ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, bazı temaslarda bulunmak için Brüksele giderken; Ergenekon, Odatv, Devrimci Karargâh örgütü davalarından tutuklu bulunan Mustafa Balbay, Barış Terkoğlu ve Osman Baha Okarın eşleri ile KCK tutuklusu yazar Prof. Dr. Büşra Ersanlının mektuplarını Avrupalı parlamenterlere ileteceğini söyledi.

Gülşah Balbay: Türkiyenin başkenti Ankaradan bir anne, bir eş ve ülkesini seven bir yurttaş olarak sesleniyorum. Eşim Mustafa Balbay, 5 Mart 2012de Silivri Cezaevinde dördüncü yılına girecek. 18 Şubat 2012de ise tek başına hücrede 1 yılını dolduran eşim, Haziran 2011de İzmirden milletvekili seçilmesine rağmen serbest bırakılmıyor. Yargılama uzadığı için tutukluluk cezaya dönüşmüş durumda. Çok ağır koşullar altında yaşıyor. Ailesinden başka hiç kimseyle görüştürülmüyor: İnsan doğasının bir gün bile dayanamayacağı 5 metrekare hücrede yaşam mücadelesi veriyor. Çok sevdiğim ülkemde, demokrasi ve insan hakları ayaklar altında. Laik, demokratik ve aydınlık Türkiye çizgisinden her geçen gün kopmaktayız. Coğrafi olarak sizin hemen yanınızda olsak da siyasi anlamda sizlerden giderek uzaklaşıyoruz. Bu sürecin en ağır bedelini ülkenin aydınları ödüyor. Şair Nâzım Hikmetin deyimiyle bizim için mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta”. Ancak sizlere sormak istiyorum: Demokrasi ve insan haklarının doğduğu topraklarda yaşayan sizler, Türkiyede aydınların yaşadığı bu zulme seyirci mi kalacaksınız? Dileğim, sizin de bu karanlık döneme duyarsız kalmamanız.

Suzan Okar: Eşim de ben de bu örgütü sadece basından biliyoruz. Türkiyede tutuklanmanız için silah kullanmanız gerekmiyor. Bir kitap yazmanız, muhalif bir bilim dergisinde çalışmanız, solcu olmanız yeterli olabiliyor ne yazık ki. Hükümeti eleştiren gazeteciler ya işlerinden oluyor ya da tutuklanıyor. İnsanlık dışı uygulamalarla eşimin hayatına, biz yakınlarının hayatlarına el konuldu. Evimiz gece yarısı onlarca silahlı polis tarafından basıldı. Evdeki film ve müzik arşivimiz, bilgisayarlarımız alındı. Eşimi sadece benden mahrum etmediler. Onu 72 yaşındaki babasından, 66 yaşındaki annesinden, kardeşlerinden ve arkadaşlarından da mahrum ettiler. Türkiyede gerçekten demokratik bir sürecin yaşandığı söyleniyorsa, pratik anlamda atılan adımların da buna uygun olması gerekiyor. Fakat yazık ki hükümet bir yandan demokrasiden söz ederken öte yandan muhaliflere karşı sindirme/korkutma operasyonları düzenleniyor. Ve hükümet yetkilileri çoğu zaman yargının bağımsızlığını öne sürerek yaşanan adaletsizliği meşrulaştırıyor. Haksız yere gerçekleştirilen ve sürdürülen tutuklamalar sürekli bir işkenceye dönüştürüldü. 10 metrekarelik odalarda üç kişiyle yaşamak büyük bir ceza.

Büşra Ersanlı: İşin ilginç yanı, benim her zaman bir insan hakları ve barış aktivisti olmam. Hiçbir zaman, şiddetin hiçbir şekline toleransım olmamıştır; yirmilerimde bir sosyalist aktivist olduğum zamanlarda bile. Eminim ki ne polis ne de yargıçlar benim bir terörist olduğumu düşünmüyor. Özgeçmişim de gösteriyor ki; üniversitelerde veya farklı mecralarda, farklı gruplarla; ekoloji, insan hakları ve barış üzerine, ulusal ya da uluslararası farklı projelerde çalıştım. Birçok farklı gazetede, editoryal anlayışı farklı yayında yazdım. Son zamanlarda kadın haklarını, çocuk haklarını ve BDPnin Kürt sorunu için çözüm arayışlarını destekledim. İlgi alanlarım; Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan üzerine tarihsel araştırmalar, kadınların siyasal hakları ve siyasi hayata katılımı, Kürtlerin sorunları, yerel politikalar ve yerellik. Her zaman öğrencilerimin özgürlüklerini, başörtüsü takmalarını destekledim ve inançlarından dolayı aşağılanmalarının hep karşısında durdum. Ben gözaltına alındığımda ise muhafazakâr sağ kanat medyanın eski eşimin Yahudi olmasını neden göstererek beni kötülemesiyle karşı karşıya kaldım. Kötülediler, çünkü gençken ben bir komünisttim. Kimlik kartımdaki fotoğrafımı televizyonda terör eylemlerine katıldığımı öne sürerek lanse ettiler. Benim davam hakkında bütün durumlar, çoğulculuğa ve muhalefete karşı anlayışsızlığın en iyi örneğidir. Benim tutukluluğumun ve alıkoyulmamın demokratik bir ülkede hiçbir yasal zemini yoktur. Bir seferde iki şekilde özgürlükler ihlal edilmiştir. Birincisi akademik özgürlük ve bilimsel özerklik. İkincisi ise politik örgütlenme özgürlüğü. 
Cumhuriyet