ÖMÜR ŞAHİN KEYİF
Washington
@omursahin

ABD’de 3 bin kişinin ölümüne neden olan 11 Eylül 2011 saldırılarının soruşturma raporuna dair tartışma sıcaklığını koruyor. 15’i Suudi kökenli, 19 hava korsanının gerçekleştirdiği saldırılarda Suudi parmağına dair olduğu ileri sürülen ve gizlenen 28 sayfalık bölüm, son olarak Senato’daki 11 Eylül araştırma komisyonu üyesi John Lehman tarafından yeniden gündeme getirildi. Lehman’a göre, bu bölümde, altı kadar Suudi yetkilinin saldırılar sırasında El Kaide’ye destek olduğu, bu kişilerin Suudi Büyükelçiliği’nde çalıştığı, Suudi dernekleri ve hükümetinin saldırganların bir kısmının yaşadığı California’daki Kral Fahd Camii’ne yardımda bulundukları yazılı. Lehman ayrıca, soruşturma kapsamına sadece tek bir Suudi yetkilinin alındığını ve soruşturmanın Suudi yetkililere uzanmadan kapatıldığını ifade etti. Eski Senatör Bob Graham da raporun gizli kısmının kamuoyuna açıklanması konusunda bastıran isimlerden. Graham, Washington Post’a yazdığı yazıda ise dönemin başkanı George W. Bush’un müdahalesiyle, 28 sayfası sansürlenerek Temmuz 2003’te yayınlanan raporunun, hava korsanlarının ABD’deyken dış yardım aldığını destekliyor. Ona göre,19 hava korsanının 15’inin Suudi olması da tesadüf değil. ABD’de bu 28 sayfanın yayınlanmasını dört gözle bekleyen kesimin meselede Suudi parmağının olduğunu düşünmesinin nedenlerinden biri bu. Ayrıca daha önce hiç ABD’ye gelmemiş, doğru düzgün İngilizce konuşamayan ve eğitimsiz olan bu militanların nasıl olup da ABD’de ev tutmuş ve uçuş dersleri almış dahası böyle karmaşık bir saldırıyı kurgulamış olabileceği de 15 yıldır ciddi şüphe konusu. Öte yandan geçen yıl, saldırılar kapsamında tutuklu bulunan Zekeriya Musavi’nin bir duruşmada, Suudiler’in saldırılar için maddi yardımda bulunduğunu ileri sürmüş olması da hafızalarda.

Mağdur ailelerinin avukatlarından Jim Kreindler, CBS’e verdiği söyleşide yıllardır mahkemede işlerinin hiç kolay olmadığını, Amerikan hükümetinin kendi halkına, özellikle de mağdur ailelerine borçlu olduğu desteği göstermediğini belirtiyor ve “ABD, mahkemede Suudiler’e arka çıktı. Onlar dava edilemezler çünkü ‘bağımsız devlet dokunulmazlığının’ keyfini çıkarıyorlar” diyor. Bu esnada geçen ay İran bu dokunulmazlıktan yararlanamayarak, saldırganlardan hiç biri İranlı olmamasına rağmen mağdurın ailelerine 10 milyar dolarlık tazminata mahkûm edildi. Suudilerin 750 milyar dolarlık hazine bonosunu satarız diye tehdit ettikleri yasa tasarısı da, işte bu dokunulmazlığın kalkmasını öngörüyor. Obama’nın şantaj karşısında Suudilerden yana tavır alarak “veto ederim” dediği bu yasa geçerse, mağdurların aileleri Suudi’lere dava açabilecek.

Kreindler, 11 Eylül raporunun elimizdeki kısmında, Suudi Arabistan’ın, devletin himayesindeki varlıklı vatandaşları ve dernekleri üzerinden El Kaide’nin fonlayıcısı olarak değerlendirildiği ifade ediliyor. Ama rapor çıktığında en çok dikkat çeken cümle şu oldu, diyor Kreindler, “Kurumsal ya da üst düzey yetkililer bağlamında Suudi hükümetinin saldırıyı fonladığına dair hiçbir kanıt bulamadık.”

Konu cuma günü Dışişleri Bakanlığı’nın günlük basın toplantısında da gündeme geldi. Sözcü John Kirby’e bu cümle hatırlatıldı ve düşük seviyeli Suudi yetkilileri soruldu. “Herhangi bir resmi üst düzey Suudi bağlantısıyla ilgili pozisyonumuz değişmedi” diyen Kirby, soruşturmanın o cümlesini hatırlattı.

Avukat Sean Carter’e göre ise bu, 11 Eylül raporunun en dikkatli kurulmuş cümlesi. “Üst düzey Suudi yetkililerinin El Kaide’yi bireysel olarak fonladığına dair kanıt bulamadık dediklerinde, üst düzey olarak adlandırmadıkları yetkililerin bunu yaptığına dair bir açık kapı bırakıyorlar. Ailelerin açtığı davaların esası da bu. Hükümetin unsurları ve düşük seviyedeki yetkililer bu saldırılara destek oldu. Yine de 10 yıldan fazla süredir, Krallık, gizli kalan 28 sayfanın içeriğinde ne olursa olsun, bu cümle nedeniyle 11 Eylül sorumluluğunu üzerinden atmış durumda.”

Obama yönetimi bu tasarıya, yabancı ulusları misilleme yapmaya sevk edebileceğini ileri sürerek karşı çıkıyor. Dışişleri Bakanı John Kerry de Şubat’ta bu tasarının bu haliyle “ABD’yi davalara maruz bırakabilir, devletin dokunulmazlığını ortadan kaldırabilir ve çok kötü bir örnek oluşturabilir” demişti.

Öte yandan Demokrat ve Cumhuriyetçi Senatörlerin yaptığı başvurunun ardından, bu 28 sayfanın içeriğinin kamuya açıklanıp açıklanamayacağı üzerine değerlendirme, İstihbarat yetkilileri tarafından yapılıyor. Son olarak, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, bu konudaki resmi karşılığın Haziran’da verilebileceğini doğruladı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes, geçen ay yaptığı açıklamada, raporun bir kısmındaki gizliliğin kalkabileceğinin sinyalini vermesi ise hayal kırıklığı yaratmıştı.

Suudi Arabistan dünyanın en büyük silah ithalatçısı, ABD ise en büyük tedarikçisi. İki ülke arasında, 2010’da 60,5 milyar dolarlık, 2015’te ise 1.29 milyar dolarlık silah anlaşması yapılmıştı.

Kaynak: Birgun.net