Yargıya güven dibe vurmuş, toplum yargıya güvenmiyor.  Hiç şüphesiz yargıya güvensizlikte başı Yargıtay çekiyor. Yargıtay ilk derece mahkemelerinin kararlarını düzeltebilecek tek merci, ancak Yargıtay bu işlevini yerine getirmekte yetersiz..

Tuz kokmuş

İKSARA'nın anketinde yargıya güven % 5, orduya güven %  28.. Bu anket basında yayınlandığında baroların, üniversitelerin  ses vermesi gerekirdi, ama tıs yok, tuz kokmuş çünkü…

Bu konuyu ele almamıza neden olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kanuna aykırı olarak elde edilen delilleri geçerli sayan kararıdır. Ne yazık ki Yargıtay’ın tartışılabilecek kararları sadece bu karardan ibaret değildir.

CGK kararında şöyle deniliyor:

“Sırf arama sırasında şekle ilişkin koşulun ihlal edilmesine dayanılarak arama ve aramada ele geçen deliller hukuka aykırı sayılamaz. Her şekle aykırılık aynı zamanda bir hak ihlaline de yol açmaz. Olayda savcı, iki ihtiyar heyeti üyesi veya iki komşu bulunmadan yapılan aramada, CMK’nın 119. maddesine şekli bir aykırılık söz konusu ise de herhangi bir hakkın ihlal edildiği söylenemeyecektir. Usulüne göre alınmış arama kararına istinaden, herhangi bir hak ihlaline neden olunmadan yapılan arama sonunda ele geçirilen delillerin, sadece arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle hukuka aykırı elde edilmiş delil sayılmaları ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememeleri kabul edilemez."

Ceza Genel Kurulu açıkça CMK’nın 119. Maddesinin  bir başka hukuki yarar uğruna yok sayılabileceğine hükmediyor. Karşı oy yazısında ise bu yolun hukuk devletinin sonu olacağına dikkat çekiliyor.

Karşı oy:

“Hukuk devleti”

Karara karşı çıkan tek Yargıtay üyesi olan Hamdi Yaver Aktan ise aramada savcının olmasının emredici bir kural olduğu, esnetilemeyeceği, yorumla değiştirilemeyeceğini belirtti. “Aramada hak ihlali yapılmamıştır” yorumuna katılmayan Aktan, “kanuna aykırı aramanın zaten sanığa tanınan hakkın ihlali olduğunu” belirtti. Hukukta, şekli ihlal ya da nispi ihlal/mutlak ihlal gibi bir ayrıma yer verilmemesi gerektiğini belirti:

“Unutulmamalıdır ki bir gün nispi ihlaller çoğalabilir ve bu halde de usul kuralları ve güvencelerine yer kalmaz. Hukuk devletinde her suç aydınlatılmalıdır. Ancak her suç hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle aydınlatılmalıdır. ‘Delillere kıymayalım’ yorumuyla basit ihlal/mutlak ihlal, usule değil esasa bakılmalı biçimindeki yaklaşım hukuk devleti ilkesini de gereksiz kılan sonuca götürür.”

Sırf bu karar bile akademik çevrelerin, baroların ses vermesi için yeterli..

Yargıda hata olabilir, yargı bu hataları süreçte giderir, ancak hata sistemsel hala gelmişse bu tolere edilemez.  Toplum buna tepki vermeli, özellikle barolar..

Bakınız,  4. Ceza Dairesi 2009/3133 esas, 2011/3082 karar,  14.03.2011 tarihi kararında oy birliği ile “AVUKATIN HACİZ SIRASINDAKİ GÖREVİNİN YARGI FAALİYETİNE İLİŞKİN BULUNMADIĞI”  şeklinde karar veriyor. Aynı daire 11 ay sonra 2010/4980 esas, 2012/4215 sayılı kararı ile gene oybirliği ile “Avukatın haciz sırasındaki görevi yargı faaliyetidir.”  diyor.

Bize göre yanlış olan ilk karardır, ancak önemli olan hangi kararın doğru, ya da yanlış olduğu değil; bir dairenin 11 ay içerisinde, hukukta, aynı alan içerisinde bir değişiklik olmamasına karşın oy birliği ile birbirine taban tabana zıt iki ayrı karar vermiş olmasıdır.

ALENİLİK

Yargılamanın aleniliği ilkesi adil yargılamanın ayrılmaz bir parçasıdır. Yargıtay istediği kararı yayınlamakta, istemediğini yayınlamamaktadır. Bütün Yargıtay kararları aleni olmalı ve avukatlar hiç bir ücret ödemeksizin bu kararlara kolayca ulaşabilmeli. Yargıtay içe kapalı olmaktan çıkarılmalı..

Barolar Siyasi Davalarda Aldıkları Tavrı İlkesel Olarak Bütün Sistemi Değiştirmeye Yönelik Almalı.

Barolar, Balyoz,  Ergenekon ve KCK davalarındaki tutumlarını ilkesel hale getirmeli ve bütün davalar için aynı tutum içerisinde olmalıdırlar.

Türkiye Barolar Birliği ve barolar Yargıtay kararlarını titizlikle izlemeli ve bu kararları aleni olarak tartışmaya açmalıdırlar..  Yargıtay kararlarını izleme komisyonları kurulmalı..

HATIR, İLTİMAS, RÜŞVET SÖYLENTİLERİ

Yargıda hatır, iltimas ve rüşvet söylentileri toplumda yaygındır.

Bütün avukatlar dosyaların okunmadığından şikâyetçidir, fakat ne hikmettir ki baroların bu söylentilerle ilgili girişimleri yok denecek kadar azdır. Barolar, elbette rüşvet söylentilerini araştıracak imkanlara sahip değillerdir, ama dosyaların okunması konusunda etkili çalışmalar yapabilirler.

Rüşvet söylentileri son yıllarda oldukça azalmıştır, ancak bitmemiştir. Bu söylentiler en fazla avukatlar arasında yaygındır, ama rüşvet olayların içerisinde olan hiç kimse çıkıp rüşveti deşifre edemez, bu iş devletin işidir.. Hukukçular bu söylentilere inanmazlar, ya da inanmak istemezler, bizde inanmak istemeyenler arasındayız. Bu söylentilerin son bulmasının en etkili yolu yargı kararlarının halka açılması ve ulaşılır olmasıdır, diğer önemli yolu da devletin söylentileri ciddi bir takibe almasıdır.

5 dakikalık adalet

Ceza dairelerinin 4- 9 dakikalık sürelerde yüzlerce sayfalık dosyalarda karar verdiği basına yansıyan bir gerçektir. Sırf bu haber bile toplumu  ayağa kaldırmalıydı, ama sadece basında bu haber okundu ve hayret edildi, o kadar.. Oysa bu dosyalar insanların yıllarca özgürlüğünden yoksun kalmasına neden olacak veya suçluların özgür kalmasını sağlayacak dosyalardır..

Kısaca, biz ne zaman Ankara’da hakimler var diyebileceğiz?

Rahmi Ofluoğlu ( Avukat )


YAZIDA GEÇEN MAKALE VE YARGITAY KARARLARINA ULAŞMAK İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKELERE TIKLAYINIZ.

BERLİNDE HAKİMLER VAR

YARGITAY  CEZA GENEL KURUL KARARI
YARGITAY 4.CEZA DAİRESİ KARARI
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ KARARI
Türkiye'de yargıya güven yüzde 5'te kaldı