NURCAN GÖKDEMİR [email protected]

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra gazetecisinden öğrencisine, milletvekillerinden sendikacılara kadar toplumun her kesiminden bin 500’ün üzerinde yurttaşa açılan ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ davaları sonunda mahkemelik oldu. Anayasa Mahkemesi (AYM), ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesinin iptal isteminin şekil şartlarına uygun olup olmadığının incelemesini 7 Nisan Perşembe yapacak.
YARSAV Başkanı ve Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Murat Arslan, ilk incelemeden önce BirGün’e yaptığı değerlendirmede, konuyu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)ve Anayasa açısından yorumladı.

Denetim imkânsızlaşıyor
Kamusal figürlere yapılan hakaretlerin doğrudan doğruya cezai yaptırıma bağlanmasının, seçilmiş ya da atanmış kamu görevlilerini eleştirilmez kılmak gibi bir sonuç doğurduğuna dikkati çeken Arslan, şu ifadeleri kullandı; “Bu sonuç kamu görevlileri üzerindeki kamu denetimini imkânsızlaştırıyor. Özellikle hakaret suçlamalarının gazetecilere yöneldiği hallerde, kamuoyunu bilgilendirmekle görevli gazetecileri ceza soruşturması tehdidi altında görevlerini yapamaz hale getiriyor.”

AİHM yol gösterici
Evrensel sözleşmeleri hatırlatan Arslan, “AİHM, siyasetçi olma veya kamuoyuna mal olmanın bir tercih olduğunu, bu tercih ile kamuoyuna mal olmanın nimetlerinden yararlanan kişinin şöhretinin yükümlülüklerini de üstlenmesi gerektiğini, sıradan insanlardan çok daha fazla bir şekilde ağır eleştirilere katlanma yükümlülüğü bulunduğunu belirtiyor. Kaldı ki AİHM, tarafsız devlet başkanları için bile yurttaşlardan daha fazla koruma sağlayan tüm hükümleri sözleşmenin 10’uncu maddesine aykırı görüyor” dedi.

İktidar yeni çözüm üretir
Arslan, şu değerlendirmede bulundu; “Toplumun azımsanmayacak bir kesiminin yolsuzluk olduğunu kabul ettiği, faili meçhullerin aydınlatılamadığı, katliamların yaşandığı, muhalifler üzerinde kolluk güçleri, yargı ve medyanın ciddi bir baskı aracı olarak kullanıldığı bir ülkede, kimilerinin Cumhurbaşkanına hakaret olarak saydığı ifadeler ucuz, yersiz ve anlamsız, aşağılama amaçlı sözler değil, aslında belli ölçüde olgulara dayanan, yönetim biçimine ve izlenen siyasete ilişkin ağır, sert politik eleştirilerdir ve bir muhalefet etme aracıdır. Cumhurbaşkanına hakaret suçu pratiği ise olur olmaz tutuklama kararları da göz önüne alındığında, muhalefeti sindirerek, yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğunun ve halkın sessizliğe itilmesinin en önemli araçlarından birisidir. Bu yüzden madde iptal edilse bile, karşı karşıya olduğumuz hukuk tanımayan, anayasa tanımayan bir iktidar ya da otorite muhalif sesleri susturmak için yeni çözümler üretecektir.”

‘Kral bile ayrıcalıklı değil’
Yolsuzluk skandalı ile çalkalanan İspanya’da kraliyet ailesinin yargı önüne çıkarılmasını örnek veren Murat Arslan, şu ifadeleri verdi; “İspanya Kralı’nın diğer insanlardan ayrıcalıklı bir hakaret hükmüyle korunmasının meşru olup olmadığını tartışan AİHM, Kral’ın bile ayrıcalıklı bir korumadan yararlanamayacağı na karar verdi. Dolayısıyla siyasi kişiliklerin ya da devlet başkanlarının yurttaşlara göre daha az koruma görmesi gerekmektedir. TCK madde 299 ile Cumhurbaşkanına özel bir koruma sağlanmıştır. Bu yönüyle Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki ‘kanun önünde eşitlik’ ilkesi ihlal edilmekte ve maddeyi Anayasa’ya aykırı hale getirmektedir.”

Kaynak: Birgun.net