Yüzyılın yazarı Türkali

Vedat Türkali son romanı olan “Bitti Bitti Bitmedi”nin final bölümü üzerine çalışırken, ileri yaşı nedeniyle meydana gelen sorunlarla karşılaşınca kitabı için biraz daha yaşamak istediğini söylerdi:

-Bu kitapla 20. yüzyılı tamamlamış olacağım!

Onun kitapları tutkulu aşk hikâyeleri üzerinden Türkiye’nin yakın tarihini irdeliyordu. Son kitap ise Türkiye’nin yüzyıllık yüzleşmesine ön ayak olacak bir çalışmaydı. Ermeni Meselesi’ni son derece cesur bir üslupla ve bütün çıplaklığıyla anlatıyordu.

Türkali bu son kitabını Samsun’dan mahalle, ilkokul, İstanbul’da üniversite ve bir ömür boyu sürecek Türkiye Komünist Partisi (TKP) saflarındaki yoldaşı Doktor Haig Açıkgöz’e ithaf etti. Doktor Haig, ağır illegalite koşullarında polisin işkence tezgâhlarından geçmiş, asla bir isim bile vermemişti. Eğer vermiş olsaydı ilk önce Abdülkadir Pirhasan’ın (Vedat Türkali) adını vermesi gerekirdi. Çünkü ona bağlı bir hücrede çalışıyordu.

Türkali, yüzyılı kapattığı romanıyla bu fedakar Ermeni yoldaşına da bir hak teslimi yapıyordu.

Bu açıdan bakıldığında Vedat Türkali, kendi önüne koyduğu bütün hedeflerine vardı. Büyük bir disiplinle çalıştı. Hayat çizgisinden hiç sapmadı. Ait olduğu kuşağın adanmışlık ruhunu ölünceye kadar taşıdı. Sınıf düşmanlarıyla asla uzlaşmadı. İlkeleri konusunda ödünsüzdü.

Vedat Türkali’yi romanları, filmleri, oyunları, şiirleriyle tanıyıp sevenlerinden biri olarak büyük bir talih eseri onun son yıllarına çok yakınından tanıklık ettim.

Değerli insan hakları savunucusu Akın Birdal sayesinde Vedat Türkali’nin belgeselini İZ TV için çekme şansına ulaştım. İki yılı aşkın süre Cihangir’deki evinde hem kameralı hem de kamerasız sayısız söyleşiler yapma imkânım oldu.

Onun öpülesi elleriyle bilek güreşi bile yaptık. Yenildim! Şaka değil, Vedat Ağabey’in kürek palası boyutlarındaki ellerini kavramak mümkün olamıyordu. Çok iyi beslendiği için özellikle elleri, kolları ve bilekleri çok güçlüydü. O müsabakadan sonra her ziyaretimde tokalaşıp bir de bileğini öpme ritüeli geliştirmiştim. O buna itiraz ediyordu. Bense ısrarla atasözü üzerinden gidiyordum:

-Bükemediğim bileği öpüyorum ağabey, siz karışmayın lütfen!

Aramızda şakalar da geliştirmiştik. Daha doğrusu ben onun ciddiyet duvarında gedikler açmayı başarmıştım.

Belgesel çekimleri sırasında yorgunluktan dem vurup “Ben yaşlandım oğlum” diyordu:

-Sen 5-10 sene önce bu işleri yapacaktın!

Gerçekten de çekimler sırasında yoruluyor, ‘’Bugünlük yeter’’ diyor, bir hafta sonraya öteliyordu. Ama zaman zaman Vedat Ağabey’i öğrenciler ziyaret ediyor, bizim stajyerler onun çevresine halkalanıyor, anı fotoğrafları çektiriyorlardı. İşte o çekimler sırasında Vedat Ağabey, arkasına yaslanıyor, gözleri hafif kısılıyor, elini çenesinin altına getirdiği bastonuna yaslıyor ve hafif gülümsüyordu.

Ben de bu fotoğraflar üzerinden hikâyeler yazarak hafifçe magazin eleştiriler yapıyordum:

-Vedat Ağabey, bana gelince 80-90 yaşlarında oluyorsunuz, ama gençler etrafınızı sarınca birden 55-60 yaşlarında olgun bir adam haline geliyorsunuz!..

Bıyık altından gülüyordu sadece… Bazen de durup dururken bana dönüyor, “Göstersene” diyordu:

-Gençler gelince ben nasıl fotoğraf çektiriyorum?

Vedat Türkali için bir veda yazısı olacaksa bu satırlar Akın Birdal’ı bir yana koymalıyım, diğer yana da Nermin Çiçek’i… Kim o diye soranlara hep şöyle tanıttım Nermin’i:

-Vedat Türkali’nin yaşam asistanı!

Onunla birlikte 7/24 üzerinden kesintisiz altı yıl birlikte geçirdi. Nermin’in çalışma azmini Vedat Ağabey de teslim ediyordu:
-Bu kız benim için çok çalışıyor. Hakkını ödeyemem!

Akın Birdal manevi oğlu mertebesindeydi. Onun en yakın dostları arasında hep ön sırada yer aldı.

Sebahat Altıparmak ise son yıllarında onun yazar, yayınevi arasındaki ilişkilerini düzenleyen, metinlerinin redaksiyon sorunlarını çözen sahici yardım meleği olarak yıllarca birlikte çalıştı. Türkali’nin yeni baskılı son kitaplarında Sebahat’in büyük emekleri vardır.

Ve doktor Özgür Akın Oto… Vedat Ağabey belgeselinde onun için şöyle diyordu:

-Çok iyi bir doktorum var. Beni böyle ayakta tutuyor!

Dr. Özgür sayesinde Vedat Ağabey hep ayakta karşıladı gelenlerini… Buna ölüm de dahildir!

Vedat Türkali’nin ziyaretçileri hiç eksik olmazdı. Eğer randevu saatinde ziyaretçiler gelememişlerse, o zaman buluşma otomatik olarak iptal edilmiş olurdu Vedat Ağabey tarafından…

İnsanlar yaşlanmaya başladıklarında çocuklaşırlar da… Vedat Türkali zihinsel olarak katiyen böylesi bir evreye girmedi. Beyni her daim tam kapasite ile çalıştı. Hiçbir şeyi unutmadı. Muhakeme yeteneğini hiç yitirmedi. Uzun yıllar kendisini görmemiş eski devrimcinin “yeni” fikirlerini öğrenince ertesi gün şöyle demişti:

-Bu çocuk bayağı gerilemiş!..

Ağır hastalık halleri uzayıp da tıbbın şefkat pençesinde işkenceyi aratır bir zalimlikte yaşatılan paralı hastalar için açıklamalar yapılır:

-Beyin ölümü gerçekleşti!

Vedat Türkali işte bu olgunun tam tersini sergiledi:

-Beyin ölümü gerçekleşmedi!

Onun ölüm raporunda yer alan “Çoklu organ yetmezliği” içinde beyin yoktu. Belki beyni hâlâ yaşıyor!

Bu satırları Cihangir’de onun evinde ve onun çalışma masasında yazıyorum. Bir yandan da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ona yapacağımız uğurlama için Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı İsmail Erdem ile tören ayrıntılarını konuşuyoruz.

Vedat Türkali 1 Eylül 2016 Perşembe günü (bugün) İstanbul Teşvikiye Camii’nden öğle namazını takiben Zincirlikuyu Mezarlığı’nda 75 yıllık hayat arkadaşı, ilk aşkı, tek eşi ve mücadele yoldaşı Ayşe Merih Pirhasan’a kavuşacak. Biz geride kalanlar ise onu hiç unutmayacağız. Çünkü Vedat Türkali eserleriyle “Karanlıkta Uyananlar”ın yanında olmaya devam edecek!

Kaynak: Birgun.net