ÖMÜR ŞAHİN KEYİF- Washington

Cumhuriyetçi Marco Rubio, adaylık yolundaki son kapışmada (rakiplerle canlı yayında tartışma) etrafına bakıp, burada hiç kötü insan yok, çünkü bu adayların hiçbiri sosyalist değil, diyeli bir ay bile olmadı. Cumhuriyetçi Ted Cruz ise önceki gün yaptığı ‘zafer’ konuşmasında, Demokrat adayları ‘sosyalistler’ diyerek kötüledi. Senatör Bernie Sanders’la ilgili doğru atış yapmış olsa da herkes biliyor ki iması, Wall Street’in desteklediği eski Dışişleri Bakanı ve First Lady Hillary Clinton için gerçeklikle uyuşmuyor. Sanders, sermayenin hükümdarlığını bitireceğini, vergiyi zenginlerden alıp yoksullara ücretsiz yükleyeceğini eğitim ve sağlık hizmeti sunacağını, çalışan sınıfı yoksulluktan kurtaracağını, ABD’de bir düşman varsa onun da Wall Street olduğunu söylüyor. Cumhuriyetçi adaylarsa, hem bu söylemleri hem de sosyalizmi bir tehdit olarak görüyor ve yergi olarak kullanmaktan çekinmiyor.
Geçen ağustosta Counter Punch’ta bu ‘sosyalizm’ korkusu, özellikle bizim coğrafyada yaşayanlar için son derece çarpıcı bir örnekle anlatılmıştı. Arun Gupta imzalı yazıda deniyordu ki; seçimin ilk bölümünde ‘isyancılar’ın kazanmasına engel olan bir ‘derin devlet’ var.

Çok cepheli savaş
Bu meseleyi yeniden gündeme taşıyan ise yüzde 91’i beyaz olan Iowa’da yapılan önseçimlerde Sanders ve Clinton’ın, demokrat oylarını yarı yarıya paylaşmış olması. Milyonlarca dolarlık kampanya yapan, önemli siyasetçilerin desteğini arkasına alan Clinton’un, bağımsız bağışçıların desteğiyle ayakta duran ve medyada çoğunlukla bir ‘çılgın’ olarak gösterilen Sanders’la neredeyse aynı oyu almasının, bir ‘heyecan’ yarattığını söylemek mümkün. Ancak özellikle gençlerden büyük destek alan Sanders’ın işi göründüğünden daha zor. Kendisi, sadece Demokrat aday adaylarına karşı değil, statükoya karşı da savaşıyor. Sermaye, parti organları, şirketleşmiş Amerika, merkezi yönetim ve anaakım medyayla mücadele eden Sanders’ın aynı zamanda sendikalar, feministler ve Siyah örgütlenmelerin de desteğini almak konusunda zorlu bir mücadele vereceği söyleniyor.

Sanders’ın zorlukları
*Başladığımız yere geri dönersek, Sanders’in ilk zorluğu, siyasi görüşü. Trump’ın “Müslümanları almayalım” dediği Amerika’da, seçmen aslında bir sosyaliste oy vermektense bir Müslüman’a oy vermeyi tercih ediyor. Toplumda, Müslüman’a oy vermem, diyenlerin oranı yüzde 50’yken bu oran ateistler söz konusu olduğunda yüzde 60’a çıkıyor.
*Amerikan propagandasıyla yaratılan Stalin imgesi hâlâ Amerikalıların tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor. Sermaye ve sağcı politikacıların Sanders’i; “özel mülkiyeti elinizden alacak, evliliği yasaklayacak, dini yok, ekonomiyi yerle bir edecek, sizi çalışma kamplarına gönderecek, çocuklarınızın beyni yıkanacak” ifadeleriyle şeytanlaştırmaya eğilimli olduğu ileri sürülüyor.
*İşçi sendikaları, feministler ve siyah örgütlenmelerinin ve siyah kiliselerinin Clinton’a destek verdiği belirtiliyor. Oysa Sanders’in bu kesimler için daha fazla ve çözüme yönelik vaadi olduğu biliniyor. Sanders’ın yüksek oy aldığı Iowa’nın ise 91’inin beyaz olduğunu hatırlatalım.

*Devrim televizyonda yayınlanmayacak, Sanders’in devrimiyse anaakım medyanın hiçbir organında haber olmayacak, diyor Rob Hager. Amerika’da anaakım medyada, başından beri Bernie Sanders’ın bir ‘hayalperest’ olduğu ima ediliyor, Medyada görünürlük oranı Clinton’dan daha az. Seçmendeki ‘deneyimli olana oy verme’ eğilimi ise, Clinton’un lehine kullanılıyor. New York Times’ın kendisine ‘çılgın’ demişliği bile var. Sanders’ın ABD’de yerleşik siyasi düzene kafa tutan söylemlerinin, birer ‘hayal’ olduğu iması, Hager’e göre, ona ‘yalancı’ demenin kibarcası.

Kaynak: Birgun.net