İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, iç güvenlik paketi diye isimlendirilen Meclis'teki yeni yasal düzenlemeye sert tepki gösterdi. Söz konusu paketi kalıcı bir sıkıyönetim kanunu olarak nitelendiren Kocasakal, "Bu kanun geçerse, artık hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmaz." dedi.


TBMM'de yargı ve güvenlik sistemine ilişkin art arda yapılan yasal düzenlemelere İstanbul Barosu tepki gösterdi. Son bir yıllık süreçte yaşananlar ve yapılan yasal düzenlemelere ilişkin Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) değerlendirmelerde bulunan Ümit Kocasakal, çarpıcı uyarılarda bulundu. Meclis'te alt komisyona sevk edilen ve iç güvenlik paketi diye kamuoyunda bilinen yeni yasal düzenlemeye ilişkin görüşlerini ifade eden Kocasakal, şunları söyledi: "Bu bir iç güvenlik paketi falan değil, siyasi iktidarın kendi güvenliği ile ilgili bir paket. Hukukta kanun yapılır, kanun değişir. Bunlar genel soyut ve objektif yapılır. Objektif ihtiyaçlardan doğar. Oysa Türkiye’de artık yasalar, bu şekilde değil, siyasi iktidarın günlük çıkarları doğrultusunda yapılıyor. Bu iç güvenlik paketi dedikleri şey, aslında altını çiziyorum, kalıcı bir sıkıyönetim kanunu bu. Bu kanun geçerse şuanda da yok ama artık hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmaz. Herkesin hak ve özgürlüğü siyasi iktidarın iki dudağı arasında olur. Neden? Siz bırakın iç güvenliği falan. Doğu’da devlet kalmamış, devlet otoritesi kalmamış. Silahlı teröristler güpegündüz yol ortasında kimlik kontrolü yapıyorlar. Kaymakam, vali atıyorlar. Buraya siz ses çıkarmayacaksınız, ama birtakım protestoları önlemek adına bir takım şeyler getirmeye çalışacaksınız. Yapacağınız her düzenleme zorunlu olarak demokratik hukuk devletinin gereklerine uygun olmak zorunda. Orantılı olmak zorunda. Bu kanunda bunu görmediğimiz gibi korkunç derecede aşıldığını görüyoruz. Polis Vazife Salahiyetleri Kanunu’nda şuanda var olan kurallar yeterli. Mesela toplumu aldatıyorlar, ‘Molotof da silah sayılacak’ zaten öyle. Açsınlar okusunlar TCK 6’yı. Patlayıcı bulundurmak zaten suç. Yüze maske takılması Terörle Mücadele Kanunu’nda suç. Bunlar alt yapı hazırlama şeyleri. Şuanda var olan hükümlerle dahi polisin bu yetkileri nasıl aştığını nasıl orantısız kullandığını görmüyor muyuz? Böylesi sınırsız bir düzenlemenin ne hale gelebileceğini ön göremiyor muyuz? İnsanların üzerine boyalı su sıkma kanunu getiriyorsunuz, bu anayasanın 17. maddesine aykırı. İnsan onuruna aykırıdır."
'VALİ VE KAYMAKAMA SAVCI YETKİSİ, ANAYASAYA AYKIRI'

Vali ve kaymakama verilen savcı yetkisinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ifade eden Kocasakal, şöyle devam etti: "Arama ile ilgili 'önleme araması' dedikleri Polis Vazife Salahiyetleri Kanunu 4. maddeye getirdikleri değişiklik özel hayatın gizliliği ilkesine tamamen aykırı. Hakimi, savcıyı tamamen devreden çıkarıp daha vahimini söylüyorum, valiyi, kaymakamı savcı mertebesine yükselten bu yetkileri ona devreden bir düzenleme ve Anayasa'ya aykırı. Anayasaya göre hiçbir merci anayasadan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. Yargıya ait olan bir yetkiyi bu düzenleme ile bırakın kolluğu, valiye ve kaymakama devrediyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir şey mi? Gözaltı ciddi bir uygulamadır. Gözaltı kararını polisin tamamıyla kendi kararına bırakıyorsunuz. Valiyi, kaymakamı yine devreye sokuyorsunuz. Demokratik hukuk devletinde polisin doğrudan kendisinin gözaltı kararı verip uygulaması mümkün müdür? Böyle bir şey olabilir mi? Akıldan dahi geçemez. Bu gibi düzenlemeler bir hukuk devletinde görülemeyecek orantısız ve anayasaya aykırı düzenlemelerdir. Toplumu nefessiz bırakır. Hiçbir hakkı kullanılamaz hale getirir. Şuanda bile yargı bağımsız olmadığı için bu kadar biz eleştirmekle birlikte tamamıyla bu gibi halleri yürütmeye devreden düzenlemedir. Siz yargı gücünü yürütmeye devredemezsiniz. Validen kaymakamdan savcı ihdas edemezsiniz. O yüzden ben bunu kalıcı sıkıyönetim kanunu olarak görüyorum. Çok tehlikeli sonuçlar getirir. Güvenlik ve özgürlük ikiz kardeş gibidir. Biri olmadan diğeri kullanılamaz. Bunun dengesini çok iyi tutturmanız gerekir hukuk devletinde. Şuanda mevcut kurallar, bütün suç oluşturabilecek fiilleri önlemeye genel hatlarıyla yeterlidir. Bunlara ihtiyaç yok. Bunlar Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan tamamen çıkaracak, son derece baskıcı bir rejimin iyice kökleşmesine neden olabilecek değişikliklerdir. Ancak parti devletlerinde görülebilecek düzenlemelerdir. Yok yakınken herkesi aklını başına almaya davet ediyorum."

'PARTİ POLİSİ HALİNE GELİRSE SOSYAL PATLAMALAR YAŞANIR'

Hukukun herkese gerekli olduğunu belirten Kocasakal, "Zamanında hukuksuzlukları alkışlayanlara bugün hukuk lazım oldu. Bu iktidara da lazım olacak. Kimsenin yargısı kimseyi kurtarmaya yetmez. Hiçbir kanuni düzenleme ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yetmez. Bu düzenleme geçerse milletin polisi olması gereken polis siyasi iktidarın partinin polisi haline getirildiği zaman polisle halk karşı karşıya getirildiği zaman müthiş birtakım sosyal patlamaların fitilini ateşlemiş oluruz. Aynı gemideyiz ve hiçbirimiz kurtulamayız. Demokratik hukuk devletinin gereklerine uygun ve orantılı düzenlemeler ancak yapılabilir. Bu düzenlemelerde bu özellik yok." ifadelerini kullandı.

'İKTİDARA ÖVGÜLER DÜZEN HAKİMLERİN GETİRİLMESİ ZATEN HER ŞEYİ YETERİNCE AÇIKLIYOR' 

Sulh ceza hakimliklerini de eleştiren Kocasakal, şu ifadeleri kullandı: "Hukukla oyuncak gibi oynandığı için ben buna yap-boz hukuku diyorum, siyasi iktidarın gündelik çıkarlarından dolayı yapıldığı için elbette ki bunun bir anlamı yok. Sulh ceza mahkemeleri yerine sulh ceza hakimliklerinin getirilmesinin bana bir kişi çıksın objektif hukuki gerekçelerini açıklasın. Açıklayamazlar. Çünkü yok. 2014 Şubat’ında bunlar yapıldı. 17-25 Aralık’ın hemen sonrasında bunların yapılmış olması, üstelik de bu hakimliklere siyasi iktidara övgüler düzen iktidarın istediği doğrultuda kararlar veren hakimlerin getirilmesi zaten her şeyi yeterince açıklıyor. Hele ki son çıkan paketle 2014 Şubat’ında yapılan değişikliklerin biranda ortadan kaldırılıp, 2014 Şubat’ının öncesine dönülmesi işte bu dediğim hususlardan kaynaklanıyor. Kaldırılmış olan özel görevli mahkemelerin yerine özel görevli hakimlikler ihdas edildi. Böyle bir ortamda kimsenin hukuk güvenliği falan olmaz. Hukuktan falan bahsedemeyiz. Yargı bir silah haline gelmiş durumda. Duruma göre şarjörünü değiştiriyorlar. Yapısını değiştiriyorlar. Yargı güç ve iktidar savaşlarının arenası haline getirilmiş durumda. Rakibi bertaraf etmek için kullanılan bir silah. Ama bu çok tehlikelidir. Kimin elinde patlayacağı kime isabet edeceğini hiçbir zaman bilemezsiniz. Bugün siz bunu bir silah olarak kullanırsınız yarın o silah başka bir el tarafından size doğrultulur."

'BURADA ÖÇ ALMA, RÖVANŞ NİYETİNİN OLDUĞU APAÇIK ORTADA'

Yargının kimyası ile oynanmaması gerektiğini anlatan Kocasakal, "Yargının genetiğini, kimyasını, fabrika ayarlarını bozarsanız bu artık dikiş tutmaz. Burada bir öç alma, rövanş dürtüsünün niyetinin olduğu apaçık ortada. Niye bu değişikliklerin yapıldığı vs. Biz sadece hukuktan yana taraf oluruz. Hukuksuzluk kime karşı yapılırsa yapılsın, kimden gelirse gelsin bunun karşısında oluruz. Ben haksızlıkları, hukuksuzlukları yarıştırmam; doğru da değildir bu." diye konuştu.

'ZAMAN AŞIMI 10 YIL, HİÇ KİMSE YOLSUZLUĞUN ÜSTÜNÜ KAPATAMAZ'

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıl dönümüyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Kocasakal, "Yolsuzlukları da unutturmayız. Onu da herkes aklından çıkarsın. Bu yolsuzlukların üstünü kimse kapatamaz. Bugün kapattıklarını zanneder, zaman aşımı süresi uzundur, yarın bir gün açılır bunlar. Bu kadar net söylüyorum. Yolsuzluk çok ciddi bir fiildir. Devlet kaynaklarını eriten bir fiildir. Ahlaki anlamda kötüdür. Hukuki anlamda suçtur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bir hüküm var: Bizde kamu davasının mecburiliği ilkesi geçerli. Diyor ki, CMK; ‘Eğer Cumhuriyet savcısı dava açmaya yeterli şüpheyi görürse kamu davası açar.' Açabilir değil, açmak zorunda. Şimdi el insaf, burada gördüğümüz bütün bu şeyler, medyaya da yansıyan ayakkabı kutularından tutun teknik takipler şunlar bunlar, herhalde kamu davası açmaya yeterli şüpheyi taşıyor. Takipsizlik kararı tamamen hukuksuz. Bir yetki gaspını ifade ediyor. Ben bunu defalarca söyledim. Niye? Cumhuriyet savcısı o delillerin hukukiliğini tartışamaz. Hakim onu yargılamada tartışır. Savcı orada bir hakim gibi, bu mantıkla hiçbir savcı hiçbir davayı açmayabilir. Ben bu delilleri hukuksuz gördüm diyerek açmayabilir. O zaman nasıl yargılama yapılacak? Savcılık yargılama makamı değildir. Kapatılamaz diye diyorum, ben demiyorum kanun diyor. Bu takipsizlik kararı ile ilgili yeni delil çıkmadıkça soruşturma yapılamayacağını söylüyor CMK. Yeni delil çıktığı takdirde dosya gene açılabilir. Dava zaman aşımı süresi içinde. Zaman aşımı ise 10 yıl. Üstelik kesme sebebi çıkarsa yarı oranında da uzuyor. Kolay değil onu kapatmaları. Kimse kapanmış falan zannetmesin. Kimse kendini rahat hissetmesin." şeklinde konuştu.

(CİHAN)