ZEYNEP YÜNCÜLER
[email protected]
@yunculerzeynep

Sokağa çıkma yasaklarının ve operasyonların sürdüğü kentlerde bağımsız olarak gözlem ve incelemelerde bulunan bir grup kadın ‘İdil’den mektup’ adı altında oluşturdukları gözlem raporlarını BirGün ile paylaştı.16 Şubat günü valilik tarafından, başlatılan süresiz sokağa çıkma yasağının, 31 Mart günü kısmen kaldırdığı İdil için hazırladıkları ‘İdil’den Mektup’ raporun ekibinden Işıl Su Erdoğan, “İdil de Cizre gibi, Silopi gibi, Sur gibi, Nusaybin, Şırnak gibi yasağın çok yoğun yaşandığı bir ilçe ama adını haberlerde, sosyal medyada bu süreçle ilişkili olarak çok az duyuyoruz. Buraya gelen basın emekçilerine mahalleye girme yasakları konuyor, ilçe dışına çıkarılıyorlar. Korkumuz yasakla ve savaşla yaşanmaya alışılmış olması” dedi.

‘Görüntü kirliliği’ dedi

Tahribatın en yoğun olduğu mahallelerin Turgut Özal ve Yenimahalle olduğunu söyleyen Erdoğan sözlerine şöyle devam ediyor: “Şiddet yeni değil buralarda zaten biliyoruz, 90’larda köyleri boşaltılan ailelerin yerleştirildiği mahalleler bunlar, şimdi de yasağın en ağır şekilde yaşandığı. yerler. Yasağın sonlanmasıyla evlerine dönen ailelerin ilk talebi bahçelerine, mahallelerine çadır kurmak, yaşam alanlarını terk etmek istemiyorlar ve kamulaştırılmasından endişe ediyorlar çünkü evler oturulacak durumda değil. Evlerin bir kısmı tamamen çökmüş, oldukları yerlerde göletler oluşmuş; tamamen çökmeyen evlerin bir kısmı yakılmış, bir kısmı da az hasarlı yani hiçbir ev eşyası kalmamış, iç duvarların büyük kısmı yıkılmış. Halkın çadır talebi kaymakamlığın “görüntü kirliliği” gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiş. İnsan bu durumda sormadan edemiyor kaymakam kime görüntü veriyor?”

Zorunlu göç

Kentte 26 bin 500 nüfustan, 15 bin kişinin zorunlu göç ettiğini belirten Erdoğan, “Nüfusun çoğunluğu süreli işçilik ve hayvancılıkla uğraştığından düzenli gelirleri olmadığı için başka bir yerde kiraya çıkamıyor. Bu nedenle başka ilçelerde akrabalarının yanına yerleşmek zorunda kalmışlar. Düzenli gelir sahibi olanlar ise İdil’in başka mahallelerinde veya başka ilçelerde kiraya çıkabilmiş” dedi. Erdoğan, görüştükleri bazı ailelerin çocuklarının kentte yaşananlar nedeniyle, çocukların altını ıslatma, ağlayarak uykudan uyunma, çatışma sesi duyduğunda dil tutulması gibi psikolojik sorunlar nedeniyle ailelerin evlerini terk etmek zorunda kaldığını da belirtti.

‘Parsel numarası yok’

Az hasarlı evlerin büyük bir kısmına yıkım kararı çıkmasına rağmen, kolonları gitmiş çatısı çökmüş pek çok eve de “az hasarlı” denildiğini ifade eden Erdoğan şöyle devam etti: “Halkın bize gösterdiği bazı yıkım belgelerinde isim dışında hiçbir şey yazmıyor, ne parsel numarası ne bir adres daha da tuhafı ne de bir hasar tespiti var. Bazı evlere ise sahipleri bile giremiyor, hâlâ hiç görmediğimiz ev sahipleri var, çünkü evler bir odası bile sağlam kalmamacasına çökmüş durumda. İki hafta önce bir çocuğun böyle bir alanda savaş atığı sonucu ölmesi bu civarda yaşayan insanları da tedirgin ediyor.”

‘Terör mağduru’ imzası

Ailelere ziyaret sırasında, kendilerine tanıtmalarına rağmen güven duygusunun olmadığını gözlemlediklerini belirten Erdoğan, “Anketler sırasında fark ediyoruz ki “terör mağduru” diye ailelere para yardımı karşılığı imzalatılan kağıtları imzalamış birçok kadının Türkçe okuma-yazması bile yok. Görüştüğümüz birkaç kadının depresyon tedavisi gördüğünü öğrenmemize rağmen bizlerle bu konuyu konuşmak istemiyorlar, şu an için öncelikleri ailelerini toparlamak ve yıkımın etkilerini azaltmak. Hamile kadınlarla konuştuğumuzda doğum sürecinin çok normal geçtiğini söylüyorlar bize, şiddet o kadar normalleşmiş ki bu baskının kendi bedenlerine birebir etkisini tanımlamak bile zorlaşmış” diye konuştu.

Kaynak: Birgun.net