“Asker oldum piyade” hüzünlü bir sevda türküsüdür. Nakaratı da o hüzne uygun: “Yar yandım aman.”

Piyadeyi yalnızca aşk acısı yakmaz. Düşman ateşi ile de en fazla piyade yanar savaşta. O yüzden, her ülke piyadesini savaşa sürmeden kılı kırk yarar. Uçakla, tankla, topla vurur önce ki piyadenin zayiatı en aza insin.

Dün Hürriyet’in sürmanşetten verdiği, MSB Fikri Işık’ın da “Piyade göndermeyi düşünmüyoruz, planımız ÖSO ile yapmak” diyerek doğrulamadığı “PİYADE GİDİYOR” haberi, “Asker oldum piyade” türküsünün bir başka acıyla söyleneceğinin işareti gibi.

Erdoğan, birkaç yıl önce başbakanken, “Şehit cenazesi görmek istemiyoruz artık” diye seslenen vatandaşa, “Askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil” diye cevap vermişti ya... Bir savaşta, vatan toprakları dışında hele de, vurulup düşenlere, piyadelere, olan tam da o. Önce bayrağa sarılı bir tabutta memlekete gönderilmek, sonra bir mezara yan yatırılmak!

Bu manzaralarla karşılaşmak istemediği için, Suriye topraklarına bir tek Amerikan piyadesinin postalının değmeyeceğini söyledi Obama.

Erdoğan da, BM’de konuşup Obama ile de görüşeceği New York’a giderken, Fırat Kalkanı operasyonunun bugüne kadarki seyrinden övgüyle söz etti ve “El Bab’a ineceğiz” dedi.

El Bab “kapı” demek, o kapının kilidini açanın Rakka’ya ineceğini IŞİD de biliyor ve olasılıkla Cerablus’ta olduğu gibi kapıyı açıp buyurun demeyecek.

ÖSO’yu da yanımıza alıp Suriye’ye gireli neredeyse 1 ay oluyor. Bugüne kadar 10 askerimizi, birkaç da tankımızı kaybettik. Vatandaşlar henüz Suriye’yi gösterip, “Şehit cenazesi istemiyoruz” diye isyan noktasında değil.
Ama eğer Hürriyet’e konuşan “bir yetkili”nin dediği gibi “muharip piyade sınıfları” ile de girip; siperlerle, mayın ve patlayıcı tuzaklarıyla, anti-tank silahlarla dolu alanlara doğru inersek o tepkilerin doğması da zayıf bir olasılık değil.

Erdoğan’ın New York’a giderken “kapı”yı (El Bab) işaret etmesi, piyadelerin de Suriye’ye sürülme olasılığını güçlendirdi. Bu olasılığın güçlenmesi, aslında, Suriye’ye dönük askeri hesaplardaki yanlışa işaret ediyor. Hesapta yanlış yaptıkça da dönülmez noktalara saplanıyorsunuz!

Yanlış şu: Türkiye, Suriye’ye “piyade” görevini üstlenecek ÖSO’ya destek için girmişti. PYD’yi en güvenilir “piyade” gücü olarak gören ABD’ye ve Batı’ya da sürekli ÖSO’nun nasıl başarıyla iş bitirdiğini anlatıp “PYD miti çöktü” diyordu. Şimdi, kendi piyadelerini gönderme ihtiyacı hissediyorsa, ÖSO kendisinden beklenenleri yapamıyor demektir.

Daha geçenlerde, ABD Özel Kuvvetleri’nin desteğini kabul etmeyen, ÖSO içindeki Sukur El Cebel grubu ayrılıp 600 kişilik gücüyle bölgeden çekilince IŞİD bazı köyleri tekrar ele geçirdi.

Anlaşılan o ki, işler zorlaştıkça, ite kaka bir araya getirilmiş ve her biri farklı hesaplara sahip ÖSO grupları arasındaki çatlaklar büyüyecek ve o çatlakları yok etmek için Türk piyadeleri gerekecek.

Gidenler ne zaman döner, bilen yok. Güneye doğru atılan her adım Suriye’de kalış sürecinin uzaması demek. Güneye doğru her adım IŞİD dışındaki gruplarla da çatışma olasılığı demek. O yüzden, İran, Rusya, ABD gibi Suriye’ye askeri varlıklarıyla angaje güçler, Türkiye’nin daha fazla güneye inmesinden, Esat’la da çatışma olasılığından rahatsız.

Erdoğan’ın ısrar ettiği güvenli bölgenin ilan edilmesi, güvenli bölgenin güvenliği için de uzun süre bölgede piyade konuşlandırmayı gerektirecek. Güvenli bölge ihtiyacı Suriye’ye sükûnet hakim olana kadar süreceğine ve onun da kaç yılda sağlanacağı bilinmediği için, Türkiye’nin “Gözümüz yok” dediği topraklarda kalışı çok uzayabilecek.

Bir yanda bu işlerin ağır ekonomik faturası, öte yanda sadece IŞİD’i hedef alırken yanınızda olan ülkelerin başka çatışmalara da girdiğinizde size karşı dönme olasılığı…

Baş müttefik ABD ile işlerin yoluna girmesi bile, PYD’den daha iyi piyade gücü olduğunuzu göstermekten geçiyor. PYD’den daha iyi piyade olmak, oralarda PYD kadar kalıcı olmayı da gerektirecektir!

“Asker oldum piyade” işinin sonu, türkünün nakaratında var: “Yar yandım aman!”

Kaynak: Birgun.net