36 yıl önce bugün Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yürütülen bir askeri darbe ile devlet iktidarına el koymuştu. Sanıldığı gibi ertesi gün ülke birlik, beraberlik ve huzura kavuşmuş olmasa da, cuntayı tehdit edecek denli güçlü bir muhalefet ortaya çık(a)madı. Darbenin ardından o zamanın olanaklarını sonuna kadar kullanan faşist cunta, hukuk ve insanlık dışı uygulamalarla bir karabasan gibi çöktü ülkenin üzerine.

50 insan idam edildi. 200 bini aşkın davada 250 binden fazla insan yargılandı. Nezarethane ve cezaevlerinde sistematik işkence ile insanların bedenleri ve ruhları örselendi. İşkence ile ya da doğrudan 300’den fazla insan öldürüldü. 4 bine yakın öğretmen, 100’den fazla öğretim üyesinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci tutuklandı, yargılandı, mahkûm oldu. Yaklaşık 2 milyon insan fişlendi ve bu insanların kamu ya da özelde iş bulmaları engellenmeye çalışıldı. Binlerce insanın pasaportuna el konuldu, on binlercesi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 binden fazla insan işten atıldı.

36 yıl sonra bugün 14 yıldır devleti birlikte yöneten iki dinci grup arasında çıkan anlaşmazlığın silahlı çatışmaya dönüşmesi ve insanlık dışı, kanlı bir saldırının kanlı bir şekilde bastırılmasının ertesindeyiz. Yine on binlerce insan gözaltına alınıyor, binlerce insan tutuklanıyor. Öğretmenler, öğretim üyeleri, asker, polis, yargıç, savcı, memur binlerce insan kamudan ihraç ediliyor.

12 Eylül 1980 darbesinde bir şekilde cunta tarafından muhalif olarak etiketlenenin, o zamanın deyimiyle yedi sülalesinin burnundan fitil fitil getirilirdi. O zaman da insanlar aralarında sürtüşme olan her kim varsa cuntaya ihbar eder, gözaltına alınan kişi ‘şanslıysa’, iki-üç ay işkence gördükten sonra ancak yakayı kurtarabilirdi.

Cunta topluma, benim gözümde hepiniz suçlusunuz ve masumiyetinizi kanıtlamak sizin sorumluluğunuz demişti. İnsanlar tutuklanmaktan ve işkenceden kurtulmak, işini gücünü kaybetmemek, ocağına incir ağacı dikilmesini engellemek için masum olduklarını kanıtlama çabasına girdiler.

Masumiyeti kanıtlamanın tek yolu cuntanın sorumluluk ve yükümlülüklerini belirlediği makbul vatandaş kalıbına girmekti. Bu kalıbın dışına çıkan en küçük bir davranış, söz; hatta kılık kıyafet anında ve acımasızca cezalandırılıyordu.

36 yılda hem ülke hem de teknoloji çok ‘ilerledi’. İnsanların ‘ne olduklarını’ anlamak artık çok daha kolaylaştı. Ancak insanların ‘ne olmadıklarını’ kanıtlamaları daha da zorlaştı. Diyelim herhangi bir internet mecrasında RTEakp aleyhine yazılmış bir yazıyı falanca tarihte beğendiyseniz masumiyetiniz anında ortadan kalkmış demektir. Yasal bir sendikaya üye mi oldunuz bilmem kaç yıl önce, afiyet olsun ayvayı yediniz.

RTEakp, Fethullahçı darbeyi hakikaten ‘Allahın lütfu olarak’ görüyor ve sistematik (ya da belki de panik içinde) adım adım yeni bir makbul vatandaş tanımı yapmaya çalışıyor. Ancak sınırların nasıl çizileceği konusunda zorlanıyor. Kendince iki önemli tarih belirlemiş durumda. 17-25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016. Aslında bu tarihlerin önemi, daha geriye çekilmesinin yaratacağı güçlükler. Misal 7 Şubat 2012 MİT krizi milat alınsa, geçenlerde sevgili İsmail Saymaz’ın ağzındaki baklayı çıkarttırdığı Nagehan Alçı ve eşi de güme gidecek. Mesele bir onlar olsa, kimler harcanmadı önemli değil de tarih geriye gittikçe RTE’nin yanında kimse kalmayacak gibi.

Tabii ki çok daha önemli etkenler de var ama biraz da bu yüzden RTEakp, Fethullahçı avını başta Kürtle ve HDP olmak üzere tescilli AKP muhalifleri avına çevirmeye çalışıyor. Sürdürülebilir yanı var mı? Yanıt vermek zor ama kendi bekası için gözünü kararttığı da açık. Yoksa hangi ‘aklı başında milliyetçi’ iki tarafın da ağırlıklı olarak aynı etnik kimliğin yaşadığı sınırının meşruiyetini sorgulatma riski taşıyacak bir askeri operasyona kalkışırdı. O çok özendiği Amerikan tarzı yönetimin antikomünist diye kurduğu Taliban’ın El Kaide’ye dönüşmesinden ders alsa, ÖSO falan organize eder miydi.

Tarih boyunca faşizm öz itibarıyla değişmemiş, sadece teknik farklılıklar geçirmiş. 36 yıl öncenin darbecilerinin teknik kısıtlamaları bugün aşılmış durumda. Aynı durum faşizmle mücadele için de geçerli.

Kaynak: Birgun.net