Danıştay, Abdullah Yaşa kararıyla, bir kez daha kolluğun verdiği zararlarda illiyet bağı kavramını ne kadar yanlış yorumladığını gösterdi. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi, daha sonra AİHM tarafından da incelenecek kararında, "dosyada yer alan fotoğraf ve görüntü kaydının incelenmesinden, Abdullah Yaşa'nın güvenlik güçlerine, kamu kurum ve kuruluşlarına, vatandaşların işyerlerine, resmi ve sivil araçlara yönelik yapılan, taşlı, sopalı ve molotoflu saldırıya katıldığı, Abdullah Yaşa'nın da içinde bulunduğu göstericilerin eylemiyle gerçekleşen yasadışı olaylar sonucu davacının yaralanmasında, davacının kendi kişisel kusuruyla yasadışı olaylara katılarak zarar ile idarenin eylemi arasındaki illiyet bağını kestiği açık olduğundan, olayda idarenin tazmin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle" davanın reddine karar vermişti.

Danıştay 10. Dairesi Danıştay verdiği kararda, "Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nin kararının onanmasına oy birliğiyle karar verilmiştir."[1]

İdari yargının bu kararı şu şekilde özetlenebilir: Bir kişi, yasaya aykırı bir toplantıya katıldıysa ve özellikle bu toplantıda göstericilerin bir kısmı şiddete başvurduysa, o kişiye verilen zararla idarenin eylemi arasında illiyet bağı kopar. İdarenin eylemiyle zarar arasındaki bu bağ koptuğu için de yasadışı eyleme katılan kişiler idareden tazmin talep edemezler.

Oysa AİHM, geçtiğimiz günlerde aynı olaya ilişkin verdiği kararda, Savcının başvurucunun sadece olaylara katıldığı için takipsizlik kararı verdiğini not etmiş ve bunun davanın asıl sorusu olmadığını söylemişti.[2]

AİHM'e göre davanın konusu şuydu, yasaya aykırı bir toplantıda polisin şiddet kullanma yöntemi hukuka aykırı mıdır ve bu bir suça vücut vermekte midir? Bu açıdan kişinin yasadışı toplantıya katılmış olmasının hiçbir önemi yoktu konuyla ilgisi de yoktu. Eğer polis, kendisine verilen yetkiyi aşan bir şiddet kullanmışsa mağdurun yasadışı bir gösteriye katılmış olmasının bunu meşru göstermesi mümkün değildir.

Danıştay önündeki davada da benzer bir soru önümüzde durmaktadır.  2911 sayılı Yasaya aykırı olduğu kabul edilen bir toplantıya müdahalede polisin kullandığı şiddet hukuka uygun mudur? Bu şiddet, kişinin haklarını ihlal etmiş midir? Dikkat edilirse, burada zaten toplantının hukuka aykırı olduğu kabul edilmiştir. O yüzden davacının hukuka aykırı eyleminin verilen zararla illiyet bağını kesmesi ihtimali yoktur. İlliyet bağı ne zaman kesilir? Kolluğun eylemi ile ortaya çıkan zarar arasındaki ilişkiyi ortadan kaldıracak bir kusur varsa. Örneğin, kişi kendini birden TOMA’nın altına atarsa, kolluğu meşru müdafaaya zorlarsa vs. Bunun dışındaki durumlarda, idari yargının yapması gereken inceleme, kolluğun olayın koşullarına uygun ölçüde şiddet kullanıp kullanmadığının saptanmasıdır. Abdullah Yaşa olayında olduğu gibi küçük bir çocuğun burnunun hedef alacak şekilde gaz fişeği kullanılması halinde durumun bu olmadığı açıktır.

AİHM'in yaklaşımı yerine Danıştay'ın yaklaşımı kabul edilecek olursa, yıllardır tüm toplumsal olaylarda görülen ve hukuk devletinde kabul edilemeyecek sonuçlar meşru hale gelir. Danıştay'a göre bir toplantı bir kere yasaya aykırı hale geldi mi, kolluk dilediği ölçüde şiddet kullanabilir. Kafayı, gözü, vücudu hedef alarak gaz atabilir, göstericileri kontrol altına aldığında bile dilediğince dövebilir, hakaret edebilir.

Nasıl olsa toplantı hukuka aykırıdır, bu nedenle verilen zararla idarenin eylemi arasındaki illiyet bağı kopmuştur, mağdurların bir hak talebi yoktur. Gezi sürecinde, duyduğumuz şikayetlere ne kadar çok benziyor değil mi? (KA/EKN)


[1] Danıştay 10. D., E. 2009/15195, K. 2013/4438, k.t. 14.5.2013.

[2] Abdullah Yaşa/Türkiye, no. 44827/08, 16.7.2013, para. 48. 

biahaber