Adnan Çobanoğlu
Üzüm Sen Genel Başkanı

“Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür”
ama artık o köyler yok!

AKP çıkartmış olduğu “Büyükşehir Yasası “ ile “Başkanlık” sistemi uygulamasının alt yapısını oluşturdu.

2012 Kasım’ında “Bütünşehir/Büyükşehir Belediye Kanunu” adıyla bilinen kanun yasalaştı. Bu kanunla, halkın yereldeki kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevli bir yerinden yönetim birimi olan ve kendine ait özel bütçesi ve mal varlıkları da olan İl Özel İdareleri ve köy tüzel kişilikleri ortadan kaldırıldı. Valiler il özel idarelerinin temsilcisi ve yürütme organı olmasına rağmen karar ve denetim organları “İl Genel Meclisi” ve “İl Daimi Encümeni”nden oluşuyordu. İl Genel Meclisi üyeleri Milletvekili seçimleriyle birlikte yapılan “İl Genel Meclisi” seçimlerinde yöre seçmenleri tarafından,İl Daimi Encümeni üyeleri de İl Genel Meclisi üyeleri arasından seçilmekteydi.

“Bütünşehir/Büyükşehir Belediye Kanunu” ile birlikte seçimle işbaşına gelen İl Genel Meclisi ve İl daimi encümenlerin yerine Valilere bağlı olarak çalışacak ve Valinin gerekli gördüğü durumlarda kadro, yer ve unvanlarına bakmaksızın uzman sözleşmeli personel ve memurları görevlendirmeye yetkili olacağı “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı” adı altında yeni bir yapılanmaya gidildi. Yani “seçilmişlerle” değil “atanmışlarla” çalışacak bir kurul oluşturuldu. İl Özel İdareleri yetki alanına giren görev ve sorumluluklar ilgisine göre farklı bakanlıklara, bakanlıklara bağlı ilgili kuruluşlara, bunların taşra teşkilatına, hazineye, valiliklere, büyükşehir belediyelerine veya ilçe belediyelerine paylaştırıldı. Artık orman arazilerinde maden arama izinleri,1. sınıf tarım arazilerinde fabrika, tesis kurma vb. izinler valinin dolayısıyla da valinin rapor verdiği Başbakan’ın kararına göre şekillenmeye başladı.

AKP kurmaylarının “Başkanlık Sistemi” talepleri de düşünüldüğünde bu kanunla birlikte programlarındaki hedeflere biraz daha yaklaşmış oldukları görülmekte. Bu kanunla Valiler doğrudan Başbakan’a bilgi vermek üzere ilişkilendirilmiştir. Böylelikle bakanlıkların yetkilerinde bazı kısıtlamalara gidilip Başbakanın yetkisi arttırılmıştır.

İl Özel İdareleri’nin, il sınırları içindeki ilçe ve bucaklar arası ulaşımı sağlayan karayollarının yapım, bakım ve onarımı, imar, yol, su, kanalizasyon, katı atık hizmetlerinin yerine getirilmesi, il gelirleri oranında bataklık ve göllerin ıslah edilmesi ve yardımların sağlanması, ilk ve ortaöğrenim kurumlarına arsa temin edilmesi ve bu kurumların açılması gibi görevleri vardı. “Bütünşehir/Büyükşehir Belediye Kanunu” ile daha önce İl Özel İdareleri’nin yetkisi altında olan yerlerdeki yeraltı kaynakları ve sanayi yatırımlarına dönük yetkiler valilere devredildi. Jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli suların ruhsatına ilişkin yetki ve görevler ve “3213 sayılı kanuna göre maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatına ilişkin yetki ve görevler ”de Valiliklere verildi. Valilikler de bu görevi “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı” adı altında kurulan ekiple yerine getirecekler.

Bu kanunla toplam 1.023 belde belediyesinin ve 16.082 köyün tüzel kişilikleri de ortadan kaldırıldı. Belde belediyeleri lağvedilip ilçe belediyelerine belde isimleriyle tek mahalle olarak bağlandılar. Köylerde mahalle statüsünde ilçelere bağlandı.

Belde ve köy tüzel kişilikleri asgari düzeyde de olsa bir demokrasiyi içeriyordu, kendi bütçeleri, karar organları, otlak ve meraları, araçları, mal varlıkları vb. vardı. Birçok köyde öykü ve romanlarda bile adı geçen kültürel bir simge haline gelen “köy odaları” vardı. Bu yasa ile bunlar ortadan kaldırılmış idari yapı merkezileştirilmiştir. Kısacası bu yasal düzenleme gıdanın, enerjinin üretilmesini, yer altı kaynaklarının ve su kaynaklarının kullanımını şirketlere havale eden bu nedenle de asgari demokrasi kırıntılarından bile rahatsız olan bir ideolojik planın ürünü.

AKP’nin idari yapıyı merkezileştirmek istemesinin nedeni 21. yüzyılda sermayenin merkezileşmesinin en önemli araçlarından olan gıda, su ve doğanın metalaştırılmasının önündeki her türlü engelden kısa yoldan kurtulmak ve sermayenin önünü açabilmek. Bu yasa ile mera ve yaylak alanlar da ranta açıldı. Çünkü köy tüzel kişiliklerinin malı olan otlak ve meralara merkezi yönetim el koymuş, özelleştirmenin yolu açılmıştır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hızla yeni mera ve otlak yönetmeliği hazırlandı. Geçmişte yürürlükte olan Mera Yönetmeliğinin 8. maddesi, kadimden bu yana mera, yaylak ve kışlak olarak kullanılan arazilerin ihtiyaç fazlası olan bölümlerini talep edilmesi durumunda öncelikle hayvancılıkla uğraşan yöre halkına ihale yoluyla tahsis edilmesini sağlıyordu. Yönetmeliğin ilgili maddesi, 25 yıllığına yapılabilen tahsislerin, arazinin yalnızca hayvancılık amacıyla kullanılması koşulunu hükme bağlarken, her beş yılda bir ilgili komisyonca yapılan değerlendirmeyle meraların kullanılmasını denetim altında tutuyordu. Meraların betonlaşmasının yolunu açan yeni düzenlemeyle, 20 yıllık ot parasını yatıran inşaat firmaları, bugüne kadar keçi, koyun ve ineklerin otladığı arazilere kolaylıkla el koyup yatırım yapabileceklerdir.

AKP Hükümeti bu derece önemli köklü değişiklikleri ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan gerçekleştirdi. Uygulana gelen politikaların etkilediği üreticilerin ciddi mücadele deneyimlerinin olmaması önemli bir problem oldu. Bu politikalara karşı mücadele etmeye çalışan üreticiler ise bütünlüklü bir mücadele yürütebilmekten uzaklar.

Kısacası dinci, gerici faşist sistemin kurumsallaşması anlamına gelen “Başkanlık Sistemi ”ne karşı mücadele etmek, ülkenin demokratikleşmesini sağlamak istiyorsak işe köylerimizi geri isteyerek başlamalıyız. Köylerimizi yeniden şairin dediği gibi “Gezmesek de, tozmasak da, O köy bizim köyümüzdür” diyebilirsek başarmaya başlamışız demektir.

Kaynak: Birgun.net