ZEYNEP ALTIOK AKATLI
CHP Genel Başkan Yardımcısı
İzmir Milletvekili

Anayasa'nın 70. maddesi: "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.”, “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” der. Oysa bugünkü manzaranın bununla uzaktan yakından ilgisi kalmadı. Anayasa’nın delik deşik edilmesini geçtik, kurumlara olan inanç, devlete olan güven paramparça. Toplumun önemli bir kesiminde devletin partileştiği, partinin de devletleştiği algısı yerleşmiş durumda.

Devlete çökmüş bir çetenin akıl ve bilimden beslenerek o makamlara gelmediği herkesin malumu. Nitekim o çete 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimiyle vatan düşmanlığının son noktasına ulaştı. Peki Bu hale nasıl gelindi? Tek cümleyle, liyakatın devre dışı bırakılmasıyla diye özetleyebiliriz. Cemaat, devleti ve en kritik mevkileri kendi üyeleri ve etrafında yer alanlar için tahsis edilmiş gibi kullandı Merkezi bir hırsızlık zinciri kurdu. AKP’yi güçlendiren, iktidara taşıyan, içinden beslenen Gülen Cemaati tıpkı bugün AKP’nin cemaatle mücadele adı altında yaptığı gibi kamuda liyakatı devre dışı bıraktı ve bu şekilde tüm kurumları kendi müritleriyle doldurdu. Cemaat nasıl AKP iktidarının gücüyle hak yedi, hukuk çiğnediyse şu an aynı yöntem AKP'nin cemaatle hesaplaşması adına iktidar partisi lehine yandaş olmayan tüm kesimler hedef alınarak aynı hukuksuzlukla yineleniyor. 4-5 yıl okumuş, KPSS sınavına girmiş, hiçbir cemaatten, tarikattan sınav sorularını almadan, aklıyla, bilgisiyle, hakkıyla yüksek puanlar almış genç öğretmenler; yalnızca bıyıkları Cumhurbaşkanı’nın bıyıklarına benzediği için yönetici olmayı başarmış kişilerin garip mülakat sorularıyla karşı karşıya kalıyor ve eleniyor.

Soruya bakın; “Oruç tutuyor musun?” Bu bilgi sizi niçin ilgilendiriyor? Burası Anayasasında laiklik ilkesi yer alan sosyal bir hukuk devleti değil mi? Öğretmenliğin hangi vasıfları arasında oruç tutmak var? Toplumu orta yerinden bölüp, kendilerine kalan kısmıyla yeni bir devlet, yeni bir rejim inşa etme arzusu, bu toprakların bir arada yaşama kültürüne ağır hasar veriyor. Şu mülakat konusu bile binlerce insanın devlete olan güvenini ortadan kaldırdı. Elbette AKP’nin bu tip bir güven ilişkisine çok da ihtiyaç duyduğunu söyleyemeyiz.

Laikliği Kazanacağız!

Türkiye’de siyasal İslamın müritleri hiçbir dönem bu denli güçlü bir biçimde devleti ve toplumsal hayatı örümcek ağı gibi sarmamıştı. Siyasal İslam rejimi yolunda bu ağın orta yerine hapsedilen öncelikli hedef laiklik. Laiklik AKP’nin varlık nedenini anlamsızlaştırıyor. Kitlelerle kurduğu bağın merkezine dini alan ve o dinin bir mezhebi üzerinden tüm programını kodlayan AKP gibi bir yapının, bunca yolsuzluk, hukuksuzluk, haksızlıktan sonra bir adım geri iki adım ileri gitme şansı yok. Geriye dönük her adımı belki de karar organlarında yer alan her bir üyesi için yargılanmak anlamına geliyor. Bu yüzden laiklik karşıtlığı üzerinden kitleleriyle olan bağını güçlendiriyor, laik yaşam tarzına karşı muhafazakarlığı büyüterek yeni bir rejim inşa etme peşindeler. Şimdilik Cumhuriyet’e açıktan saldıramıyor ama Lozan’ı kullanıyor, Atatürk’ü mahkum edemiyor ama İnönü üzerinden bir hesaplaşmaya yöneliyorlar.

‘Laiklik emekçiler için ekmek kadar önemli’

AKP Kültürel, sosyal, iktisadi alanda istediği düzeyde hegemonya kurmayı başaramadığı yerde o alanı yeniden örmeye yöneliyor. Bu işin merkezine eğitimi yerleştiriyor. Özellikle 4+4+4 yasası AKP için dolayısıyla bizler için kırılma anıdır. Aşamalı olarak MEB yöneticilerinin tek yasa maddesiyle görevlerinden edilip sonra da mülakatla yönetici atanması ise ikinci kırılmadır. Müfredat, ders kitapları, vakıflara tahsis edilen okullar, öğrenci kulüpleri, cami gezileri gibi çok sayıda müdahale ile eğitimi arzu ettikleri noktaya, buradan da gelecek kuşakları kendi tahayyüllerindeki profillere dönüştürmeyi amaçlıyorlar. Bu amacın merkezinde elbette muhafazakar yaşam tarzı var. AKP’nin Siyasal İslam’ın kendini yeniden üretebilmesinin öncelikli koşulu olan muhafazakar yaşamı yaygınlaştırmaya ihtiyacı var ama tek başına bu yetmiyor. Aynı zamanda başarılı, okullarını bitirdikten sonra değer üretebilen, karar verici pozisyonlarda çalışacak, kültür, sanat, medya, iş dünyasında söz sahibi olabilecek güçlü bireylere de ihtiyacı var. Gerçek şu ki İslamcılar’ın bu çerçevede katedebilecekleri mesafe çok sınırlı. Hala seküler yaşam tarzına sahip, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, laik profiller önemli başarılar elde ediyor. İşte toplam 155 okulu kapsayan “Proje Okulları” uygulamasın tam da bu noktaya karşılık geliyor. AKP başarılı okullarda yetişen ve seküler yaşamı iyi pozisyonlarda yeniden üreten nesillerden kurtulmayı, bunu yaparken aynı zamanda da bu nesilleri dönüştürüp muhafazakar yaşamın, dolayısıyla siyasal İslam’ın öznesi yapmayı amaçlıyor.

‘Laikliği kazanacağız’ çağrısının anlamı

AKP’nin resmen hedef aldığı proje okulları öğrencileri TEOG’da Türkiye’nin en iyi sıralamalarını yapan öğrenciler ve bu devlet okullarında ücretsiz eğitim almaya hak kazanmışlar. Bu okulların öğretmenleri sınavlara girerek yüzbinlerce öğretmenden ayrışmışlar ve çalışmaya başlamışlar. Bu insanların önemli bir ortak özelliği de çoğunluğu ilerici, solcu, Atatürkçü, muhalif kimseler olması. Bu insanların evlerinden kilometrelerce uzakta imam hatiplere sürgün edilmesi bir yana öğrenciler bu nitelikli öğretmenlerden mahrum bırakılıyor. Dahası öğrenciler şimdi AKP’nin tek tip idarecilerinin seçtiği tek tip yeni öğretmenleriyle bu okullardan mezun olmaya çalışacaklar. Tabi bu öğrencilerin lise hayatları artık Bosna gezisi, ebru kursu, 15 Temmuz şiir yarışması, dünya şairi Necip Fazıl gibi sınırlı bir mecrada dönüp duracak. Buradan şimdiki haliyle ne başarı ne de öğrenci devşirme beklenmemeli. AKP aradığı muhafazakar güç öznelerini bu okullardan çıkartamayacak. Muhtemelen bir iki kuşak daha da politize olmuş muhalifler mezun olacak sonra da aşamalı olarak bu okullar bitecek, bir vakit sonra da imam hatipe dönüşecek.

AKP için sünni mezhepçilik ve muhafazakâr yaşam tarzının yeniden üretimi ve egemen olması çok önemli. Bütün kurgu bunun üzerine kurulu. Dolayısıyla ideolojik olarak AKP’nin laiklik düşmanlığından vazgeçmesini asla kimse beklememeli. Laiklik karşıtlığı siyasal İslam’ın atar damarı. Fakat unuttukları nokta şu; 93 yıllık Cumhuriyet rejiminin de bir atar damar var; o da laikliğin kendisi. Türkiye Rus turist pazarlığıyla veya domates ticaretiyle kurulmadı. Bu topraklar mücadeleyle, kanla, gözyaşıyla kurtarıldı ve Cumhuriyet kuruldu. Kimse bu ülkenin vefakar ve cefakar insanlarına laik Cumhuriyet’i bahşetmedi, onlar kazandılar, yine kazanırlar, yine kazanırız.

Laikliği Kazanacağız!

Kaynak: Birgun.net