Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Ali Çankaya

-Avusturya’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Ali Çankaya: Alevileri aldatmaya, oyalamaya, kandırmaya yönelik tasarlanmış, Alevilerin asimile edilmesinden başka bir işe yaramayan, yaramayacak olan tuzaklar silsilesidir. Alevilerin ibadet yerlerinin CEMEVİ olduğunun bilinmesi ve meclisten çıkarılacak bir kararla yasal, anayasal statüye bağlanması gerekirken, çalıştay, ve benzeri taktiklerle aleviler aldatılmak istenmektedir. Bu uygulanan taktikle de kısmen başarı sağlamışlardır. Alevi çalıştayından kasıt; AKP Hükümeti’nin asıl yüzü gizlenerek, demokrat bir AKP portresi çizilmektedir. Ayrıca uluslararası arenada da demokrasiye bağlı görünümünde, kamuflajlı bir AKP reklamı yapılmaktadır.

Referandum adı altında yapılan, sözde demokratik adımlar için ‘’yetmez ama evet’’çilerin de bu kamuflaj reklamlarına aldandıkları bir açık örnektir.

AKP zihniyeti; Alevi çalıştaylarından çıkardıkları sonuç ile Alevilerin kayıtsız şartsız ibadet yerleri olan CEMEVLERİ’nin anlamı ve işlevinin anlamsızlaştırılmasını hedeflemektedir. ‘’İrfan Merkezleri’’ projesi kolay, anlaşılır ve karşı olunmasının zor olduğu gibi, kulağa da hoş gelen bir ifade içermesi; Alevilerin olmazsa olmazı, CEMEVLERİ’Nİ ibadet yeri olmaktan çıkartmak, asimilasyonun önünün açılması için düşünülen bir operasyon girişimidir. Cemevleri, Alevilerin ibadet yeridir ve aynı zamanda ilim irfan merkezidir. Devlet, Alevilerin ibadet yeri Cemevlerini koşulsuz yasal ve anayasal olarak tanımalı ve bu anlamda bir statüye bağlamalıdır.

Alevilerin ayrıca bir Geleneksel İlim İrfan Merkezine ihtiyaçları var mıdır, var ise nasıl bir işlevi, nasıl bir yapılanması olacaktır, buna karar verecek olan da gene Aleviler olmalıdır.

-AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

Mehmet Ali Çankaya: Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı, başlı başına bir tartışma konusudur. Laik olduğu iddia edilen bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı başlı başına tartışma konusuyken, Alevilere lütufta bulunması anlamsızdır. Burada kim ne hakla, bir diğerine hak tanır, sorulması ve tartışılması gereken asıl konu bu olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının derhal lav edilmesi gereklidir. Bu da biz Alevilerin kırmızı çizgilerimizden biridir.

Evet, Cemevleri caminin alternatifi değildir, çünkü Alevi inancı kendine özgü bir inanç olup, bu inanca mensup olanların ibadet ettikleri kutsal bir yerdir. Alevilik her ne kadar İslamla bağı olduğu düşünülse de ‘’Hak-Muhammet-Ali’’ kavramı dışında fazlaca bir benzerliğin olduğu iddia edilemez. Bu anlamda, Alevi inançlı insanlara ibadet yeri olarak cami adres gösterilemez. AKP’nin zaman içerisinde Alevileri asimile etme, Alevi inancını ortadan kaldırma gibi bir hedefi olduğu içindir ki, Alevilik İslamın içindedir ve ibadet yeri de camidir, denmekte ve bunu Alevilere dayatılmaktadır.

Hem Aleviler hem de diğer inanç mensupları, kendi inançlarının gereklerini kendileri yerine getirmeli ve bu anlamda ihtiyaçlarını kendileri karşılamalı, finans kaynaklarını kendileri yaratmalıdırlar. Zira laiklik ilkesi ancak o zaman anlamlı olur ve doğru ifadesini bulur.

-Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Mehmet Ali Çankaya: Dedelere maaş verilmesini doğru bulmadığımız gibi; hocalara, imam ve müftülere de maaş verilmesini doğru bulmuyoruz. Bu gün imalar, müftüler, hocalar kısaca devletin memuru statüsünde olan ve memur maaşı alanlar, önlerine getirilen programları, devletin ve dolayısıyla hükümetin istediği gibi servis etmektedirler.

Devletin dedeleri maaşa bağlaması, dedelerin devletin yedeğine düşmesi demektir. Dedelerin de; İmam, hoca, müftüler gibi önlerine getirilen programı istenildiği şekilde servis etmek zorunda olacakları demektir.

Bu anlamada, özgün bir inanç olan Aleviliğe ve Alevi toplumuna karşı sorumlu olmaktan başka, bir yere bağımlı olmayan, özgür olan dedelerden nasıl bir hizmet alınamayacağı ortadadır. Maaşlı dedeliğin, devlete ve dolayısıyla hükümete (AKP) hizmet etmekten başka bir iddiası olamayacağı ve dedelik kurumu gibi bir kurumun anlamı kalmayacağı çok açıktır.

-Bulunduğunuz ülke ve Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Alevilere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Ali Çankaya: AKP Hükümeti konsoloslukları ve Diyanet teşkilatı aracılığı ile Alevilerin Avrupa’da elde edebileceği kazanımları da engellemektedir. AKP genelde Avrupa ülkelerinde de Alevilerin önüne engel çıkarmak için tüm olanaklarını kullanmaktadır. Bu bağlamda, ticari ilişkilerinden dolayı kısman başarılı olduğu da yadsınamaz.

Özelde ise, yaşadığımız ülke olan Avusturya’da İslam Dini 1912 yılından bu yana yasal olarak tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti destekli bir dindir. İslamın içinde bir mezhep olduğunu iddia eden küçük bir grup sözde Alevilerin isteği ile de ‘’İslam Alevi Din Topluluğu’’ adıyla; 2012 yılında Avusturya İslam Din Teşkilatına dahil olmuş ve bu teşkilatın şemsiyesi altına girmiştir. Bu ne yaptığını bilmez, aymaz Alevilerin yanlış tutumları nedeniyle Avusturya’da Aleviliğin kendine özgü ve evrensel bir inanç olarak tanınmasının ertelenmesini gündeme getirmiştir. Bu yönde yapmış olduğumuz girişim ve hukuksal çalışmalara engel, Avusturya din işleri tarafından çıkarılmaktadır. Gerekçe; bir tane Alevilik tanındı, diyerek bize İslam Teşkilatı çatısının altı gösterilmektedir. Aslı olan ise, Aymaz Alevilerin de yaptıkları yanlış ve küçük çıkarlar uğruna toplumun çıkarlarını hiçe sayıp, İslam teşkilatı içerisinde yer almalarıdır. İşte bunu bahane eden ve işine de gelen; Avusturya devletinin, kendine özgü bir Alevi inancı için, yeni bir kanun, yeni yasal düzenleme ve bu yönde ayrılacak bütçe vb. giderlerden kaçınmak istemesidir.

Bu anlamda, Avrupa’nın diğer birçok ülkesinde Alevi inancı kendine özgü bir inanç olarak tanınırken, Avusturya’da bu henüz sağlanabilmiş değildir. Bu yönde hukuksal mücadelemiz, meşru ve yasal gösteri vb. eylemlerimiz devam etmektedir.

AKP Hükümeti Türkiye’de Aleviliği bitirmek, Alevileri asimile etmek çabası içerisindedir. Bu anlamda her şeyi göze almış ve gözü dönmüş bir tavır içerisindedir. Diğer alanlarda olduğu gibi, ‘’Alevi Açılımı da’’ boş ve yalandan ibarettir.

Her türlü hile ve hurdaya başvuran bir AKP Hükümetinin Alevilere ve diğer, kendi yandaşı olmayan kesimlere karşı tutumunu, politik bir tutum olarak değerlendiriyor, yanlış buluyoruz ve kınıyoruz.

-Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Mehmet Ali Çankaya: Laiklik mücadelesi hayati bir öneme sahiptir. Laiklik mücadelesi hayati bir öneme sahiptir ve bu anlamda mücadele oldukça yükseklere taşınmalıdır. Türkiye halkının büyük çoğunluğu açlık sınırları altında yaşamaya çalışırken; diyanet işleri bakanlığının bütçesinin şuursuz bir şekilde oldukça yüksek olması, anlamsızdır. İnsanın Hak ile kendi arasındaki ilişkileri için bu kadar para harcanmasının din ile inanç ile bir alakası olamaz. Bu olsa olsa taraftar besleme, yandaşlarına rant sağlamak olur. Camilere, imamlara ve diğer mezhepçi din hizmetlerine harcanan paralar, açlık sınırı altında yaşamak zorunda bırakılan insanların yaşamsal ve diğer sağlık ve eğitim giderlerine harcanmalıdır. Bu ancak gerçek anlamda bir laiklikle mümkün olur. Bu anlamda laiklik mücadelesi hayati önem taşımaktadır.

Birlikte ve barış içerisinde ortak yaşamı isteyen ve özleyen, ötekileştirilmişlerin güçlerini birleştirmeleri, AKP’nin laiklik ve demokrasi karşıtı politikalarına karşı ortak mücadeleyi geliştirmeleri ivedi ve zorunludur. Gerçek anlamda laik-demokratik bir ortam ve koşullarda yaşanmak isteniyorsa, basit bahane ve gerekçeler üretilmeden, parti, kişi, kurum, örgüt adına küçücük çıkarların hesabı yapılmadan, tüm ötekileştirilmişlerin, büyük fotoğrafın ortak çıkarları ve eşit koşullarda, ortak yaşamı tercih ederek birlikte hareket etmenin dışında bir lüksleri olamaz, diye düşünüyorum.

Bütün politika ve projelerini din eksenli, dine dayalı ve din istismarı üzerinden yapan, laik ve demokrasi karşıtı AKP’ye karşı ortak hareket edilmesinden başkaca bir çareleri olduğu inancında değilim. Varlığı kabul edilmeyen yok sayılanların, asimile edilenlerin, susturulmaya çalışılanların, biber gazı, tazyikli su yiyenlerin, işkenceye tabi tutulanların başkaca bir şansı olmadığını düşünüyorum. Şehirleri yerle bir edilen, bombalar altında kalan, bodrum katlarında katledilen, sokak ortasında kurşunlanan ötekileştirilmişlerin; devletin tüm olanaklarını kendi çıkarları uğruna, başkanlık özlemi için ülkeyi kaos ortamına sokanlara kaşı mücadelenin gerektiğinin anlaşılır olduğunu düşünüyorum.

-Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Bulunduğunuz ülkedeki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Mehmet Ali Çankaya: AKP Hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan yönetimi Türkiye’de var olduğu sürece; sadece inanç ve dolayısıyla Alevi sorunu değil, var olan tüm kesimlerin sorunlarının da çözülebileceğine inanmıyorum. Sünni İslam inancı dışında kalan inanç sorunu, Alevilerin sorunları da var olan diğer toplumsal sorunlardan ayrı düşünülemez.

Ya tam bir LAİK-DEMOKRATİK devlet yapısı ve eşit yurttaşlık hak ihlallerinin olmadığı bir yaşam ortamındasınızdır, ya da bugün içinde bulunduğumuz gibi tersi olan bir ortamda yaşamaya mahkûm edilmişlik durumundasınız. Bu durum bize göstermektedir ki, bu ülkede yaşayan tek bir kesim (AKP yanlısı) dışında kalan herkesin sorunları iç içe geçmiş ve bir birinden ayrıştırılamaz, eşit yurttaşlık sorunudur. Bu sorunların AKP zihniyetiyle aşılmasını olası göremiyorum.

Bu anlamda, Alevilerin talepleri karşılanamaz. Daha da zor bir hal alır, diye düşünüyorum. Aleviler sürekli baskı altında, çeşitli hilelerle, bir bütün olarak ortak sorunları etrafında, ortak hareket etmeleri için gerekli olan birliktelikleri bozulmaktadır.

Aldatmaca Alevi çalıştayları, irfan merkezleri, dedelere maaş gibi, Alevileri bölmeye, itibarsızlaştırmaya yönelik çalışmalardır. Cemevleri’nin su ve elektrik giderlerinin karşılanması, dedelere devlet memuriyet görevi verilerek maaşa bağlanması gibi negatif gelişmeler, bir kısım Aleviler tarafından iyi niyet olarak değerlendirilmekte, küçük hesaplar uğruna, Aleviler için hayati önem taşıyan gerçeklerin görülmesi engellenmektedir.

Bulunduğumuz ülke olan Avusturya’da henüz Alevilik sorunu bir neticeye bağlanmış olmasa da, hukuksal mücadelemiz sürmektedir ve Aleviler adına iyi bir sonuca bağlanacağını biliyoruz. Geç olsa da hukuk geçerli ve hukukun üstünlüğü olduğuna inandığımız bir ülkede yaşıyoruz.

Benzer bir böylesi durumun Türkiye’de söz konusu bile olmadığını düşünüyorum. R.T. Erdoğan ve AKP hükümetinin iş başında olduğu bir süreç içerisinde, hukuk kurallarının uygulanabilir olduğuna inanmıyorum.

İsveç Alevi Birlikleri Federasyonu Eş Başkanı Nevin Kamiloğlu​

1-İsveç’te örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nevin Kamiloğlu: AKP´nin Cemvelerinin hukuki statüsü ve geleneksel İrfan Merkezleri açma çalışmaları, diğer Alevi Çalıştaylarında olduğu gibi çözüme yönelik değil, Alevilerin asimilasyonuna yönelik bir çalışmadır.

1925 tarihinde çıkarılan Tekke ve zaviye kanunuyla kapatılan Alevi Dergahlarının yanı sıra kapatılan Sünni tarikatların tekrar açılmasına ve o tarikatların legalleşmesine hukuki zemin sağlama çabasıdır. Cemevlerine herhangi bir şekilde hukuki statü verilmesini istemiyoruz. Tartışmasız ve yorumsuz bir şekilde, Cemevlerinin Alevilerin ibadet yeri olarak tanınmasını ve bu şekli ile yasal güvenceye alınmasını istiyoruz.

2- AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

Nevin Kamiloğlu: Diyanet, Sünni İslam ve hatta Hanefi mezhebini temel alan bir kurumdur. Bir inanç ancak ona inanan ve onu yaşayan insanlar tarafından tanımlanır. Diyanetin Alevi inancını tanımlaması asla kabul edilemez. Bizim Sünni inancını tanımlamamız haddimizi aşmak olacağı gibi, Diyanet’inde Alevi inancını tanımlaya yeltenmesi hadlerini aşmasıdır. Diyanetin, Alevilere yönelik çalışmaları Alevileri asimile ederek, Sünni Hanefi mezhebi içerisinde eritmektir. Diyanet’in kırmızı çizgisi Alevilik ise bizimde kırmızı çizgimiz Diyanet’in kaldırılmasıdır. Bu çağda demokratik ve laik bir ülkede devlet bütçesinden, bir çok bakanlıktan daha fazla pay alan ve sadece bir inancın misyonerliğini yapan bir kurum olamaz. Cem evleri, cami değil hiç bir inanca ait mabedin alternatifi değildir. Sadece Alevilerin inanç merkezidir. Cem evlerinde gelmesi için kimseyi zorlamıyoruz. Bizim inanç merkezimiz Cem Evi’dir diyoruz. Nasıl ki biz diğer inançların ibadet yerlerine saygı duyuyorsak, diğer tüm insanlarında Alevilerin inanç merkezi Cem evlerine saygı duymalılar. Aleviler asırlardır kendi inançları ve inanç merkezleri ile ilgili giderleri kendileri karşılamışlardır. Doğru olan Cem evlerinin elektrik, su parası arsa vs giderlerinin de diğer inançlarında giderlerinin devlet tarafından karşılanmaması. İnananlar inançlarının giderlerini kendileri karşılasınlar. Bir inancın giderlerinin bütün toplumun üzerine yıkmanın haklı hiç bir yanı yoktur. Her ağzını açtıklarında helallik isteyen diyanetçilerin, Alevilerin, gayri Müslimlerin ve ateistlerin ödediği vergilerden maaşlarını ve giderlerini karşılamaları da ayrı bir tezat.

3) Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Nevin Kamiloğlu: Buda Alevilerin asimilasyonun bir parçası. Diyanet çizgisinde maaşlı dedeler, Osmanlı döneminde Bektaşi dergahlarına atanan Nakşibendi şeyhleri gibi, Alevilerin sünnileştireceklerdir. Hacı Bektaş dergahındaki cami onların eseridir. Bu dedelerin anlattığı Alevilik aslında Sünniliğin ta kendisidir. Sadece adına Alevilik diyorlar. Bunlar maaşlı dedelerle her cem evinin yanına bir cami yerleştirme ve zamanla halkı cem evlerinden camiye yönlendirme politikasının bir parçası. Dedelere maaş bağlanmasını reddettiğimiz gibi, yüreğinde zerre kadar Alevi sevgisi taşıyan hiç bir dedenin de bu maaşa evet demeyeceğini düşünüyoruz.

4) Bulunduğunuz ülke ve Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Alevilere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nevin Kamiloğlu: Bulunduğumuz ülkede devlet halkın inancına karışmıyor. İnançların birbirleri üzerinde baskı kurmasına izin vermiyor. Türkiye’de durum öyle değil. Sünni inancı referans alan bir parti iktidarda. Gittikçe dini referanslar sosyal yaşamda daha belirleyici oluyor. AKP’den Alevilerin hayrına bir çalışmanın olmayacağına inanıyoruz. Alevilerin kazanımları kendi mücadeleleri ile olacaktır. Bunun içinde çeşitli isimlerle örgütlenmiş olsalar da, Türkiye’de ki bütün Alevi kurumlarının bir çatı altında birleşmesi ve birlikte hareketli olması zorunlu hale gelmiştir. Bizlerin Avrupa’da kazanımları, değişik ülkelerde kurulu olan Alevi Kültür Merkezleri ve Alevi Federasyonlarının bir araya gelerek, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu kurmasıyla hız kazanmıştır. Birlik görüntüsü sizi yok sayanların sizi tanımasına mecbur eder.

5) Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Nevin Kamiloğlu: Laiklik din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmamasını gerektirir. Laiklik çağdaş, demokratik bir yaşamın vazgeçilmezidir. Laik düzende ister bir kişi olsun, ister %99 olsun herkes inancını özgür bir şekilde yaşar. Hiç bir inanç başka bir inanç üzerine baskı koyamaz ve başka inancı belirleme hakkına sahip olamaz. Laiklik herkes için önemlidir. Herkese göre kendi inancı en doğru inançtır. Hiç kimde başkalarını kendisi gibi inanmasına zorlayamaz. Herkes kendi inancına ne kadar saygı duyulmasını istiyorsa, başkalarının inançlarına da en az o kadar saygı duymalıdır. Devletin Diyanet eli ile misyonerliğine karşı çıkmak gerekir. Sünni aileden gelen fakat demokratik laik bir sistemde yaşamdan yana olan insanlarda iktidar olanakları ile insanlara sunulan vahabi yaşam tarzına karşı daha dirençli bir şekilde karşı durmalılar. Farklı inançtan, farklı milliyetten de gelsek de birbirimize karşı saygı duyarak bir arada yaşayabiliriz. Laiklikle kadınların kazanımlarına vurgu yapılması, kadınların örgütlenmesine yardımcı olunması gerekir. İslam ülkelerine bakın, hepsinde kadınlar cehennemi yaşıyor. Suudi Arabistan’da kadınlar insan mı, değil mi diye konferanslar düzenleniyor. Laikliğin tamamen kalkması ile en büyük zulmü kadınlar yaşayacağından, kadınlar bilgilendirilmeli, sorumluluk almalarına olanak ve destek verilmeli. Kadınların içinde yer aldığı mücadelelerin başarı şansı büyüktür.

6) Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Bulunduğunuz ülkedeki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Nevin Kamiloğlu: Devlet bir inancı finanse etmeyi ve destek olmayı bırakır, hiç bir inanca özel statü tanımazsa inanç özgürlüğü kendiliğinden oluşur. Mahalle baskılarının çoğu iktidarın tavrından destek alarak yapılıyor. Demokrasi, eşit yurttaşlık, insan hakları mücadelesi veren Aleviler taleplerinde ısrarcı olmalı diğer demokrasi mücadelesi veren örgütlerle mücadele birliğinde olmalılar. Gücü elinde bulunduranlar Alevi taleplerini duymadılar, anlamadılar, duymak ve anlamak istemediler. Bugünde iktidarın anlayışı aynı. Aleviler haklarını almak için mücadelelerine devam etmelidirler. Alevilik kendine özgü bir inançtır ve ibadet yerimiz Cem evidir. Kimse bizi ne başka bir inançla açıklamaya nede başka bir inancın şemsiyesinin altına sokmaya zorlamasın. Asırlardır zulüm ve katliamlar görmesine rağmen Aleviler inancından ve yaşam tarzından vazgeçmedi. Bugün dünyanın her kıtasında örgütlenmiş Aleviler hiç vazgeçmeyecekler. Ülkeyi yönetenler, kafasını kumdan çıkarıp, bir dünyaya baksınlar. İki yüz civarında ayrı kültürden insanın yaşadığı İsveç’te insanlar bir inanç baskısı yaşamadan yaşayabiliyorlarsa Türkiye’de de yaşayabilirler. İsveç’te devlet dini yönlendirmiyor ve yönetmiyor. Türkiye’de de devlet dinden elini çeksin ve egemen inancın diğer inançlara baskı yapmasına imkan vermesin, bakın nasıl insanlar birbirinin inancına saygı duyacaklar. İsveç Devleti inanca, insan hakkı bağlamında yaklaştığı için insanlara ve inanç merkezlerine dışarıdan gelebilecek her türlü baskı ve tehlikelere karşı, oraların güvenliğini sağlıyor.

Türkiye’de de insan haklarına saygılı, tüm kurumlarıyla çalışan demokratik, laik ve sosyal bir devlet düzeni kurularak, toplumda buna göre bilinçlendirilerek, bu sorunlar çözülür.

Danimarka Alevi Birlikleri Federasyonu Genle Başkanı Çağdaş Sağlıcak

Danimarka’da Alevilik kendine özgü bir inanç olarak 2007 yılında devlet tarafından resmen kabul edildi.

Ramazan’da oruç tutmayana, istediği gibi giyinene, kendini özgürce ifade edene tahammülü olmayan bir hükümetin; İnsanı merkez alan bir inancı, bir öğretiyi, bir yaşam biçimini tanıması – sadece tek yönlü ve kendi doğruları ile olur. Alevilerin tanımladığı Aleviliği hükümetin kabul etmesi söz konusu olmadığı gibi, tanımladığı inancın Alevilik olmadığı kesin.

Kendi ülkemizde, topraklarımızda bulamadığımızı Avrupa’da bulduk.

Alevilik tarihi boyunca zalime karşı, mazlumdan yana olmuştur. Baskılara boyun eğmeden haklıdan yana olmuştur. Alevilik öze önem vermiş, bağnazlığı ve biçimciliği reddetmiştir. Bizler her millete aynı nazarla bakarken, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde baskı ve zulme maruz kaldık, katledildik.

Danimarka’da, özgürlüğün insan kişiliğinin ve düşüncesinin gelişmesi, toplumun yaratıcılığı ve gelişebilmesi için en önemli koşullardan birisi olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda anayasasında devletin dine karıştığı ve aslında ‘laik’ olmayan Danimarka, pratikte Türkiye’nin belki de hiçbir zaman olamayacağı kadar laik.

İnsanların özellerine, düşüncelerine, giyişine karışmayan bir devlet ve tüm inançlara aynı mesafede yaklaşan bir kilise bakanlığı. Danimarka’da Alevilik insanı hak, ilmi yol, sevgiyi din olarak algılayan, insan merkezli – kendine özgü bir inanç olarak 2007 yılında devlet tarafından kabul edildi.

Hristiyan inancına tanınan tüm imkanlar, Danimarka’da Alevilere de tanınmakta. Ve demokrasinin, laikliğin en güzel örneği; inançları ilgilendiren yeni yasalar çıkarken, bu konularda söz hakkımızın olmasıdır. Nikahlarımızı dedelerimizin, resmi ibadethanelerimiz olan Cemevlerinde gerçekleştirip ve cenazelerimizi kaldırırken hiçbir baskı görmeden ve kimseden çekinmeden, Hakka yürüyen canlarımızın erkanlarını yerine getirebilmemizdir.

Danimarka devleti Aleviliği noktası ve virgülüne kadar, Alevilerin tanımladığı şekilde kabul etti. Ve bu Alevilerin hiçbiri hükümetin seçerek, belli mevkie getirdiği kişiler değil. Ne zaman Türkiye’de hükümet çıkar Alevi dernekleri kurmaktan vazgeçer ve sivil kişiler tarafından kurulan örgütlerimizin taleplerini karşılamaya başlarsa, o zaman samimi davrandığını düşünmeye başlayabiliriz.

Bugüne kadar Alevileri katleden zihniyetin, bugün Alevilere kapısını açması yeni bir Ali Cengiz oyunudur.

Yaşadığımız bugünlerde, dinin bilimden ve eğitimden ağır basması hükümetin bir gecede aldığı kararlarla oluşmadı. İlk günden oy veren, kendisine de pay verildikçe dönen dolapları görmemezlikten gelen, din veya çıkar için yandaş olan, herhangi bir şekilde AKP’ye umut bağlayan ve ‘oy verenleri anlıyorum’ diyen herkesin az veya çok katkısı vardır.

AKP insanları din ile uyuturken, dini çıkar için kullanırken – halkı aydınlatması gerekenler tüm enerjisini AKP’ye karşı kullandı, kullanmak zorunda kaldı. AKP’nin oyununu bozmak için omuz omuza dururken, bu saatten sonra çıkar için hükümetin yanında durmayı seçenlere karşı tepkimizi çok daha net göstermeliyiz. İktidar olduğu günden bugüne Polis şiddetiyle katledilenlerin kanları AKP hükümetinin üzerindedir. Bizim açımızdan sadece hükümetin istifası, geri çekilmesi kabul edilebilir. Aksi taktirde Berkin Elvan’ın, Ethem Sarısülük’ün ve nice yiğitlerin katilleri ile aynı masada oturmak, hangi gerekçe ile olursa olsun kabul edilemez, edilmemelidir

SERİNİN DÜNKÜ YAZISI: ALMANYA, BRİTANYA, FRANSA

Kaynak: Birgun.net