ATİLLA ÖZSEVER / [email protected]

Halen TBMM gündeminde bulunan Kiralık İşçilik Yasası, çalışanları tamamen güvencesiz hale getiren, amele pazarında alınıp satılan bir köle düzeyine indirgeyen bir anlayışa sahip. Bunun yanı sıra esas itibariyle de ucuz ve sendikasız bir işgücü yaratılmak isteniyor.

Çalışanların sendika, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanmaları nerdeyse imkânsız hale getiriliyor. Kiralık işçinin hangi işkolunda örgütlü olduğunun saptanması zorlaşacak. Özel İstihdam Büroları’nda farklı işkollarına ait işçiler bulunması nedeniyle kiralık işçi hangi işkoluna dahil olacak? Sendikalar, aynı büroda çok farklı işkollarına bağlı kiralık işçileri nasıl örgütleyip neye göre yetki alacak, toplusözleşmeyi kiminle yapacak?

Öte yandan işverenlerin işine geldiği için işyerlerini kiralık işçilerle doldurması, mevcut kadrolu işçilerin istihdamını azaltacak, sendikaların tabanını iyice daraltacak. Sendikal örgütlenme ciddi biçimde zaafa uğrayacağı için sendika yerine özel istihdam bürosu hayata geçmiş olacak.

Zaten mevcut sendikal yaşamda Hak-İş ve Memur-Sen, AKP çizgisinde ilerleyen, ona destek veren sendikalar konumunda bulunuyor. Türk-İş’in de AKP’ye bir muhalefeti söz konusu değil, hükümeti destekler bir tavır sergiliyor. Ancak AKP, yandaş sendikacılıkla da yetinmeyip Kiralık İşçilik Yasası ile emek kesimini tamamen örgütsüz bir hale getirmeyi amaçlıyor.

Bunun yanı sıra milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması da, Meclis’teki muhalefetin tamamen susturulması ve etkisiz hale getirilmesinin bir uygulaması olacak. Hem kiralık işçilik, hem de dokunulmazlıklarını kaldırılması, birbiriyle bağlantılı. Amaç, emeği ve Meclis muhalefetini susturmak. Kesinlikle karşı çıkılmalı, CHP dokunulmazlık tuzağına düşmemeli…

***

Şili diktatörünün BES’i Türkiye’de

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) otomatik (zorunlu) olmasını öngören yasal düzenlemenin Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda görüşüldükten sonra Bakanlar Kurulu’na, oradan da Meclis’e geleceğini açıkladı.

Türkiye’de 2001’de faaliyete geçen ve şimdiye kadar gönüllü ve tamamlayıcı bir sigorta türü olan BES’in zorunlu hale getirilmesi, Şili’deki askeri cunta dönemini hatırlattı. Şili’yi uzun yıllar (1973 - 1990) diktatörlükle yöneten General Pinochet’in ilk icraatlardan biri de sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi olmuştu.

1981’de uygulamaya geçen Şili’deki sosyal güvenlik sisteminin özellikleri özetle şöyle:

a) İşçilerin AFP adı verilen özel sigorta sistemine üye olması zorunlu hale getirildi.

b) Sadece ordu ve polis mensupları eski kamu sisteminde kaldı.

c) Çalışanlar, ücretlerinin yüzde 10 oranında emeklilik primi ödüyor. İşverenlerden bir kesinti yapılmıyor. Devletin herhangi bir katkısı yok.

d) Sistemi özel fon yöneticileri idare ediyor.

e) Prim ödeme süresi 45 yıl. Kadınlar 60, erkekler de 65 yaşına gelince emekli oluyor.

f) Emekli maaşı, son ücretinin yüzde 44’ü kadar. Ortalama ölüm yaşı 78 olduğundan 13 yıl emekli aylığı alabiliyor.78’den daha fazla yaşarsa emekli aylığı düşüyor.

g) Şili’deki sistemde çalışan 5,5 milyon nüfusun ancak 2,3 milyonu düzenli prim ödeyebiliyor. Yarıdan fazlası düzenli prim ödeyemediği için sistemde sorun yaşanıyor. Ayrıca AFP’lerin giderlerinin artması da ayrı bir sorun oldu.

Peki, Türkiye’de Temmuz 2016’dan itibaren uygulamaya konulması düşünülen yeni BES’in özellikleri nasıl olacak?

a) 45 yaşın altında yeni işe giren ve iş değiştiren tüm çalışanların BES’e prim ödemesi zorunlu hale getiriliyor.

b) BES için işverenlerden bir prim kesilmeyecek, belli bir miktarda devlet katkısı olacak.

c) Prim oranının yüzde 3 ile 5 arasında olması planlanıyor.

d) Bu fonları özel sektör kuruluşları yönetecek, devletin sadece denetim görevi olacak.

e) Sistemde 6 ay kalma zorunluluğu var, 2 aylık bir cayma süresi sonunda, yani 8 ay sonra isteyen sistemden çıkabilecek.

f) BES’te halen 10 yıl prim ödeyip 56 yaşını dolduran emeklilik hakkına sahip.

Öte yandan Türkiye’de SGK’ya bağlı zorunlu bir sosyal sigortalar sistemi yürürlükte bulunuyor. SGK’daki emeklilik yaşı da kademeli olarak 65. Bu durumda çalışanlar hem SGK’ya hem de BES’e prim ödemek zorunda kalacaklar.

Aslında esas amaç, zaman içersinde SGK sistemini, yani kamusal emeklilik sistemini tamamen tasfiye edip özel emeklilik sistemini zorunlu hale getirmek. Ne diyelim, bu konuda pek sesleri çıkmayan sendikalara, işçi sınıfına hayırlı olsun!

***

İnönü’den CHP’ye laiklik dersi

TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada laiklik yer almamalı, dindar anayasa olmalı” şeklindeki şeriatçı özlemi, büyük tepki aldı. CHP de, ciddi sayılabilecek bir tepki gösterdi. Peki, geçmişte laikliğe karşı tavırlara ne yönde bir tepki gösteriliyordu?

CHP, 1950 seçimlerini kaybettikten sonra partinin lideri İsmet İnönü, Karadeniz’de bir geziye çıkar. 1951 yılındaki bu geziyi Cumhuriyet Gazetesi adına Nuyan Yiğit izlemektedir. Nuyan Yiğit’in “Gazetecilikte Bir Ömür” isimli kitabında anlattığına göre, CHP İnebolu’da bir miting düzenler.

Partinin milletvekilleri İsmet Paşa’ya “Bu yöre dinine bağlı bir toplumun bulunduğu yerdir. Konuşmanızda Allah adını geçirirseniz gönülleri daha kolay fethedersiniz” ricasında bulunurlar. Paşa da, başını sallayarak “Peki” der.

İnönü, çoğunluğunu başları beyaz örtülü kadınların oluşturduğu bir kalabalığa hitap eder. İsmet Paşa, ülkede Atatürk devrimlerinin tehdit altında bulunduğunu, laikliğe yönelik hareketlerin olduğunu belirten hayli sert bir konuşma yapar.

Konuşmasını bitirdikten sonra kürsüden inen İnönü, milletvekillerine dönerek “İstediğinizi yerine getirdim, nasıl beğendiniz mi” diye sorar. Konuşmasında Allah’la, dinle ilgili tek bir cümle dahi yoktur. Milletvekilleri şaşkınlık içersinde “Paşam biz iyi duymamış olabiliriz, ne dediniz? ” diye sorarlar. İnönü de, “Veda ederken Allah’a ısmarladık dedim ya” diye yanıt verir…

O dönemde İnönü’nün kendi milletvekillerine dinin siyasete alet edilmemesi yönündeki tavrı, Atatürkçülük ve laiklik vurgusu özetle böyle. AKP döneminde ise CHP’nin zaman, zaman zemin kaybeden, laikliği sadece inanç bağlamında ele alan tavırları söz konusu oldu. Laiklik inançlara özgürlüğün ötesinde devletin ve toplumun dini kurallardan arınması anlamına gelir. CHP, TBMM Başkanı’na karşı laikliği savunma yönünde bu kez ciddi bir tepki koydu ama yeterli değil.

Başta Haziran Hareketi olmak üzere cumhuriyetçi ve sol kesimlerin İslamcı bir faşizmin kurumsallaşmasına karşı laikliği savunma mücadelesi ise daha dinamik ve etkili gözüküyor. Aslında emek mücadelesi ile laiklik mücadelesinin ilişkisini kuran bir süreci de örmek gerekiyor…

Kaynak: Birgun.net