Doğu Eroğlu
[email protected] - @DoguEroglu

Son haftalarda Suriye’deki cihatçı örgütlere katılan yabancı savaşçıların sayısına ilişkin uluslararası bir tartışma yaşanıyor. Pek çok araştırma kuruluşu Selefi cihatçı örgütlere dünyadan katılımın azalmakta olduğunu ileri sürüyor. Koalisyon ülkelerinin askeri yapılanmasının önemli isimlerinden General Peter Gersten 26 Nisan’da yaptığı açıklamada, IŞİD’e uluslararası katılımlarda ay bazında yüzde 90’lık bir düşüş yaşandığını aktardı. Gersten’e göre ayda 2 bin savaşçıyla en yüksek noktasına ulaşan IŞİD’e katılımlarda güncel sayı aylık 200 savaşçıya kadar geriledi. Bu açıklamaya 2 gün sonra bir düzeltme geldi; Koalisyon sözcülerinden Albay Steve Warren, “Bir dönem savaşçı akışının ayda 2 bin kişiye ulaştığına, şimdiyse bu sayının çeyreği kadar, hatta bundan da az bir katılımım sürdüğünü sanıyoruz” ifadelerini kullandı. Warren’ın sözleri, ayda 500 veya daha az yeni katılıma işaret ediyor; bu da IŞİD’in kayıplarını telafi etmesine yetmiyor. Suriye’deki gelişmeleri ve IŞİD’in muharip gücündeki değişimleri takip eden kaynaklar farklı tahminlerde bulunsalar da, üzerinde uzlaşmaya varılan konu sınır geçişkenliğinin azaldığı ve IŞİD’in yeni cihatçılara kavuşmakta güçlük çektiği. Bu durumun doğrudan etkileriyse, Suriye’yle dış dünya arasındaki lojistik trafiğin en kritik noktasındaki Türkiye sınır kentlerinde, en çok da Antep’te yaşanıyor.

Savaşa da kazanca da ortak

Antep 2012-2015 arasını büyük bir savaş yorgunluğuyla geçirdi. Göç krizinin kentteki işgücüne eklediği yüzbinlerce mülteci, spekülatif fiyatlama ve enflasyon, kentlileri 2014 Ağustos’undaki gibi kimi zaman mülteci düşmanlığına itse de, hastanelere her gün Suriye’den taşınan yaralılar ve savaşın sıcak görüntüleri kentle savaş arasında ciddi bir mesafe yarattı. Yılgınlığa dönüşen savaş yorgunluğunu sıradanlaştıran, Suriye’deki savaşı en yakından takip eden Antep’in mahallelerini örgütlenme ağlarına katansa, kimilerine göre kentin Selefi cihatçıların lojistik ağlarından elde ettiği ticari kazançlar oldu. Birkaç yıl boyunca yabancı savaşçıların Selefi cihatçı örgütlere katılmak için en çok tercih ettiği güzergah Antep’ti. Yalnızca IŞİD değil, El Nusra’yla ortak pek çok örgüt de lojistik ağlarını Antep ve Kilis üzerinden kurdu. Savaşçılar ve İslam Devleti içinde yaşamak isteyen ailelere ek olarak, IŞİD’in ticaret gelirlerinin önemli bir kısmı da yine Antep ve Kilis üzerinden Türkiye’ye sokulan ürünlerden elde ediliyor; bunlara tarihi eser ve hatta seks kölelerinin satışları da ekleniyor.

Ticaret ağına da göz yumuldu

Savaş ve cephe gerisi örgütlenmesine olduğu kadar, ticari faaliyetlere de idarenin toleransı sır değil. Bu hoşgörü ticari faaliyetleri sekteye uğratabilecek pek çok yasadışı durumu da kapsıyormuş gibi gözüküyor (Ezidi kadınları seks kölesi olarak satanlar hakkında Antep’te görülen davada, sanıklar deliller incelenmeden beraat etti). İnsani yardım kuruluşları sponsorluğunda cihatçıların kentte yaptığı toplantılara, cihatçılara hizmet veren hastaneler kurulmasına göz yuman idare bununla da kalmıyor. 2014’te İslam devletinde yargılanıp hüküm giydikten sonra Antep’e kaçan bir cihatçıyı teslim almak için IŞİD’in kente ekiplerini yolladığı, durumu haber alan Valiliğin meselenin sessizce çözülmesi için ilgili şahsın IŞİD’e teslim edilmesini sağladığı bile kentte konuşuluyor.

Antep’teki ‘yeni muhafazakârlık’

Halep ve çevresiyle olan tarihsel ticaret bağları ve Antep’in ticarete dayanan kökleri, bugün yeni bir muhafazakârlaşmayı beraberinde getiriyor; yani piyasa toplumsallık üzerinde bir noktaya kadar hakimiyet kuruyor. Kırkayak Kültür Merkezi’nden belgesel fotoğrafçı ve araştırmacı Kemal Vural Tarlan, Antep için geçerli yeni muhafazakârlığı şöyle tanımlıyor: “Ticaret söz konusu olduğunda, Anteplilerin deyimiyle, eğer o işten bir şey ‘ütülebiliyorsa,’ Antepli o işe girmekten çekinmez. Tamamen dönüşmez ama belli bir muhafazakârlığı benimsemiş gibi gözükür.” Bölgenin lojistik merkezi olmak dışında, kentin mahallelerde meydana gelen örgütlenmeyi ise izlek bağımlılığıyla açıklamak mümkün. Tarlan, Antep için ‘Peşaverleşme’ kavramını anımsatıyor. Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı verilen savaşta, Batı güçlerinin Pakistan’ın Peşaver kentini cihatçıların lojistik ve örgütlenme merkezi haline getirmesinin, bir süre sonra Peşaver’in kendisini de dönüştürdüğünü hatırlatıyor. Tarlan’a göre boyutları bilinmese de, cihatçı güçlerle temas kuran yerli cemaatlerin yeni komşularına yakınsamış olması yüksek bir ihtimal. Geçmişte Hizbullah çizgisini benimseyen İslamcıların Selefi ideolojiye yaklaştığına yönelik kentte gözlenebilen bulgular da bu hipotezi destekliyor.

‘Ensar-Muhacir’ ilişkisi

2011’de göreceli olarak küçük grupların Suriye’yi terk etmesiyle başlayan modern çağın en büyük toplu göçü, ilerleyen yıllarda şiddetlendi; göç dalgasının demografi üzerindeki en radikal etki yaptığı kentlerden biri de Antep oldu. İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 26 Nisan 2016 tarihli verilerine göre, 40 bin 382’si barınma merkezlerinde olmak üzere, geçici koruma kapsamındaki 325 bin 165 Suriyeli Antep’te bulunuyor. Ancak kentteki iş çevrelerine ve resmi kurumların da yürütmesinde bulunduğu Gaziantep Kent Konseyinin, Aralık 2014’te açıkladığı 314 bin 917 sayısı, güncel durumun resmi istatistikleri geride bırakmış olabileceğini düşündürtüyor. Anteplilere göre bugün 400 ila 500 bin arasında Suriyeli mülteci kentte yaşıyor. Fakat yüzbinlerce Suriyeli Antep’le nasıl bir ilişki kurabileceklerini henüz kestirebilmiş değil. Sorunsa, mülteciler ile Antepliler arasında ‘Ensar-Muhacir’ temelinde kurumsallaşan ilişkilerde.

‘Yardım et, mağdur bırak’

Suriye İç Savaşına, rejim aleyhine müdahil olan AKP iktidarının göç krizi karşısındaki niyeti ‘Suriyeli misafirlerimiz’ söyleminde yatıyor. Suriye krizini siyasal kazançlarla noktalayıp mültecileri geri yollama arzusu, ‘Hicret sosyolojisi’ üzerinden ifadesini bulurken, ‘Ensar-Muhacir ilişkisi’ Antep’in tamamında hissediliyor (Kavram, İslam’ın ortaya çıkışında Mekke’den göç etmek zorunda kalan Müslüman Muhacirler ile Müslümanlara yardım eden Medineli Ensar ilişkisine atıf yapıyor). Kentteki 15 bin sivil sektör çalışanı ve yardım örgütleri, mültecilerin yaşamlarında iptidai iyileştirmeler yapmak için çabalıyor fakat Suriyelilere yönelik hak temelli çalışma neredeyse yok. İptidai yardımlar Suriyeli nüfusun sürekli muhtaç kalmasını sağlarken (Hicret sosyolojisinde bunun karşılığı ‘mağdura yardım’), göçün 5’inci yılında Suriyelilerin yaşam öncelikleri de değişiyor.

İptidai yaşam yetmiyor​

Antep’e ilk ulaştıklarında, geçici bir süre için barınma, sağlık ve gıda gereksinimlerini karşılamak için önlemler alan Suriyeli aileler, bugün eğitim, özel yaşam, sosyalleşme gibi daha köklü ihtiyaçları hissediyor. Suriyeli mültecilerle yoğun temas içindeki kent sakinleri, Antep’teki yaşamları için uzun vadeli planlama yapamayan mültecilerin kamplarda yaşamaktansa İslam Devleti egemenliği bölgelere dönmeyi tercih ettiğini aktarıyor. Mülteciler artık birkaç aylık çözümlerin sağlıklı olmadığının farkında fakat Antep’teki emek piyasasının mülteciler için uygun gördüğü ücretler, bir mülteci ailesinin kendi aile bütçesiyle, kendine ait bir evde yaşamını sürdürmesine yetmeyecek kadar düşük. Üstelik emek piyasaları dengelenip ücretleri yükseldikçe, Suriyeli erkekler işgücü piyasasının dışına itiliyor; yerlerini dolduransa daha ucuza çalıştırılan Suriyeli kadın ve çocuklar oluyor. Erkek egemenliğiyle bilinen sektörler bile Suriyeli kadınları daha ucuza çalıştırmak istiyor. Görünüşe göre Antep’te hayat kurmanın imkansızlığı Suriye’nin yeni diasporasını ikiye bölüyor; Suriye İç Savaşının ilk dönemlerinde kendilerini seküler karakterli ÖSO’yla ifade edenler daha nostaljik ve edilgen bir pozisyona geçerken, diğer kesimse Selefi cihatçı örgütleri destekleyen daha etkin bir duruşu benimsiyor.

İnsani yardımın gri alanları

Ensar-muhacir ilişkisinin bir benzeri, Suriye’deki çatışmalı ortamda yaşamlarını sürdürmeye çalışanlara Türkiye’den insani yardım sağlayan örgütler üzerinden üretiliyor. Suriye’ye yönelik insani yardım süreçlerinde siyasallaşma; bir diğer deyişle siyasal amaçlar doğrultusunda yapılan insani yardım faaliyetleri yalnızca bu bölgeye ve bu savaşa has değil. Dünyadaki pek çok iç savaşta, paramiliter grupların birbirleriyle veya rejimle savaştığı çok katmanlı çatışma ortamlarında, taraflardan birine yoğunlaşan insani yardım ve beraberindeki destekler, tarafların çatışma direncini artırıp savaşları uzatıyor. Antep’teki insani yardım faaliyetleri de böyle değerlendirilebilir. Kentte mültecilere yönelik yapılan çalışmalar haricinde, sivil sektörün görünürdeki en yoğun çabası Suriye’ye yönelik gıda ve tıbbi malzeme yardımları.

İnsani yardım örgütleri rehine kurtarıyor

Bu kuruluşların Suriye ağları o kadar geniş ki, bazen insani yardım dışındaki görevleri de yerine getirmek zorunda kalıyorlar. Radikalleşme hikâyelerinde, Suriye’ye cihada giden gençlerin ailelerinin resmi makamların ardından en sık başvurduğu kurumlar, Suriye’ye insani yardım götüren örgütler oluyor. Pek çok örnekte kurumlar, ailelerin yardım taleplerine politik doğruculuk gereği, “Selefi cihatçı örgütlerle ilgimiz yok, yardımcı olamayız” yanıtını veriyor. Ancak bazı talepler geri çevrilemiyor. Diplomatik kaynaklar, Suriye’deki Selefi cihatçı örgütlere esir düşen yabancı ülke vatandaşlarının kurtarılması için Türkiye’deki dış temsilcilikler ile İHH gibi örgütler arasında ciddi bir mesai yürütüldüğünü aktarıyor. Şimdiye kadar pek çok kişinin, Antep’ten Suriye’ye yardım götüren kuruluşların cihatçı örgütlerle ilişkileri sayesinde kurtarıldığı belirtiliyor. Rehine kurtarma görüşmeleri yapabilecek kadar kapasite kazanan örgütlerin Antep’e ne getirdiğiyse bilinmiyor, daha doğrusu siyasal bir tercih olarak denetlenmiyor. Bu da, Suriye içindeki yardım ağlarının küçük bir versiyonunun kentte oluşmasının önünü açıyor.

Kaynak: Birgun.net