlayacaktır.

Karagöz ve Tan gazetelerinde çalışan Aziz Nesin, Tan gazetesinin yakılması üzerine, 1946’da 8 sayı süren Cumartesi adlı haftalık bir dergi çıkarır. Bu derginin kapanmasıyla ilgili, yapmak istediği asıl şeyin bu olduğunu, bir fikri dergi etrafında toplamayı daha uygun gördüğünü yazar. 1966’da, gazete yazıları yazmak istemediğini kaydeden Aziz Nesin, para kazanmak için başka bir yolu olmadığını, ancak tiyatro oyunlarının sahnelenip gelir kaynağı olmasını çok istediğini söyler.

Markopaşa

Sabahattin Ali’yle birlikte çıkardıkları, dönemin en çok satan gazetesinden bile fazla satan, pek çok kez dava edilmiş, 6 farklı isimle yayın politikasını sürdürmüş Markopaşa için Aziz Nesin, “Markopaşa gülmece yoluyla bir kavga –basbayağı bir kavga- gazetesiydi…Kavgaya girmişsin, elinde hiçbir silah yok. Birden taşı kapıp düşmana fırlatıyorsun…Yıllarca süren tek parti iktidarının antidemokratik baskılarından halk öyle bunalmıştı ki yüreklenip de kendi söyleyemediklerini Markopaşa’da buluyor, Markopaşa’yı dilmacı sayıyordu” der. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda, Truman Doktrini adı altında kimi ülkelere yavaşça sızdırılan emperyalizm döneminde Nereye Gidiyoruz? adında bir kitapçık yayımlayan Aziz Nesin, mahkum edilerek Bursa’ya sürülür.

Bir dönem öyle sıkıntılar çeker ki, tek parti dönemine tepkili olduğu halde, CHP milletvekili Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba dergisinin neredeyse bütün yazılarını takma isimlerle yazar hale gelir. Başka dergiler için polisiye romanlar yazıp röportajlar da yapan Aziz Nesin, “adı tehlikeli” olduğu için hep takma isim kullanmaktadır. 1956’da bir mizah yarışmasında ödül aldıktan sonra kendi adıyla yazabilmeye başlar. Bu durum pek uzun sürmeyince “…bu yarışmayı bir kez daha kazanıp bir Altın Palmiye daha almak zorunda” kalır.

“Çalışmaktan yaşamaya zaman bulamadığım için…”

Yusuf Ziya Ortaç’ın kendisi için “yazar değil, o bir rotatif” dediği 60’lı yıllarda, ne yazdığının önemli ama nasıl yazdığının önemli olmadığını kaydeden Aziz Nesin, kendisine oturma, uyuma, hatta hasta olma izni bile vermeyen “esin cinleri, cadıları canavarları”ndan bahseder. Onlar, “kira isteyenler, para isteyenler, alacaklılar, bitürlü bitip tükenmeyen gereksinimler”dir. İlerleyen yıllarda kendisine sürekli nasıl bu kadar genç görüldüğü sorulduğunda “Çalışmaktan yaşamaya zaman bulamadığım için yaşlanmamış olacağım” demiştir.

Maddi durumu düzeldiğinden parasını harcayacak yer bulamadığını söyleyen Aziz Nesin, 1972’de kimsesiz ve yoksul çocukları okutmak için Nesin Vakfı’nı kurar. Vakıf binasının inşasından vakfın çerçevesine kadar her detayında yer alan Aziz Nesin, 1974’te kurduğu Türkiye Yazarlar Sendikası için “Ben ki, aşk da içinde olmak üzere, hiçbirşey uğruna yazarlığımdan özveride bulunmazken, TYS için bunu da yaptım. Çünkü TYS gibi bir örgütün kurulması, benim için Türkiye’nin bir ulusal onur sorunuydu” der.

“Ben öldükten sonra niçin bu kadar az yazmış diyecekler”

Serginin açılışında sohbet ettiğim grafik bölümünden emekli bir hoca, “Nasıl bir hayat hikâyesi; hem komik hem de hüzünlü” diyerek başlattığı sohbetimizi, “Bu kadar nasıl yazmış, akıl alır gibi değil” diye sürdürmüştü. Bizim hayranlığımıza karşın, bu kadar kitabı az gören Aziz Nesin, 74 yaşındayken, “Bugüne dek yazmış olduğum 85 kitabı, bundan sonra yazacaklarımın provaları, egzersizleri, müsveddeleri sayıyorum. Asıl yazacaklarımı yazmadım” diyor ve bir başka notunda şunu kaydediyor: “Ben öldükten sonra niçin bu kadar az yazmış diyecekler.”

Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 30 Eylül’de açılışı yapılan sergi, 8 Ekim’e kadar ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek. Hafızlıktan subaylığa, subaylıktan yazarlığa Aziz Nesin’in yaşam öyküsünü; bu yazıda bahsedemeyeceğimiz kadar çok olan yayınlarını ve eserlerini; Aydınlar Dilekçesi’nden Madımak Katliamı’na kadar şahit olduğu olaylardaki politik duruşunu merak eden herkesin gitmesi ve onu kendi cümlelerinden okuması için iyi bir fırsat.

Fotoğraflar: Durmuş Güçlü

Kaynak: Birgun.net