Yıl 2071 olmuştu. Türkiye 2016’daki korkunç darbe girişiminin ardından kendine gelmiş, tek yürek tek kenet olmuş, geleceğe umutla fırlamıştı.

Ülkede toplumsal tüm kesimler arasında uzlaşma ve hoşgörü ortamı doğmuş, siyasi İslam, Kemalizm, Sosyalizm, Topbaşizim (yıllar sonra böyle bir ‘izm’ doğdu bu arada) ve Reyisizm yanlıları birbirlerini öldürmeden iki çift laf edecek hale gelmişti.

Yolsuzlukların ve devlet yapılanması içindeki cemaatler ayıklanmış, itibarını kaybetmiş herkese itibarları geri iade edilmişti. Susurluk, Madımak, Reyhanlı, Ankara Patlaması ve diğer terör olaylarındaki sorumlular ve bu zafiyette parmağı olan herkes adil şekillerde yargılanıp hakim karşısına çıkmıştı. Ülkede o yıllarda eğitim yerlerde süründüğünden birkaç yıl sonraki “Derdini yazarak anlatamayan nesil”i büyük bir görev beklemekteydi.

Eğitim hamlesini, tarım hamlesi izlemişti. Ülkenin HES’lerle, saçma sapan turistik tesislerle, peşkeş çekilmiş turistik bölgeleriyle baştan başa bir temizlenme yaşanmış, insanlar insan gibi yaşamanın, bu tarzı geliştirmenin yeni yollarını arar olmuşlardı.

2016’ya kadar mega cahilliğin eşiğinde olan toplum, toptan bu hatasını anlayıp kendini eğitime ve zanaatkarlığa vermişti. Yılar sonra tekrar İstanbul zilleri dünyadaki en iyi ziller haline gelmiş, ülkedeki ölen meslekler yeniden canlandırılmış, çok kültürlü, çok inançlı nefis bir ortam oluşmuştu.

Ülkenin sahilleri ve doğal alanları büyük bir korumaya alınmış, doğa da bu koruyucu davranışa karşı boş davranmamış, 25 yılda ülkeyi tekrar yemyeşil bir hale getirmişti.

Eski politikacılar gençlere ve geleceğe örnek olsun diye makam koltuklarıyla birlikte şimdileri sergi alanı haline gelmiş dev saraylarda gençlere sergilenmekteydi. Mesela ilkokul öğrencileri belli günlerde bu sergilere gider ve doğal ortamında rüşvet alıp, rant yiyen politikacıların gösterisi izler, öğretmenleri de turun sonunda “Halkınızı değil kendinizi düşünürseniz, sonunuz böyle olur” diye öğrencilerinin içlerini korkuturdu. Özel ilaçlar sayesinde tüm yolsuzluğa karışmış isimler yaşam süreleri 100 yıl uzatılmış bir şekilde, söz konusu sergi alanlarında ömürlerinin sonuna kadar gençlere ve vatandaşlara sergilenmek için rüşvet yeme gösterilerini yapmak zorundaydı.

Zaten ülkenin kanını emen isimlerin çoğu artık olmadığından ve rant, rüşvet ve doğal alanların talanı artık devlete karşı işlenen en büyük suçlardan biri haline gelmişti. Cezalandırma sistemi ise yukarıda dediğimiz gibi ilginçti…

Bilim ve teknolojide ilk yıllarda büyük bir ilerleme sağlanmasa da gençler akıllı çıkmış, kısa sürede ülkece bilimin ve hoşgörünün ışığında büyük atılımlar yapılmıştı. Araştırma ve geliştirmeye, teknolojiye ve yaratıcı her fikre büyük bütçeler ayrılmıştı. (Büyük bütçe dediysem TRT’yi yeniden yapılandırmak bu iş için yeterli bile olmuştu)… Artık TRT dünyadaki diğer ülkelere belgesel ve çeşitli programlar satar kalitede işler yapıyordu. BBC bu durumdan hiç memnun değildi ama İngiltere’nin durumu da o yıllarda artık yokuş aşağıydı. Herkes Türkiye’nin ağzının içine bakar hale gelmişti.

Yıllar içinde genç ve vasıfsız ırgat gibi kullanılan işgücünü eğitip, geleceğe yatırımını yapan ülkede artık kömür kullanılmıyordu. Hatta kömür çıkartıp başka ülkelere bile satılmıyordu. Güneşiyle, dalga ve rüzgâr enerjisiyle neredeyse tamamen yeşil enerjiye dönülmüş, hatta Rusya’ya da kışları elektrik satmaya başlamıştık (Rusların doğal gaz rezervi bittiği için dertleri başlarından aşkındı zaten)…

Sadece turizm geliriyle bile Yunanistan ve İtalya’nın toplam turizm gelirine yaklaşan bir ülkede başka gelişmeler de olmuştu.

Türkler ilk ev kullanımı için özelleştirilmiş insansı robotu üretmişti. Gelecek hafta sizlere bu robotlardan biri olan Emir2071’in hikâyesini anlatacağım.

Kaynak: Birgun.net