ONUR EREM / [email protected]
@onurerem

Türkiye ile AB arasında imzalanan sığınmacı anlaşması karşılığında başlatılması planlanan vize muafiyeti rejiminde “askıya alma” seçeneği bulunacak. Almanya’nın etkili gazetelerinden Die Welt’in diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre özellikle Fransa ve Almanya’nın başı çektiği ülkeler, vize serbestisi anlaşması imzalanırken AB’ye anlaşmayı askıya alma seçeneği eklenmesini istiyor. Bunun nedeni ise Türkiye’ye güvensizlik: AB üyeleri, Türkiye’nin uymaya söz verdiği maddelere vize serbestisini aldıktan sonra uymamasından endişeleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun karneleri, bu güvensizliğe haklı bir temel oluşturuyor. Türkiye'nin AB ile daha önce kararlaştırdığı biçimde sığınmacıları Yunanistan'dan almaması, yoksul, korunmaya muhtaç sığınmacılara yeterli koruma sağlamaması ya da insan haklarına riayet etmemesi gibi durumlarda anlaşma askıya alınabilecek. Türkiye’de hükümet kendi vatandaşlarının insan haklarını çiğnerken, yoksul vatandaşlarına koruma sağlayamazken toplumda çok daha fazla ayrımcılığa maruz kalan sığınmacılara bu imkânları sağlayabileceğini düşünmek hayal olur. Peki anlaşmanın askıya alma seçeneğiyle imzalanmasının nasıl etkileri olacak? Birlikte inceleyelim:

Diğer anlaşmalardan farklı

Avrupa Birliği, üçüncü ülkelerle imzaladığı vize serbestisi anlaşmalarında daha önce böyle bir yöntem izlememişti. Normal anlaşmalarda, bir ülkeye vize muafiyeti tanımak için gereken bürokratik süreçler, vize muafiyetini kaldırmak için de aynı şekilde tekrarlanmak zorunda.

Türkiye’yle yapılacak anlaşmada ise, gerektiğinde anlaşmanın hızla dondurulması ve istendiğinde tekrardan devreye alınmasına yönelik bir düzenleme olması isteniyor. Bu düzenleme sayesinde AB, anlaşmayı iptal etmeden “dondurma” ve istenildiği zaman tekrardan yürürlüğe sokma seçeneğine sahip olacak.

Türkiye’nin yerine getirmeyi taahhüt ettiği 72 kriterin bir kısmının AKP rejimi için neredeyse imkansız olduğunu daha önce de anlatmıştık. Ayrıntıları merak edenler bit.ly/1XEvp7i adresinden okuyabilir. Özetle:

* Akademisyenleri bile “terörizm”den tutuklayan AKP’nin tam tersi istikamette icraatlar yaparak Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirmesi.

* Erdoğan “Gerekirse AİHM’den çıkacak ceza neyse ödeyip Can Dündar ve Erdem Gül’ü hapiste tutarız” derken AKP’nin AİHM içtihadını yasalaştırması ve Türkiye’nin imzalamadığı ek protokolleri imzalaması.

* Rıza Sarraf’ın ABD’de tutuklanmasının ardından yolsuzluk soruşturmasına dair bilgiler yurtdışına gönderilmesin diye geceyarısı yasa değişikliği yapan AKP’nin, bu yasayı iptal edip AB ülkeleriyle polis ve yargı alanında tam bilgi paylaşımı ve entegrasyon sağlaması.

* Kıbrıs’ın GKRY değil Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınması.

* Yolsuzluklara karşı çok sert yaptırımlar içeren GRECO kararları ve tavsiyelerinin uygulanması, gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile yargılanabilmesini sağlayacak değişikliklerin yapılması. Tüm bunların uygulanması gerekiyor.

AKP’nin bu 72 kriteri yerine getiremeyeceği belli olsa da, bazı yasal değişikliklerle AB’nin gözünü boyamak istiyorlar. Örneğin 72 kriterden biri olan kişisel verilerin korunmasına yönelik AB standartlarında bir yasa hazırlanması talebi nedeniyle AKP bu konuda bir yasa çıkardı. Ancak yasa AB standartlarını karşılamaktan o kadar uzak ki kamuoyunda, adının aksine “fişleme yasası” olarak anılıyor.

AKP: Sığınmacıları göndeririz

AB’nin bu tür hamleleri bir kriterin yerine getirilmesi olarak tanıyıp tanımayacağını da henüz bilmiyoruz. AB içinde bu konuda “Kriterlerin biri bile yerine getirilmezse vize muafiyeti başlamaz” diye net açıklamalar yapan François Hollande gibi aktörler olsa da AB’deki çoğu siyasetçi bu konuda elleri bağlanmış hissediyor. Özellikle Merkel’in önce milyonlarca sığınmacıyı kabul edip seçmenlere insani hassasiyetlerini dikkate aldığı mesajını verdikten sonra ülke içinde sığınmacılara yönelik tepkiler başlayınca artık daha fazla sığınmacı gelmeyeceği sözünü seçmenlere verebilmek, sağ seçmenin oyunu kaybetmemek için Türkiye’ye ihtiyacı var. Ve AKP’nin bu konuda çok sert açıklamaları bulunuyor: AKP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Kaya geçen hafta “Vize serbestisi anlaşması yürürlüğe girmezse sığınmacı anlaşmasını feshederiz” dedi.

Anlaşma ‘askıda’ başlayabilir

İşte bu yüzden hem bu anlaşmayı yürürlüğe sokarak Erdoğan’ı kaybetmemek, hem de Türkiye’nin kriterleri yerine getirmemesine rağmen vize serbestisini kullanmasının önüne geçmek için AB anlaşmaya “askıya alma” seçeneği eklemek istiyor. Hatta vize serbestisi anlaşması askıya alınmış bir şekilde bile yürürlüğe girebilir. AB’nin bu konudaki bir diğer endişesi de; AKP’nin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş nedeniyle Kürtlerin vize serbestisinin ardından AB’ye kitlesel bir şekilde giderek sığınma başvurularında bulunması.

Avrupa Komisyonu’nun vize muafiyeti anlaşması için hazırladığı yol haritasında, muafiyetin Türkiye vatandaşlarının AB’ye sığınması ve göç etmesine yönelik tahminler yapılırken Türkiye’de bir savaş ortamı yoktu. Bu nedenle yapılan değerlendirmelerde “Vize serbestisinin ardından Türkiye’den AB’ye düzensiz bir şekilde göç etmeye çalışan insanların sayısında bir miktar artış olacağı bellidir. Sığınma taleplerinde de bir artış olacaktır. Ama bu artışlar kısıtlı etkiye sahip olacaktır. Çünkü Türkiye’de yaşam kalitesi ve refah eskisi kadar düşük değil. Türkiye’nin sosyal, siyasal ve kurumsal dönüşümleri, vatandaşlarının yurtdışında sığınma arayışına girmemesini sağladı” ifadeleri yer almaktaydı. Tam da çatışmaların başladığı dönemde hazırlanan raporda “Barış Süreci’nin bitmesiyle ülkenin Güneydoğu’sunda gerilim artsa da, durum kötüleşmediği takdirde sığınmacı sayısında bir artış olmaz” deniyordu.

Yüz binlerce Kürt evsiz

Fakat rapor hazırlandığından beri durum çok daha kötüleşti. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre Ağustos - Mart arasında 22 ilçede, en az 1 milyon 642 bin kişinin en temel yaşam ve sağlık haklarını ihlal eden sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Resmi veriler (Sağlık Bakanlığı) bile 355 bin kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını gösteriyor. Kürtlerin Avrupa’ya kitlesel göçü, AB ülkelerindeki siyasetçilerin son dönemde dikkat çekmeye başladığı bir ihtimal. Ve “askıya alma” uygulaması, böyle bir durumda da hayata geçirilebilir.

Özetle AB, “askıya alma” seçeneğiyle hayata geçecek bir vize serbestisiyle ne şiş yansın ne kebap diyor: Hem Türkiye’nin sığınmacı anlaşmasını feshetmesinin önüne geçmek hem de Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya Türkiye’den yaşanacak kitlesel bir göçte bürokratik süreçlerle uğraşmadan anlaşmayı dondurabilmek istiyor. Daha da önemlisi, AKP’ye ve Erdoğan’a güvenmediklerini bu uygulamayla de tescilliyorlar.

Kaynak: Birgun.net