BURCU CANSU [email protected]

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. AKP’nin Dünya Bankası kredisiyle uygulamaya soktuğu Sağlıkta Dönüşüm Programı 13’üncü yılını tamamlamak üzere. AKP’nin “devrim” diye sunduğu dönüşüm yoksula sağlık hizmeti kapılarını kapatmaya devam ediyor.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Bayazıt İlhan 14 Mart Tıp Bayramı’na ve sağlık alanında yaşanan gelişmelere ilişkin BirGün’e konuştu.

>> 14 Mart’ı bu yıl da bir “bayram” olarak kutlayamayacağınızı açıkladınız. Neden?
Türkiye’de toplumsal olarak sağlıklı olmaktan çok uzakta bir 14 Mart geçireceğiz. Yıllardır yürüttüğümüz bir sağlık hakkı mücadelesi var. Bütün itirazlarımıza rağmen AKP’nin ortaya koyduğu politikalarla sağlığın gittikçe artan biçimde piyasa koşullarına terk edildiği, sağlık hizmetinin bir hak olarak değil, bir tüketim nesnesi olarak üzerinden birilerinin kar edebildiği bir ticari nesne olarak sunulmaya başlandığını ve bunun da hem sağlık çalışanlarının hem de sağlık hizmeti alan yurttaşları zora soktuğunu açık biçimde görüyoruz.
Herkes için eşit, nitelikli, ücretsiz sağlık hizmeti, hekimler ve sağlık çalışanları için iş, gelir, gelecek ve can güvencesi sağlanana dek 14 Mart’ları ve bütün günleri bayram değil mücadele günleri olarak yaşayacağız.


>> AKP hükümeti’nin “devrim” olarak sunduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı sürerken, “yıkıcı” etkilerinden bahseder misiniz?
Sağlıkta Dönüşüm Programı Türkiye’de 13’üncü yılını tamamlamak üzere. Sağlıkta dönüşümle birlikte çok önemli dönüşümler gerçekleşti. Her şeyden önce Türkiye’de sağlık hizmeti sunum biçimi, yurttaşların sağlık hizmeti alma alışkanlığı da dahil olmak üzere, sağlığın temeli özelliği değişti.


Eskisine çok daha fazla doktora gidiyoruz, daha fazla ameliyat oluyoruz, daha fazla ilaç tüketiyoruz, daha fazla tektik yaptırıyoruz, MR, film çektiriyoruz. Elimizde torba torba filmlerle, ilaçlarla doktor doktor geziyoruz ama bir türlü hak ettiğimiz nitelikli sağlık hizmetine erişemiyoruz ve tedavi olamıyoruz.
Akıl dışı tamamen sağlık hizmetinin tüketimine dayanan bir modele karşı karşıyayız. Hastaneler çok daha kalabalık acil servislerde işin içinden çıkılamıyor.

>> Sağlık hakkından çok yaşam hakkını konuşur olduk. Aylarca süren sokağa çıkma yasaklarıyla, silah sesleri patlayan bomba sesleri arasında sağlık hizmeti sunmaya çalışan bölgede bulunan sağlık emekçilerinin neler yaşadığını anlatır mısınız?
Barışın olmadığı silahlı çatışmanın bu kadar yükseldiği bir ortamda hangi sağlıktan söz edebilirsiniz. Özelikle 7 Haziran seçimleri sonrası Güneydoğu Anadolu’da gittikçe tırmanan savaş ortamıyla birlikte artık sağlık hizmetlerinden hiç söz edemez hale geldik. Sağlık kurumlarının hali içler acısı. 3 aya varan sokağa çıkma yasaklarının ardından Cizre’de şimdilerde incelemelerde bulunabiliyoruz. Görüyoruz ki sağlık kurumları tahrip edilmiş. Cizre’de bir özel hastane ve tıp merkezi tamamen kullanılamaz hale gelmiş durumda. Cizre Devlet Hastanesi askeri karargah olarak kullanılıyor. Bir savaş ortamında bile sağlık kuruluşlarının dokunulmazlığı vardır oysa Türkiye’de bu konuda çok ciddi ihlaller olduğunu görüyoruz. 3 ay gece gündüz süren sokağa çıkma yasağında insanların ellerinde beyaz çaputlarla hastaneye ulaşmaya çalıştığı bir ortamda, gebelerin evde doğum yaptığı, çocukların aşılanamadığı, aile sağlığı merkezlerinin kurşunladığı, toplum sağlığı merkezlerinin tahrip edildiği böylesi bir ortamda zaten sağlık hizmetlerinden hiç söz edemiyoruz. Sağlık hizmetlerinin tümden çöktüğünü söylememiz mümkün. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre de güvenlik endişeleri ile acil çağrılara dahi ambulanslar gidemez halde…
Savaş ve çatışma koşullarında sağlık hizmetlerine yönelik saldırıların olduğunu bu konuda pek çok uluslararası belgenin ihlal edildiğini görüyoruz. Türkiye’de de ne yazık ki bunun açık şekilde ihlal edilerek sağlık kuruluşlarına da sağlık çalışanlarına da özen gösterilmediğini ve tehdit edildiğini görüyoruz.

>> 14 Mart mesajınız?
Böylesi bir piyasa yönelimli sağlığı bir ticari nesneye dönüştüren modelle sağlığımızın tehlikede olduğu açık. Biz hekimler dahi sağlığımızın tehlikede olduğunu biliyoruz. Geleceğimiz adına ve çocuklarımızın sağlığı adına hep birlikte sağlık hakkı için mücadele etmemiz lazım. Ölümlerin durması için, Türkiye’de çocukların daha sağlıklı olabilmesi için annelerin daha düzgün koşullarda doğumlarını yapabilmesi için, yaşlıların daha güzel koşullarda sağlık hizmeti alabilmesi için hak olan bir sağlık hizmeti için bütün yurttaşları ortak mücadeleye çağırıyoruz.

***

Sağlık sorunlarına dair anket

>> Sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin bir anket yapmıştınız. Sorunlarını paylaşır mısınız?
Bu 14 Mart’ta sağlık çalışanlarına öne çıkan sorunlarını ve çözüm önerilerini sorduk. İstiyoruz ki sorunlarımızı bir kez daha görünür kılalım ve toplumumuza da sağlık alanında nerdeyiz şeffaf biçimde koyabilelim. Yaptığımız çalışma gösterdi ki Türkiye’de sağlık çalışanlarının yaşadığı ciddi sorunlar var. Anket sonuçlarından çıkan sorunlarımız şöyle: “Geleceğim için kaygılıyım, emekli aylıkları çok düşük. Nitelikli hizmet sunamamaktan dolayı mutsuzum. Dinlenemiyorum, kendimi sürekli yorgun hissediyorum, iş yüküm çok ağır. Şiddete uğruyorum, çalışma ortamları güvenli değil. Geçinemiyorum. Yöneticiler adaletsiz, baskıcı, kayırmacı. Mesleki olarak kendimi yenileyemiyorum, mesleki doyumum yok. İş güvencem yok, işten atılma/sürgün tehdidi hissediyorum. Çalışma alanlarımızda iş barışı yok. Yıpranıyorum, yıpranma payımı alamıyorum…”
Önde gelen sorunlarımızdan birisi de şiddettir. Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlıkçıya yönelik şiddet her geçen gün artmaktadır. Meslektaşlarımız görevleri başında katledilmektedir. Sadece geçen yıl iki meslektaşımızı hastanelerdeki şiddete kurban verdik. Ayrıca içimizde en zor durumda olan, asgari ücretle ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışan taşeron sağlık çalışanlarıdır.

Kaynak: Birgun.net