JONATHAN MARSHAL

ABD ordusu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yalnız bir tane büyük savaş kazandı (1990-91 Körfez Savaşı). Ancak ordu müteahhitleri, yeryüzündeki hiçbir kuvvetin onların lobicilik konusundaki hünerine ve siyasi nüfuzuna direnemeyeceklerini kanıtlayarak, her yıl Kongre’de önemli bütçeler kazanmaya devam ediyor.

Hava Kuvvetleri, Donanma ve Deniz Piyadesi tarafından planlanan ve 1 trilyon doları aşkın bir maliyete sahip olması öngörülen ileri düzey Lockheed-Martin F-35 jetlerinin satın alınmasıyla, tarihteki en büyük tekil silahlanma programı zaferine giden istikrarlı yürüyüşü gözünüzün önüne getirin. Hem Hava Kuvvetleri hem de Deniz Piyadeleri Müşterek Taarruz Uçağının savaşa hazır olduğunu ilan etti ve Kongre şimdi milyarlarca dolar harcarken 2400 jetlik bir filo nedeniyle eleştiriliyor.

Buna rağmen, dünyanın en pahalı bombardıman uçağı yine de tam anlamıyla çalışmıyor ve asla reklamlarda anlatıldığı şekilde çalışmayabilir. Bu, Rus “bilgi savaşı” uzmanlarının deyimiyle bir “dezinformatsiya”[dezenformasyon] değil. Bu, Pentagon’un önde gelen silah değerlendiricisi Michael Gilmore’un resmi fikri.

Bloomberg News’te 9 Ağustos’ta yayınlanan bir haberde, Gilmore üst düzey Pentagon yetkililerini, F-35 programının uçağın vadedilen özelliklerini “yerine getirme konusunda başarıya giden bir yoldan ziyade başarısızlığa giden bir yönde seyrettiği” konusunda uyardı. Gilmore, programın “planlanan uçuş testini ve gerekli onarım ve değişiklikleri tamamlama konusunda kendisine ayrılan zamanı ve parayı tükettiğini” ifade etti.

Askeri deney baronu, “önemli oranda” karmaşık yazılım probleminin ve test eksikliğinin “tespit edilmeye devam ettiğini” bildirdi. Sonuç olarak uçaklar, zeminde hareket halinde olan hedefleri izleme, düşman radar sistemlerinin yerini tespit etmesi durumunda pilotları uyarma veya yeni tasarlanmış bombaları kullanma konusunda başarısız olabilirler. F-35 silahı bile nizami şekilde işlemeyebilir.

Çarpıcı değerlendirmeler

Pentagon’un iç değerlendirmesi, uçak hakkındaki çarpıcı eleştirel değerlendirmeler ve gelişim aksaklıklarından oluşan uzun listenin son halkasıydı. Bunlar, yangın ve tehlikeli motor dengesizliklerinin tespit edilmesi, ölümcül travmalara sebep olabilecek kasklar gibi diğer güvenlik nedenleriyle uçağın tekrarlanan arızalarını içeriyor. Hatta uçak, bir denemede çok daha eski (ve ucuz) F-16 karşısında bile belirgin bir biçimde altta kaldı.

Geçtiğimiz yıl, muhafazakar bir yayın olan National Reivew’de yayınlanan bir makalede, “ABD ordusunun son birkaç on yılda karşı karşıya olduğu en büyük tehdit uçak gemilerini hedef alan Çin gemi savar balistik füzeleri veya ucuz, sessiz dizel-elektrikli saldırı denizaltılarının çoğalması ya da hatta Çin ve Rus uydu-savar programları değildir. En büyük tehdit F-35’lerden gelmektedir. (…) Bu trilyon doları aşkın yatırım karşılığında biz 1970’lerin F-14 Tomcat’inden daha yavaş bir uçağa, 40 yıllık A-6 Intruder uçağının sahip olduğu menzilin yarısından daha azına sahip bir uçağa (…) ve yakın zamanda yapılan bir it dalaşı yarışında bir F-16 tarafından başı öne eğilen bir uçağa sahip oluyoruz” ifadelerine yer verildi.

F-35’i daha önce başarısız olmuş bir savaş jeti programına benzeterek, emekli Hava Kuvvetleri Albayı Don Ward geçen yıl şu gözlemleri yapmıştı; “Müşterek Taarruz Uçağı için belki de en doğru senaryo F-22’nin ayak izlerini takip edecek ve mevcut askeri ihtiyaçlarla alakası olmayan bir savaş kapasitesi sağlayacak olmasıdır. Böylelikle, bütün filo çözülemeyen bir arıza nedeniyle hizmetten çekildiğinde, savunma durumumuz üzerindeki etkisi sıfır olacaktır.”

Lockheed’in “Pay-to-Play Reklam Ajansı”

Programın en yakın zamanda savunusunu yapan ise, kabul gören bir yayın olan The National Insterest’in bloğundaki yazısıyla askeri analist Dan Goure oldu. Pentagon’un İşlem Testi ve Değerlendirme Bürosu’nun eleştirilerini “Harry Potter serisindeki Gringott’un cinleri gibi yeşil gözlü insanlar”a benzeterek küçümsedi.

Eğer bu, bir parça Lockheed-Martin pazarlama broşürünü andırıyorsa, kaynağını göz önünde bulundurun derim. Goure, makalesinde kendisini yalnızca Lexington Institute başkan yardımcısı olarak tanımlamıştır. Bu kuruluş ise kendisini “Merkezi Arlington, Virginia’da bulunan, kâr amacı gütmeyen bir kamu politikaları araştırma organizasyonu” olarak ifade etmektedir.

Goure’un söylemediği -ve genellikle Lexingtone Institute’ün genellikle ifade etmediği- şey 2010’da Politico’da yayınlanan bir değerlendirmeye göre “Lockheed Martin, Boeing, Northrop Grumman ve Lexington’a ‘savunma sanayine yönelik değerlendirme yapmaları’ için Lexington’a ödeme yapan diğer savunma devlerinden bağış alması”dır.

Aynı sene daha erken bir zamanda, Harper yazarı Ken Silverstein dillere pelesenk olan düşünce kuruluşunu “savunma sanayiinin pay-to-play reklam ajansı” olarak tanımlamış ve eklemişti “Lexington gibi araçlar, ordunun parasının savunma sanayi müteahhitlerine akmasını sağlayan basın toplantıları düzenler, makaleler ve eğilim belirlemeye dönük yazılar kaleme alırlar.”

Goure’un Lockheed ile dolaylı ilişkisi F-35 gibi programların, performans başarısızlıkları, devasa maliyet fazlalıkları ve programdaki gecikmelere rağmen neden ilerlemeye devam ettiği konusunda bir ipucu sunar. Aksi takdirde, kongreye dair incelemeler manşetleri süsler ve Fox News yorumcularının hükümetin başarısızlığı hakkındaki öfkeli retoriği sahne alırdı.

Yeni Soğuk Savaş’ın teşvik edilmesi

Lexington Institute gibi düşünce kuruluşları, küçülmüş Rus devletine karşı Soğuk Savaşı diriltmeye ve F-35 gibi silahlanma programlarını meşrulaştırmaya yönelik iç propaganda kampanyasının ardındaki itici güçtür. Lee Fang’ın kısa süre önce The Intercept’te gözlemlediği üzere; “ABD başkanlık kampanyasında yükselen anti-Rus retorik, ordu müteahhitlerinin Moskova’yı NATO ülkelerince askeri harcamalarda gerçekleştirilecek muazzam bir artışla karşılanması gereken potansiyel bir düşman olarak konumlandırmaya yönelik sarf ettiği ciddi çabanın ortasında gerçekleşmektedir.”

Böylece, Lockheed tarafından fonlanan Uzay Endüstrisi Kuruluşu, Obama yönetimini “Rusya’nın NATO sınırlarına yönelik saldırgan tutumu”na yeterli düzeyde yanıt verecek “uçak, gemi ve kara savaş gücü sistemlerine” yeterli harcamayı yapma konusundaki başarısızlığı hususunda uyarmaktadır. Lockheed ve Pentagon tarafından fonlanan Avrupa Politikası Analiz Merkezi (CEPA), Rusya’nın Doğu Avrupa’ya yönelik askeri tehdidi konusunda uyarıcı nitelikte bir dizi rapor yayınlamaktadır.

Ayrıca, Lockheed-Martin, Raytheon, ABD Deniz Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Piyadesi ve hatta Ukrayna Dünya Kongresi tarafından fonlanan Atlantik Konseyi “Putin’le barış neden imkânsızdır” gibi makaleleri teşvik etmekte ve NATO’nun “intikamcı bir Rusya” ile baş edebilmek için “daha fazla askeri harcama yapması” gerektiğini ilan etmektedir.

NATO’nun genişlemesinin kökenleri

Müteahhitlerce fonlanan uzmanların ve analistlerin öncülük ettiği Rusya’yı bir tehdit olarak sunma kampanyası, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin hemen ardından başlamıştı. 1996’da Lockheed yöneticisi Bruce Jackson, “Amerika’yı güçlendir – Avrupa’yı güvenceye al – Değerleri savun – NATO’yu genişlet” mottosuyla ABD NATO Komitesi’ni kurmuştu.

Bunun misyonu, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında George H. W. Bush yönetiminin Batılı askeri ittifakı doğuya doğru genişletmeme yönündeki vaatlerine doğrudan karşı gelen bir işlev gördü.

Jackson’a katılanlar, Paul Wolfowitz, Richard Perle ve Robert Kagan gibi yeni muhafazakar şahinlerdi. Neoconların bir üyesi Irak’ın Özgürleştirilmesi Komitesi’nin ortak kurucularından da biri olan Jackson’u “savunma sanayi ile yeni muhafazakarlar arasındaki bağlantı noktası” olarak tanımlamıştı; “Bizi onlara tercüme ediyor, onları da bize.”

Organizasyonun yoğunluğu ve son derece başarılı lobi faaliyetleri gözden kaçmadı. 1998’de, New York Times’ta aşağıdaki satırlar yazıyordu:

“Senato’nun NATO’nun genişlemesini onaylaması durumunda; silah, iletişim sistemleri ve diğer askeri ekipmanların satışından milyarlarca dolar kazanabilecek olan Amerikan silah üreticileri gerekçelerinin Washington’da teşvik edilmesi için lobicilere ve kampanya bağışlarına ciddi yatırımlar yaptı(…)

“Başlıca işi silah olan dört düzine şirket, 1990’ların başında Doğu Avrupa’da komünizmin çökmesinden bu yana adaylara 32,3 milyon dolar para döktü. Bir karşılaştırma yaparsak, 1991 ile 1997 arasındaki aynı sürede tütün lobisi 26,9 milyon dolar harcadı.”

Bir Lockheed sözcüsü ise şunları söyledi; “NATO’nun ittifaklar kurarak genişlemesi konusunda uzun vadeli bir yaklaşım benimsedik. O gün geldiğinde ve bu ülkeler savaş uçakları satın alacak bir pozisyonda olduğunda, bu alanda rekabet etmeyi planlıyoruz.”

Lobicilik sonuç verdi. 1999’da Rusya’nın muhalefetine karşı NATO, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’yı bünyesine kattı. 2004’de Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’yı ekledi. Daha sonra 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan katıldı. En provokatif olanı ise 2008’da NATO’nun Ukrayna’yı Batılı ittifaka katılmaya davet ederek Rusya ile arasında bugüne kadar devam eden tehlikeli çatışmanın sahnesini kurması oldu.

Amerikan silah üreticilerinin başına talih kuşu konmuştu. Andrew Cockburn’e göre “Romanya Doğu Avrupa’ya 134 milyon dolar tutarındaki ilk Lockheed Martin Sahil Koruma füzesi-savunma sistemlerinin ulaşmasını kutlarken; 2014 itibariyle, yirmi yeni [NATO] üyesi 17 milyar dolara yakın bir değerde Amerikan silahı satın almıştı.”

Geçtiğimiz sonbaharda Washington Business Journal’da aşağıdaki satırlar yayınlandı:

“Eğer Rusya ve dünyanın geri kalanı arasındaki huzursuzluktan fayda sağlayan birileri varsa bu da Bethesda’da bulunan Lockheed Martin Şirketi olmalıdır. Şirket Rusya’nın komşuları açısından bir uluslararası askeri harcama çılgınlığı olabilecek büyük kârları edebilecek bir konuma sahip.”

Gazete Polonya’ya satılan füzelere ilişkin büyük bir sözleşmeyi alıntılayarak şunları ekliyordu; “Lockheed yetkilileri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’daki maceracılığının ticaret için iyi olduğunu açıkça ifade etmiyorlar, ancak Varşova’nın – Doğu Avrupa’daki gerginliğin artmasıyla hız kazanan – büyük bir askeri modernleşme projesine kalkışması sonucu Polonya’nın onlara sunduğu fırsatı kabul etmekten de çekinmiyorlar.”

Lockheed’in lobi makinesi

Lockheed, ulusların en büyük askeri müteahhidi olarak kalmasını sağlamaları için Amerikan siyasi sistemine para pompalamaya devam ediyor. 2008’den 2015’e şirketin lobicilik harcamaları sadece bir yılda toplam 13 milyon doları geçti. Şirket, F-35 programıyla faaliyetini 46 eyalete yaydı ve on binlerce insana iş olanağı yarattığını iddia ediyor.

Sürece dahil olan 18 eyaletten birisi olan Vermont’ta savaş uçaklarından 100 milyon dolarlık bir ekonomik etki sağlandığı iddia ediliyor ve bu, F-35’in Bernie Sanders tarafından bile desteklenmesinin sebebi olarak görülüyor. Sanders’in genel katılımlı bir toplantıda söylediği gibi; “Şirket yüzlerce insanı istihdam ediyor. Yüzlerce insan için üniversite eğitimi sağlıyor. Bu yüzden benim için sorun bizim F-35’e sahip olup olmamamız değildir. Benim için sorun şirketin Burlington, Vermont’ta mı yoksa Florida’da mı bulunduğudur.”

1961’de Başkan Eisenhower “büyük bir ordu teşkilatı ile geniş bir silah endüstrisinin birleşmesinin her şehri, her hükümet binasını, Federal hükümetin her birimini” etkilemeye başladığını belirtmişti.

Ünlü ulusa veda konuşmasında, Eisenhower “Askeri-sınai kompleksin, ihtiyaç duyulsun veya duyulmasın, kanunsuz bir biçimde nüfuz elde etmesine karşı önlem almalıyız” uyarısında bulunmuştu: “Gayri meşru gücün korkunç bir büyüme potansiyeli bulunmaktadır ve ısrarcı olacaktır.”

Ne kadar da haklıydı. Ancak ulusun bu kompleksi uzak tutma konusundaki başarısızlığının, trilyon dolarlık bir savaş jeti programından Batı’nın kazandığı bir zaferden bir çeyrek yüzyıl sonra gereksiz ve çok daha tehlikeli bir biçimde Soğuk Savaş’ın diriltilmesine varan fahiş maliyetlerini Ike bile tahmin edemezdi.

Global Research’ten Sendika.Org için çeviren: Ulaş Taştekin

Kaynak: Birgun.net