DOĞU EROĞLU [email protected]
@dogueroglu


15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından, TSK içindeki darbe girişiminde bulunanların ortaya çıkan ifadeleri ve AKP’liler ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları darbe girişimi hakkındaki istihbarat ve önleme çabalarının yetersizliğini ortaya koyuyor. Güvenlik kurumlarının girişimden haberdar olmasıyla Cumhurbaşkanı ve iktidara yapılan uyarılar arasında kalan birkaç saat hala tartışılırken, MİT Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e göre asıl sorun 15 Temmuz akşamında değil, yıllardır Gülen Cemaati kadrolaşmasına izin veren politikalarda aranmalı.

Öneş 15 Temmuz darbe girişimini “kabus” ve “karabasan” olarak nitelendiriyor. Öneş’e göre 1970’den beri cemaatler hakkında siyasetçilere giden uyarılara kulak tıkanması, 2002’den sonraysa AKP’nin iktidarını Gülen Cemaatiyle birlikte, kadrolaşmaya izin vererek kurması bugünkü krizi getirdi: “TSK içerisinde FETÖ’yle bağlantılı olduğu iddia edilen şahısların gerçekleştirdiği eylemler, TBMM’nin bombalanması, meydanlarda sokaklarda namluların sivillere çevrilmesi, devletin birçok kurumunun baskı altına alınmış olması fecaatin derecesini gösteriyor. Bugüne kadar devletin aldığı tedbirlerin nasıl sonuçlar yarattığının görülmesi gerekiyor. Bu sonucun nasıl yaratıldığının cevabının verilmesi lazım.”

‘Uyarıları dinlemediler’

Öneş, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenememesinde istihbarat zafiyeti olup olmadığına ilişkin soruya ise, 15 Temmuz sırasındaki somut olayların değil, yıllardır izlenen politikaların bu durumu getirdiği yanıtını veriyor: “İçinde bulunduğum, şahitlik ettiğim süreçte gözlemlediğim kadarıyla, 1970 yıllarından itibaren siyasetçilere cemaatler hakkında sürekli uyarı gitti. Gülen Cemaati konusunda elbette daha öncesi de var fakat 2002’den sonraki yükseliş, kadrolaşmanın artışı, daha doğrusu devletin en önemli kurumlarına hakim olma derecesine gelişi zaten görülüp biliniyordu. Emniyet teşkilatında ve yargıda bugün deneyimlediklerimiz, ülkenin korunmasını üstlenmiş bu kurumlardaki örgütlenme ve kadrolaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Yalnızca 15 Temmuz’un vahameti değil, bu kurumlarda egemenlik kurulmasına yol açan politikalar da sorgulanmalı. Bugünkü ve önceki iktidarlar ile siyasi aktörler bu değerlendirmeyi objektif biçimde yapmalı. İç iktidar mücadelesinde, 2002’den itibaren ve özellikle de 2011’den sonra sağ siyaset, siyasal İslamcı yapıyı, halk oportünizmini ve halkı iktidar mücadelesinde araç olarak kullanmayı benimsedi. Büyük bir felaketten dönülmüştür. İktidar demokratikleşme ile laiklik ve hukukun üstünlüğünden yana tavır koymazsa güvenlik konusundaki benzer kabuslar kaçınılmaz.”

Kaynak: Birgun.net