İsveç, basın özgürlüğü yasasının 250’nci yılını kutluyor bu sene. Düşünce ve basın özgürlüğü haklarının tanınması ve tanımlanması konusunda dünya üzerindeki en eski yasal uygulamanın ilk kez İsveç’te 1766’da devreye girdiği biliniyor. Bütün dünyadaki bu ilk uygulama, 250 yıl önce öyle geniş tutulmuş ki İsveç Parlamentosu, 1949’a kadar basın ve düşünce özgürlüğü konusunda tekrar bir düzenlemeye gerek duymamış. Hamur aynı hamur; toplumda tartışılan veya tartışılması gereken her konu, düşünce özgürlüğü gereği basın tarafından ele alınır. Basın yönlendirilemez ve kısıtlanamaz.

İsveçli uzmanlar, 250 yıl önce atılan adımlarla basın ve düşünce özgürlüğü yasasını, bu Kuzey toplumunun ilerlemesinde çok önemli bir temel olarak görüyor. Bu yolla, sadece tepedeki kralın aklıyla değil, ortak bir akılla ve kamuoyunun belirlediği siyasi, dini ve ticari reformların yapıldığı ‘batılı’ bir toplum modelinin ortaya çıktığı söyleniyor.

Basın ve düşünce özgürlüğünü dünya üzerinde ilk kez İsveçliler yasalaştırmaya kalkınca 250 yılın kutlaması büyük oldu. Herkes bu konu üzerine yazdı çizdi. Sonunda Türkiye de İsveç’in basın ve düşünce özgürlüğü kutlamalarına dâhil oldu. Basın ve düşünce özgürlüğünün yasalarla güvenceye alınmış olması ve uygulamalarının önemi Türkiye örnekli İsveçlilere anlatılıyor şimdilerde.


“Önce özgür basın biter, sonra bütün ülke” çerçeveli değerlendirmeye son olarak İsveç Demokratları da katıldı. Parlamentodaki ırkçı parti İsveç Demokratlarının Svenska Dagbladet gazetesi tarafından 11 Ağustos’ta basılan tartışma yazısını Angelika Bengtsson ile partinin Parlamento’daki AB komisyonu üyesi Pavel Gamov, kaleme aldı. İsveç Parlamentosu’nda ne sol partilerin, ne de sağ partilerin birlikte çalışmadıkları ırkçılar, Türkiye’de yaşananlar üzerinden 250 yıllık özgürlüğe teşekkür etti.
Eleştiri başarısız darbe girişimi sonrası medyaların kapatılmasına, gazetecilerin ve muhalefetin hapse atılmasına getirildi.

“Darbe girişiminin dümen suyunda Türkiye, Avrupa Konvansiyonu’nun İnsan Hakları uygulamasını askıya aldı ve idamı tekrar geri getirme tartışma girişiminde bulundu. 130 medya kapatıldı. 10 binlerce devlet görevlisi; bunların içinde polisler, öğretmenler ve hâkimler var, kovuldu. Yüzlerce kişi öldürüldü veya şiddete uğradı. Aynı zamanda binlerce okul ve enstitüler kapatıldı. Tüm bunlar görünen ve hazır olan listelerle yapıldı” diyen ırkçı partinin parlamenterleri, kişilerin önceden fişlenmiş olmasına dikkat çekiyor.

“Bir demokraside iktidar, fikirleri ve teklifleri karşılayabiliyor olmalı ve iktidar kişileri, sorgulanabiliyor olmalı” diyen ırkçı partililer “Halkı susturmak, gazetecileri yönlendirmek, demokrasiyi sınırlamaktır. Basın ve düşünce özgürlüğünü çiğnemektir. Biz İsveç Demokratları bunu hiçbir zaman kabul edemeyiz” diyor. Türkiye’de olanları trajedi olarak niteleyen vekiller, darbe girişimi sonrası yaşananları kabul edilemez buluyor. “Ülkede bir batı demokrasisi olmadığına şahit oluyoruz” diyen parlamenterler “İsveç Demokratları olarak düşünce ve basın özgürlüğünün olduğu, güçlü ve demokratik hukuk devleti yapısını savunuyoruz. Geniş haber alma ve yayma hakkına değer veriyoruz, hangi ülkede olursa olsun. Tüm bu koşulların özgür bir ülkede olması doğaldır ama Türkiye’de bu haklar güçlü bir şekilde kesilmiş durumda” yorumunu yaptılar. Irkçı partinin son çağrısı ise kendi parlamentosunda onunla iş birliği yapmak istemeyen diğer partileriydi. Bu yaşananlardan sonra İsveç Parlamentosu’ndaki hiçbir partinin artık Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyemeyeceği savunuldu, “Türkiye’nin AB üyeliği akla yatkın değil” dendi. Değişen bir köprü adı değil, çok sağlam köprülerimiz yıkılıyor.

Kaynak: Birgun.net