Haziran Hareketi Türkiye Yürütmesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir önümüzdeki süreci ‘Siyasal iktidarının önümüzdeki süreçte izleyeceği yol temsil ettiği sermaye fraksiyonlarının hangisinin taleplerinin öne çıkacağı ile belirlenecektir’ sözüyle ifade ederken HAZİRAN meclislerinin bu süreçteki konumunu ise “Haziran meclisleri, laik, emekten yana ve anti-emperyalist bir yaşamı üretmek için yerinden kalkanların siyasetlerini ürettikleri yerlerdir” ifadeleriyle tanımlıyor

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası TBMM’de birlik ve uzlaşı gösterisi yapıldı. Ama bu mutabakat uzun sürmedi. AKP ve Erdoğan eli ile yeniden inşa ediliyor. Bu yeniden inşa sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Toplumu ve siyaseti çözümlerken sınıf ve sınıf mücadeleleri açıklama gücüne sahiptir” cümlesinin ne kadar değerli olduğu bugün bir kere daha ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz ve sonrasına dair analizlerde “sınıf analizi” olmayan bir yaklaşımın hâkim hale geldiğinden ve bunun “sol” değerlendirmelere de sızdığından bahsetmek gerekiyor. Bu hâkim yaklaşımda genel olarak şunları görebiliyoruz: Siyasal partileri ve kurumları özneler gibi tanımlama, onların hareketlerini “kendinden menkul” öznelerin hareketleri gibi açıklama, liderlere ve kişilere çok fazla önem atfetme, onların hırslarına, tutkularına ve ihtiraslarına çok fazla yer verme. Bu yaklaşım, görünenlerin bir “gazetecilik” pratiği ile aktarımına yakındır. Diğer bir deyişle, “ne oluyor?” sorusuna cevaplar üretebilir ama “neden oluyor?” sorusunun cevabı için sınıfsal bakış açısı şarttır.

Sınıfsal bir bakış açısı ile analiz edildiğinde, AKP-Saray ve siyasal iktidar, belli sermaye fraksiyonlarının temsiliyetine sahiptir. Başka bir ifade ile, farklı sermaye fraksiyonları AKP-Saray içinde temsil edilmektedir.
Siyasal iktidarın önümüzdeki süreçte izleyeceği yol temsil ettiği sermaye fraksiyonlarının hangisinin taleplerinin öne çıkacağı ile belirlenecektir. Önümüzdeki dönemin nasıl şekilleneceği ile ilgili iki farklı hattan bahsedilebilir. İlk hat, Avrasya ile ortaklığı önemsemektedir. Bu yaklaşım, Anadolu Kaplanları ile ifade bulan sermayenin talepleri ile örtüşmektedir. Bu talepler, ucuz emeğe dayalı ve ihracata dönük bir üretim ekonomisi ve buna uygun siyasal kurum ve kuruluşların oluşumuna işaret etmektedir. Bu yaklaşım, “ulusal birlik ve beraberlik” söylemini sahiplenmeye açıktır. Laiklik doğrudan saldırı altında değildir. Dolayısıyla, IŞİD’e kesin bir karşıtlıktan söz edilebilir. Bu yaklaşımın, son dönemde ulusal solun belli kesimlerini de heyecanlandırdığını belirtelim.

Önümüzdeki döneme yönelik ikinci hat ise, Körfez sermayesi ile bir ortaklığı önemsemektedir. Bu yaklaşım, hâlihazırdaki popülist, ranta ve dış (Körfez kaynaklı) borçlanmaya dayalı bir ekonominin devamını öngörmektedir. Ve bu durumdan memnun olan sermaye fraksiyonları (finans kapitalin bir bölümü ve diğerleri) tarafından desteklenebilecektir. Amerika ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiyi tek yönlü bağımlılık üzerinden açıklamaya alışmış sol gelenek tarafından anlaşılması zor olan bu yaklaşım, İslami bir rejim inşasına açıktır. Dolayısıyla, bu yaklaşımda toplumdaki dinci reaksiyonerliğin derinleşeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu yaklaşımda, TSK ve ordu, İslami rejimin kurulmasın önünde yeniden düzenlenmesi gereken bir kurumdur.

Siyasal iktidarın, TSK ile ilgili çıkardığı son Kanun Hükmünde Kararname ile ikinci hattı seçeceğini gösterir işaretler verdiği söylenebilir.

AKP’lilerin ifadesi ile yeni oluşacak “sıfır kilometre devlette” Türkiye halklarını neler bekliyor?
“Sıfır kilometre devlet”in nasıl şekilleneceği şu anda çok net değil. İki hattan hangisi baskın çıkacak? O zaman Türkiye halkları üzerine olası etkisini de iki farklı hatta göre değerlendirelim.

“Sıfır kilometre devlet” Avrasyacı bir yaklaşımla düzenlenecekse, bu emekçi sınıflar üzerine ucuz emek istemiyle ciddi bir baskı olarak yapılanacaktır. Emekçi sınıflar ciddi sömürü koşullarına tabi olacaktır. Diğer yandan, emekçi sınıflara yönelik dinci-gerici saldırı, görece daha kontrol edilebilir bir düzeyde kalacaktır. Bu yaklaşımın, ulusal sınırlar içinde farklı siyasal ittifaklara da açık olacağı söylenebilir.

“Sıfır kilometre devlet” Körfez sermaye ile birlikte düzenlenecek ise bu, emekçi sınıflar için hâlihazırda sürdürülen borçlanma pratiği üzerinden popülist bir hattın devamı anlamına gelir. AKP-Saray iktidarının çevresine toparladığı yoksul halk kitleleri ile süren ilişki bir anlamda devam edecektir. Dinci-gerici saldırının ise derinleşeceği açıktır. Bu hat, kısa vadede siyaseten daha kolay idare edilebilir görünse de, uluslararası ekonomi politik perspektiften bakıldığında istikrarlı bir şekilde sürdürülebilmesi çok daha zordur. Sürdürülebilirliği çok zordur zira bir yandan Körfez sermayesi hariç tüm uluslararası destekler reddedilmektedir. Diğer yandan, ulusal sınırlar içinde farklı biraraya gelişler de reddedilmektedir. Sona doğru çok daha saldırgan ve çok daha hızlı bir koşudur da diyebiliriz.

Sıfır kilometre devlette demokrasi diye sunulan düzenlemelere karşı nasıl bir Türkiye hedefliyorsunuz?
AKP-Saray iktidarının memleketi her geçen gün karanlığa sürüklediğini gören ve bilen milyonlar var. Haziran Hareketi’nin, AKP-Saray iktidarına karşı olan milyonların bu iki sorun alanına yönelik siyaseti var: “Haziran Demokrasisi” kavramı ve “Biz Yapacağız” sözü.

Haziran Hareketi’nin demokrasi kavrayışı ancak geniş bir siyasal program içinde anlaşılabilir. Haziran Hareketi, bu ülkedeki sol, sosyalist, devrimci miras ile Haziran haykırışında ortaya çıkan halk taleplerini buluşturma hedefiyle yola çıktı. Haziran hareketinin bir ciğeri bu ülkenin emekçilerin aldığı solukla şişerken diğer ciğeri ise Haziran taleplerini haykıran insanların özlemleri, simgeleri ve neşeleri ile dolmaktadır.

Haziran Hareketi, “Biz yapacağız” demektedir. “Biz yapacağız” demeyi mümkün kılan ise ortak eylemenin inadı, öfkesi, coşkusu ve umududur. “Biz yapacağız”ın ne demek olduğunu kelimelerle anlatmak zor ama deneyimlerden yararlanabiliriz. Deneyimler bize konuşabilir. Ortak bir amaç için bir arada olanların deneyimlerine bakalım: Protestolarına, grevlerine, isyanlarına ve direnişlerine. Gözlerini, sloganlarını, yaşam çevrelerini, çocukluklarını, çocuklarını ve özlemlerini yan yana koyalım. Gazıyla, hasadıyla, dostluğu ve dayanışmasıyla, hep birlikte iyi, kirlenmemiş bir şey yapanlar, ortak bir memleket için sorumluluk alanlar “biz yapacağız”ın mümkününü ve kültürünü sezeceklerdir. “Biz yapacağız” demek, kendimizi yöneten kuralların oluşum süreçlerine katılmak ile mümkündür. Haziran meclisleri, laik, emekten yana ve anti-emperyalist bir yaşamı üretmek için yerinden kalkanların siyasetlerini ürettikleri yerlerdir.
Ve şöyle bitireyim, “Ne kadar karanlık olursa olsun gökyüzü, bir güzelliği var memleketin ve biz ona şimdi HAZİRAN diyoruz.”

Kaynak: Birgun.net