SEBAHAT KARAKOYUN / [email protected]
@ssenyaprak

12 Eylül Darbesi’nin üzerinden bugün tam 36 yıl geçti. Sıkıyönetim mahkemeleri, işkenceler, idamlar, başta üniversiteler olmak üzere tüm kurumlardaki tasfiyelerle darbenin bıraktığı derin izleri silmek mümkün olmadı yıllarca. 2002 yılında iktidara gelen AKP, 12 Eylül’le “hesaplaşma” bahanesiyle 2010 yılında yargıyı tümüyle kontrolü altına almaya yönelik anayasa değişikliğini referandumla geçirdikten sonra sistemi, hatta rejimi değiştirmeye yönelik pervasız adımlarını hızlandırdı.

“Paylaşım” kavgası

İktidara geldiği tarihten itibaren AKP’nin işbirliği yaptığı Gülen cemaati ile “paylaşım” kavgası da bu tarihten sonra derinden derine devam etti. Dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın “kara kutusu” MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 7 Şubat 2012 yılında ifadeye çağrılması, bu “paylaşım” kavgasının şiddetini gösteren ilk somut adım oldu.

Kavga o günden sonra artarak devam etti ve 2013 yılından itibaren gizlenemez bir hal aldı. AKP’li dört bakanın ve çocuklarının karıştığı ülke tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayı da bu kavganın sonucu 17-25 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyonla ortalığa saçıldı.

15 Temmuz Darbe Girişimi

Eski ortakların iktidar paylaşımı kavgası her geçen gün şiddetlenerek devam etti ve 12 Eylül 1980’de Kenan Evren öncülüğünde gerçekleştirilen darbeden 36 yıl sonra 15 Temmuz 2016’da ülke, bu kez bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. AKP desteğiyle yürütülen Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davaları sürecinde TSK içinde etkinliğini artıran cemaatçilerin “Yurtta Sulh Hareketi” olarak isimlendirdikleri darbe girişimi başarısız oldu. 100’e yakını darbeci askerlerden olmak üzere çoğunluğunu 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan sivillerin oluşturduğu 300’ü aşkın ölümün yaşandığı kanlı darbe girişimi engellendi.

“Cadı avı” başlatıldı

Ancak o tarihten itibaren “demokrasi” söylemini dilinden düşürmeyen AKP iktidarı, apar topar ilan edilen olağanüstü hal ve ardından buna dayanarak birbiri ardına çıkarılan KHK’lerle önce “cemaatçilere” yönelik başlattığı operasyonları, muhalifleri de hedef alan tasfiye sürecine dönüştürdü. “Cadı avı” başlatıldı ve “sivil darbe” olarak nitelenen ve her geçen gün daha da derinleşen bir tasfiye süreci başlatıldı.

12 Eylül’ü aratmayan bilanço

Öyle ki 36 yıl sonra ülke tarihinde derin izler bırakan 12 Eylül Darbesi’ni aratmayan hukuk dışı uygulamalara her geçen gün bir yenisi eklendi. 15 Temmuz gecesi darbecilerin bomba yüklü uçaklarla hedef aldığı parlamento “demokrasi” nutukları atan iktidar tarafından devre dışı bırakıldı. AKP, muhalefetin desteğine rağmen “darbecilerle mücadele” için yasa değişiklikleri yapmak yerine Saray’da düzenlenen Bakanlar Kurulu toplantılarıyla çıkarılan yüzlerce maddelik KHK’lerle yargıda, TSK’de başlattığı “tasfiye” operasyonunu başta üniversiteler olmak üzere eğitim dünyasına ve tüm kamu kurumlarına yaygınlaştırdı. Seçilmiş belediye başkanları görevden alındı, yerlerine “kayyım” atandı.

“Sivil darbe” olarak nitelenen bu süreçte atılan bazı adımlar 36 yıl önceki 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ağır bilançosunu aratmayacak düzeye ulaştı kısa sürede. Her iki döneme resmi veriler ışığında bakıldığında şu çarpıcı tablo dikkati çekiyor:

Rakamlarla 12 Eylül

‘Resmi” rakamlara göre 12 Eylül döneminde 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 49 kişi idam edildi, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde yaşamını yitirdi. 171 kişi de işkencede can verdi. Evren’in baş mimarı olduğu darbenin geride bıraktığı tablo resmi rakamlara göre şöyle:

» 650 bin kişi gözaltına alındı

» 1 milyon 683 bin kişi fişlendi

» 210 bin dava açıldı

» 230 bin kişi sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı

» ”Örgüt üyeliği” suçundan 98 bin 404 kişi yargılandı, 21 bin 764’ü hüküm giydi

» 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı

» 388 bin kişiye pasaport verilmedi

Kaynak: Birgun.net