G20 zirvesi, bu yıl Çin’in Hangzhou kentinde yapıldı. Bir öncesinde G20, 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya’da toplanmıştı. Kapitalizm içinde bir çare arayanların bir yön aramayı umdukları G20’nin Antalya toplanmasından Hangzhou’ya 292 gün geçti. Bu süre zarfında ne değişti? G20 ülkeleri gerçekten önlerine bir plan koyuyorlar mı? Yoksa haber ve analizlere yansıdığı gibi bu sadece bir lobicilik faaliyetinin üst protokol hali midir? Tabi bir de Türkiye çıkarımları var, burada ekonomi alanında sorulabilecek tek soru: Türkiye neden G20’den hep eli boş dönüyor?

Öncelikle gerek yazılı metinlerde, gerekse kırmızı halı mesajlarında liderlerin bolca gelir dağılımı eşitsizliği, işsizlik, üretim, büyüme vb süslü konulardan bahsettikleri bu organizasyondan biraz da biz bahsedelim…

Xi Jinping başkanlığında Çin hükümeti toplantının yapılacağı Hangzhou’yu küçük bir kent olması bakımından özellikle seçmiş. Çin’e gidenler bilir, kapitalizmin üretim ambarı olan bu ülkeye girdiğiniz ilk dakikada özlediğiniz şey oksijen oluyor. Hangzhou’yu makyajlama çalışmalarına da bu nedenden dolayı birkaç fabrikanın kapatılması ve işçilerinin yol bakım vb gibi inşaat işlerine yönlendirilmesiyle başlamış. Bunun dışında güvenlik önlemleri, yeni karayolu inşası, konuklar için yeni konutlar ve de elbette Çin politikacılarının sevdası şatafatlı görsel düzenlemelere Xi Jinping hükümeti multi-milyar dolarlık harcama yapmış. Bu rakama yüzlerce koruma ve arabasıyla gelen ülke başkanlarının harcamaları da eklendiğinde, halen bu toplantılardan çıkmış bir savaşın bedelini ödeyen Suriyeli mültecilere yapılan harcamalar bunun yanında devede kulak kalıyor.

IMF’nin 4-5 Eylül Hangzhou toplantısı için yaptığı çalışmadan aktaracak olursak; ekonomik aktivitelerin sesi kesildiği, toplam ticaret hacminin durgun seyrettiği bir dünya mevcut. Düşük büyümede takılı kalmış, düşük enflasyon, düşük talep ve neden olduğu yatırım iştahsızlığının bir göstergesi olarak bir türlü yukarı taşınamıyor. Faiz oranlarının çok düşük olmasına rağmen bu durum yatırımlarda herhangi bir canlanma yaratmıyor. Bunun ötesinde tüm bu çarkları durduran finansal sektör de zayıf seyrediyor, ülkelerin ödemeler dengesi bu olumsuz kalıcı dinamikleri tamamıyla ortaya koyuyor.

Söz konusu çalışmada, gelişmiş ülkelerin reel büyüme oranlarının 1999-2007 ortalamasının 1 puan altında olduğu, şirketlerin üretimleri kıstıkları ve her geçen gün daha fazla çalışanın işsizler ordusuna katıldığının altı çiziliyor. Gelişmekte olan ülkeler arasındaki en büyük ekonomiye sahip Çin ve Hindistan yüzde 7-7,5 bir hızla büyümeye devam ederken, özellikle siyaset alanına Batı müdahalesinin gölgesi inmiş Brezilya gibi ülkelerde büyüme hızında yüzde 4’lük bir daralma gözleniyor. Başını Türkiye’nin çektiği kırılgan beşlinin geneline bakacak olursak, Fed’den gelen faiz açıklamalarıyla savrulan, sıcak para girişini sağlayabilmek için ‘her türlü yola’ başvuran yöntemlerle can çekişmenin devam ettiğini söyleyebiliriz.

Hangzhou’ya geri dönecek olursak, geçtiğimiz Antalya toplantısının da gündemi olan küresel ticaretteki yavaşlama, bu yıl da toplantının öne çıkan gündemi oldu. Esasında 2008 krizinden beridir söz konusu bu durgunluk tartışılıyor, toplantıdan toplantıya da geliştirilen çözümlerin yanıt vermedikleri ortaya çıkıyor. Küresel ticaretteki durgunluğa gerekçe olarak son 5 yıldır artan korumacılık eğilimleri gösteriliyor. Bildiğimiz türden ulusal kaynakların etkinliğinin korunmasına dönük bir korumacılıktan bahsedilmiyor, meselenin özünde küresel pastadan daha büyük dilimi kapmaya dönük hamleler tartışılıyor. Tabi basına bu şekilde yansımıyor, hala bir güzelleme öyküsüyle tanımlanan küreselleşme etiğine karşı bir aykırılık olarak sunuluyor. Oysaki kapitalizmin kriz sonrası yeni normalinde küreselleşme artık farklı yapılanmalara sahne olmakta. Bu kapsamda DTÖ’nün yerini TTIP ve TTP gibi serbest ticaret anlaşmaları alıyor. Örneğin DTÖ ile küresel ekonomik hasılanın yaklaşık yüzde 40’ını oluşturan TTP içinde yer alan ülkeler, daha çekirdekleşerek daha büyük bir dilime TTP ile elini uzatmış oluyor. Eski bolluğun olmadığı, yani pastanın küçüldüğü dönemde masa etrafında dizilmiş ülkeler haliyle daha agresifleşiyor, tüm kartlar masaya seriliyor. Dolayısıyla bu toplantıda da Pasifik bölgesinde artan bir etkinliğe sahip Çin’in bu konuyu daha yüksek sesle G20’ye taşıdığını gözlemliyoruz. Ne de olsa TTP’nin elini uzattığı dilim Çin’in tabağından eksilecek.

Türkiye: Grup fotoğraflarındaki en mutsuz el sallama
Fark edenler olmuştur… Türkiye tarafında 2010 grup fotoğraflarındaki tebessüm zaman içinde kaygı ve endişeye, 2016’da ise mutsuzluk ve dışlanmışlığa dönüştü. Suriye’de başta olmak üzere iflas eden dış politikadan, siyaset ve ekonomiye her alanda ABD ile bozulan ilişkiler, AB tarafında ise arada bir kafa okşayarak ilişkiyi nötr tuttuğunu gösteren fakat giderek mesafeyi açan söylemler, artık AKP yönetimindeki Türkiye’nin eski işlev ve itibarının kalmadığını gözler önüne seriyor.

Kaynak: Birgun.net