Ergin, Divan Otel'de düzenlenen ''Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 68. Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, herkesin takdir edeceği üzere Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefinin, bu yolda kendisine tanınan adaylık statüsünün ve 3 Ekim 2005'te başlatılan müzakere sürecinin Türkiye'de gerçekleştirilen reformlar için önemli bir motivasyon kaynağı olduğunu söyledi. 

Bu sebeple bakanlık olarak Türkiye ile AB arasında yürütülen her türlü çalışmaya ve işbirliği girişimine büyük önem verdiklerini belirten Ergin, ''12 Ekim 2011 tarihinde AB Komisyonu tarafından açıklanan '2011-2012 Genişleme Stratejisi'nde Türkiye ile AB arasında bir kısım alanlardaki ilişkilere ivme kazandırmak adına bir 'pozitif ajanda' oluşturulması önerilse de bizim ajandamız hali hazırda ve sürekli şekilde pozitif unsurlar içermektedir'' diye konuştu. 

Ergin, Türkiye'nin ekonomisini geliştiren, teknolojiyi gün be gün izleyen bir ülke olduğu kadar hukuk sistemini de demokratik ve çağdaş bir ülke olmanın gereklerini karşılamak üzere daima gelişim gösteren bir ülke olduğunu vurgulayarak, bu anlamda AB eksenli hedefler ve ilişkilerin bu gelişimi destekler nitelikte olduğunu ve olması gerektiğini kaydetti. 

''Biz, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin daha sıkı olmasını, bize karşı daha hakça ve samimi yaklaşılmasını arzu ediyoruz'' diyen Ergin, bu şekilde bir yaklaşımın Türkiye'de AB'ye bakışı pozitif yönde geliştireceği gibi reformların hızını da olumlu olarak etkileyeceğini söyledi. 

Ergin, bakanlığının sorumlu olduğu alanlardaki reform çalışmalarından bahsederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

''3 Ekim 2005 tarihinde başlatılan Türkiye-AB tam üyelik müzakere sürecinin bir parçası olarak 'Yargı ve Temel Haklar' başlığını taşıyan 23. fasıl ve 'Adalet, Özgürlük ve Güvenlik' başlığını taşıyan 24. fasıl ile ilgili tarama toplantıları 2006 yılında tamamlanmıştı. Aradan yaklaşık 6 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen bu tarama toplantılarının sonunda tarafımıza iletilmesi gereken 'Tarama Sonu Raporları' AB organlarınca onaylanarak resmiyet kazandırılmamıştır. En basit anlatımla, bize ev ödevimizi bildiren bir belgedir bu rapor. Her nedense AB bize ev ödevimizi bildirmekten çekiniyor, ancak bizi her fırsatta ev ödevimizi geciktirdiğimiz için eleştiriyor. Oysa ki, biz sorumluluğunu bilerek eksikliklerimizi tespit etmekte, bunları gidermek için yoğun çabalar göstermekteyiz. Bunları gerçekleştirirken AB'nin ve üye devletlerin desteğini almak bizi elbette memnun etmektedir. Ancak bu desteklerden öte biz artık Türkiye'deki reform sürecinin bel kemiği 23. ve 24. fasıllar için Tarama Sonu Raporlarının onaylanmasını, bu fasıllar için müzakere açılış kriterlerinin belirlenmesini ve fasılların da bir an evvel açılmasını talep etmekteyiz. Müzakerelerin açılışına dair kriterlerin bize iletildiği gün biz zaten bu kriterleri çoktan karşılamış olacağız.'' 

-Yargı ve adalet sisteminde yaşanan sorunlara ilişkin çözümler- 

Bakan Ergin, Türkiye'de yargı ve adalet sisteminde yaşanan sorunları bir strateji belirleyerek çözmek adına hükümetin 2008 yılında başlatılan çalışmaların 2009 yılında kabul edilen ''Yargı Reformu Strateji Belgesi'' ile somutlaştırıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti: 

''Başta yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirmeyi hedefleyen bu 'Strateji Belgesi ve onun Eylem Planı' özellikle 2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri ile büyük ölçüde amacına ulaşmış ve kısa bir süre içinde güncellenme ihtiyacı belirmiştir. Bu ihtiyaca binaen bakanlığımızın ilgili birimleri çalışmalarına başlamış, ilgili kurumlar yargı organlarının temsilcileri ile AB Komisyonu adına görev alan uzmanların ve bürokratların katılımı ile 20-21 Aralık 2011 tarihlerinde İzmir'de bir çalıştay düzenlenmiştir. Bu çalıştayda ilgili tüm taraflar ve katılımcılar görüşlerini açıklama fırsatı bulmuş, günümüz itibariyle yargı alanında yaşanan sorunlara ve bu sorunların çözümüne ilişkin katkılarını ortaya koymuşlardır. Çalıştayda ortaya konulan tüm görüşler bakanlığımızın Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından değerlendirilmektedir. Yakın zamanda bu çalışmaların somut çıktılarının kamuoyu ile paylaşılmasını ümit ediyorum.'' 

Bir konunun altını çizmek istediğini ifade eden Ergin, şunları kaydetti: 

''Yargı sisteminde yaşanan sorunlar sadece yargı kaynaklı ya da hakim-savcı odaklı sorunlar değildir. Bu nedenle çözüm önerilerini de sadece yargı kurumları ve Adalet Bakanlığı çalışanlarından beklemek gibi bir yöntem izlememekteyiz. Katılımcılığa önem vermemiz ve farklı düşüncelerin de bize ufuk açabileceğini düşünmemiz nedeniyle çalışmalarımıza sivil toplum örgütleri, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Noterler Birliği temsilcileri, akademisyenler, konuyla ilgili yabancı uzmanlar da davet edilmiştir. Bizim için her düşünce, her söz ve öneri önemlidir ve bunlar hassasiyetle değerlendirilmektedir. Bu kapsamda bakanlığımızca organize edilen 'Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu' başlığı ile bir etkinlik Dünya Bankası'nın katkılarıyla 2-3 Nisan'da Ankara'da gerçekleştirilecektir''. 

Ergin, burada da reform çalışmalarına ışık tutacak görüş ve önerilerin katılımcılar tarafından ortaya konulacağına inandığını belirterek, bu etkinliğin sonuçlarını da dikkate aldıktan sonra Yargı Reformu Strateji Belgesi üzerindeki revizyon çalışmalarını sonuçlandırmış olacaklarını kaydetti.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, son yıllarda yargıda biriken iş yükünü azaltmak adına hem insan kaynaklarını, hem fiziki kapasiteyi ve teknolojik altyapıyı güçlendirmek adına çok önemli adımlar atıldığını belirterek, ''Atılan bu adımların pozitif anlamda geri dönüşlerini memnuniyetle izlemekteyiz'' dedi.

Ergin, Divan Otel'de düzenlenen ''Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 68. Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, 2 yıl önce Türkiye'de yargı alanında algılanan en önemli sorunun yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı iken, bugün yargının etkili ve verimli şekilde çalışmasının önündeki engellerin ivedilikle halledilmesi gereken sorunlar olarak dikkati çektiğini söyledi.

Adaletin doğru ve zamanında tecellisini sağlamanın en önemli hedefleri olduğunu kaydeden Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun önündeki engelleri ortadan kaldırmak için yoğun bir tempo ile çalışmaktayız. Bu çalışmalar Yargı Reformu Stratejisi Belgesinin öngördüğü plan çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Sizlere bu kapsamda, çalışmalarını tamamlayıp TBMM'ne sevk ettiğimiz 'Yargının Hizmetlerinin Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı' hakkında kısaca bilgi arz etmenin yararlı olacağını düşünmekteyim. Son yıllarda yargıda biriken iş yükünü azaltmak adına hem insan kaynaklarını, hem fiziki kapasiteyi ve teknolojik altyapıyı güçlendirmek adına çok önemli adımlar atılmıştı. Atılan bu adımların pozitif anlamda geri dönüşlerini memnuniyetle izlemekteyiz. Ancak, uzun zamandır üzerinde çalıştığımız 'Yargının Hizmetlerinin Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı' yargı sisteminin halen barındırdığı bir kısım sorunları çözme adına kalıcı çareler üretecektir.''

Tasarıyla, öncelikli olarak icra ve iflas hukuku kapsamında alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesini korumaya yönelik adımlar atıldığını ifade eden Ergin, ''Ayrıca, insan onuru ile bağdaşmayacak şekilde borçlunun hayati ihtiyaçlarını karşılamasını zorlaştıracak icrai takibatın önüne geçilmesi de amaçlanmaktadır. Burada bir parantez açarak, yakın zamanda karşılıksız çek keşide etme için öngörülen hapis cezası yerine, ekonomik yaptırımlar öngören bir kanun değişikliğini de bilginize sunmak isterim. Bu değişiklik ile cezaevlerinde bulunan 1500 kişi tahliye olmuştur'' diye konuştu.

Ergin, bu değişiklikle, bir yanda iyi niyetli olan, ancak ekonomik güçlük nedeni ile keşide ettiği çeki ödeyemeyen kişiye durumu düzeltmesi için son bir şans tanındığını, diğer yandan da her türlü olumlu yaklaşıma rağmen çekin karşılığını hesabında bulundurmayan kişilere 10 yıl süresince çek kullanma yasağı getirilerek ileride başkaca mağduriyetlerin ortaya çıkmasının önüne geçildiğini belirtti.

Ergin, tasarıda, icra ve iflas dairelerinde elektronik ortamda takip istisnalar dışında zorunlu hale getirildiğini, bu dairelerde görevli kişilerin para ile ilişkileri sona erdirilerek muhtemel suiistimallere son verilmesinin öngörüldüğünü belirterek, şöyle konuştu:

''Tasarıda, ceza mevzuatı kapsamında yapılan değişikliklerle, bir kısım kabahatler için ceza verme yetkisi adli makamlardan alınarak idari makamlara verilmektedir. İlaveten ön ödeme usulü yeniden düzenlenerek, kapsamı genişletilmekte ve böylece soruşturma ve kovuşturma sürecine dahil olması muhtemel önemli sayıda takibatın önüne geçilmesi öngörülmektedir. Maddi hukuk bağlamında rüşvet suçu ile ilgili olarak GRECO tavsiyelerini karşılayacak düzenlemeler getirilmekte, özel hayatın gizliliğinin ve haberleşme hürriyetinin korunması için cezai tedbirlerin etkinleştirilmesi sağlanmaktadır.''

Ergin, Türkiye'de muhtemelen yoğun iş yükü nedeniyle hakimlerin, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarında yeterli gerekçe göstermemelerinden kaynaklanan mağduriyetleri önlemek adına Ceza Muhakemesi Kanununda ilave düzenlemeler getirildiğini belirterek, tahliye talebinin reddi halinde bunun yeterli ve somut gerekçelerle açıklanması zorunluluğunun getirildiğini anlattı.

Ayrıca tutuklamaya alternatif olarak öngörülen adli kontrol uygulamasının kapsamının da tasarı ile genişletildiğini ve böylece tutuklama kararlarının sayısının azaltılmasının amaçlandığını vurgulayan Ergin, tutuklamanın en son tedbir olarak ve ancak gerekli görülen hallerde uygulanmasını arzu ettiklerini kaydetti.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2011 sonu itibariyle tutuklu sayısının 36 bin 417 kişi olduğunu belirterek, ''Bu sayı, cezaevinden bulunanların yüzde 28.1'ne tekabül etmektedir. 2011 yılı sonunda yüzde 28.1 olarak gerçekleşen tutuklu oranı, birçok Avrupa ülkesindeki tutuklu oranından daha iyi düzeydedir'' dedi.

Ergin, ''Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 68. Toplantısı''ndaki konuşmasında, son yıllarda gerçekleştirdikleri çalışmaların sonucu olarak ceza ve tutukevlerinde tutulan kişilerin tutuklu ve hükümlü oranlarında önemli değişiklikler izlendiğine dikkati çekti.

2005-2006 yıllarında ceza ve tutukevlerinde bulunan kişilerin tutuklu ve hükümlü oranlarının yarı yarıya indiğini belirten Ergin, şöyle konuştu:

''2004 yılında yüzde 47.8 olan tutukluluk oranı, 2005 yılında yüzde 47.3'e, 2006 yılında 49.2'ye yükselmişti. 2007 yılından itibaren bu oran düşmeye başladı. 2007 yılında yüzde 41.9'a, 2008 yılında yüzde 38.9'a, 2009 yılında yüzde 34.7'ye, 2010 yılında yüzde 28.4'e ve 2011 yılı sonunda ise yüzde 28.1 oranına düştü. 2011 yılı sonu itibariyle 128 bin 419 kişilik bir mevcut üzerinden rakamlara bakıldığında 92 bin 278 kişi hakkında mahkemeler tarafından mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır. 2011 sonu itibariyle tutuklu sayısı 36 bin 417 kişidir. Bu sayı, cezaevinden bulunanların yüzde 28.1'ne tekabül etmektedir. 2011 yılı sonunda yüzde 28.1 olarak gerçekleşen tutuklu oranı, birçok Avrupa ülkesindeki tutuklu oranından daha iyi düzeydedir.

Tüm ceza yargılamalarına bakıldığında ise oranlar daha çarpıcı hale gelmektedir. Yaklaşık 3 milyon ceza davasının işlem gördüğü Türkiye'de, 22 Şubat 2012 itibariyle, bu dosyalarda 36 bin 417 kişi tutuklu halde yargılamaya devam etmektedir. Yani, yüzde 1.28'lik bir tutukluluk oranı tüm ceza davalarında karşımızda durmaktadır. Peki bu tutukluların hepsi 3-4 yıl gibi uzun sürelerle mi tutulmaktadır? Elbette, hayır. 22 Şubat itibariyle, 36 bin 417 olan tutuklu sayısı içinde, tutukluluk süresi bir yıldan az olanların oranı yüzde 75'dır. 1 ile 3 yıl arasında tutuklu kalanların oranı ise yüzde 21 civarındadır. Ancak sorun teşkil edebilecek, 3 yılın üzerindeki tutukluların sayısı 1543'tür. Yani yüzde 4'tür.''

Ergin, tutukluluk durumlarının uzun sürmesine ilişkin de, ''Örgütlü suçlar, terör suçları gibi çok sanıklı ve kapsamlı dosyaların sanıklarının yargılamaları ve tutukluluk durumları uzun sürmektedir. Bu noktada, AİHM tutukluluk sürelerinin uzunluğu ile ilgili olarak; davanın kapsamı, davadaki delil ve sanık sayısının fazlalığı davanın karmaşık bir yapıda olup olmadığı gibi hususları dikkate alarak karar vermektedir'' diye konuştu.

-Basın veya düşünceyi açıklamaya yoluyla işlenen suçlar-

Tasarıda, idari yargı sisteminin de kapsamlı değişikliğe tabi kılınarak, özellikle Danıştay'ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davaların alt derece yargı mercilerine bırakıldığını kaydeden Ergin, şöyle devam etti:

''Bu düzenleme sayesinde Danıştay, asli fonksiyonu olan içtihat mahkemesine dönüştürülmektedir. Genel anlamda idari yargı alanında alınan tedbirlerle, yargılama sürelerinin kayda değer şekilde azaltılması hedeflenmektedir. Tasarı ile ayrıca, basın ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi ve toplumsal barışın tesisi amacıyla, basın yayın yoluyla işlenen suçlarla ilgili dava ve cezaların infazının ertelenmesine yönelik bir kısım düzenlemeler ihdas edilmektedir. Basın veya düşünce açıklama yoluyla işlenen suçlar sebebiyle açılan soruşturmalar ve kamu davaları ile kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinin ertelenmesi öngörülmektedir. Diğer yandan anayasa ile teminat altına alınan kişilerin özel hayatlarının gizliliği ve haberleşme hürriyetinin ihlali halinde verilecek cezalar arttırılmaktadır.

Kapsamı oldukça geniş olan ancak, kısaca özetlemeye çalıştığım 'Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı' dışında özel olarak, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda çalışmalarımıza devam ettiğimizi ve bu konuda da yakın bir zamanda yeni bir açılım sunacağımızı sizinle içtenlikle paylaşmak isterim.''

Ergin, bu konuda, 15-17 Kasım 2011 tarihlerinde Avrupa Konseyi'nin desteklerini alarak Ankara'da gerçekleştirdikleri çalıştayın sonuçlarının, bakanlığın bürokratları ve akademisyenlerden oluşan bir ekip tarafından değerlendirilmesine ve nihai bir rapor hazırlanmasına devam edildiğini söyledi.

Mart ayında tamamlanması beklenen bu raporda yer alacak değerlendirmeler ve sonuçların daha önceden Bakanlığın yürüttüğü mukayeseli hukuk çalışmaları ile birlikte ifade ve düşünce özgürlüğü konusunda hazırlanacak paket üzerinde önemli bir etkiye sahip olacağını vurgulayan Ergin, şunları kaydetti:

''Bu paket hazırlanırken Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan İfade Özgürlüğü Eylem Planı da dikkate alınacaktır. 2011 yılında kabul ettiğimiz ve önümüzdeki dönemde yol haritamızı teşkil edecek olan İfade Özgürlüğü Eylem Planının temel hedefleri; ifade özgürlüğüne ilişkin mevzuatın güçlendirilmesi, uygulamacıların eğitilerek ifade özgürlüğü uygulamalarının geliştirilmesi, ifade özgürlüğü alanındaki durum tespitinin kolaylaştırılması için daha sağlıklı bilimsel veriler elde edilmesi ve tanıtım yoluyla Türkiye'deki ifade özgürlüğü konusundaki farkındalığın arttırılmasıdır. Bu vesileyle, bu alanda yakın dönemde hayata geçirilecek iki farklı projeden bahsetmek istiyorum. Avrupa Konseyi ile önümüzdeki günlerde başlatmayı planladığımız proje ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin basın ve özgürlüğü ile ilgili verdiği ihlal kararlarına sebep olan uygulamaların ortadan kaldırılmasını hedefliyoruz.''

Ergin, Yargıtay, Danıştay, HSYK gibi yargının ana aktörlerinden yaklaşık 300 hakim ve Cumhuriyet Savcısının faydalanacağı proje kapsamında dört faklı ülkeye çalışma ziyaretlerinin gerçekleştirilmesi ve geniş katılımlı çalıştayların düzenlenmesinin planlandığını anlattı.

Diğer yandan Adalet Akademisi, Avrupa Birliği'nin mali ve teknik desteğiyle yaklaşık 2 milyon 700 bin avro bütçeye sahip benzer bir projeyi bu yılın içinde hayata geçireceğini ifade ederek, ''Proje ile ifade özgürlüğü konusunda farkındalığın arttırılması, bu alanda uygulamada ve yasal boyutta karşılaşılan sorunların tespiti ve çözüm önerileri, Akademinin konu hakkında eğitim müfredatının geliştirilmesi, mukayeseli hukuk çalışmalarının yürütülmesi gibi çalışmalar öngörülmektedir'' şeklinde konuştu.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, temel hak ve hürriyetlerin askeri darbe ürünü bir anayasaya rağmen geçmişle mukayese edilemeyecek şekilde genişletildiğini belirterek, ''Özellikle ülkemiz insanına yaraşır, demokrasiyi yücelten, temel hak ve özgürlükleri dayanak noktası olarak belirleyen çağdaş bir anayasa oluşturmanın gayreti içindeyiz'' dedi.

Ergin, ''Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 68. Toplantısı''ndaki konuşmasında, uzun yıllardır göz ardı edilen sorunların iktidarları döneminde çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını söyledi.

Cumhuriyetin ilanı ile başlatılan reform hareketinin bir benzerinin, içinde bulunulan süreçte yaşandığını belirten Ergin, ''Türk hukuk sistemindeki tüm temel kanunlar neredeyse 10 yıllık bir zaman aralığında değiştirilmiştir. Temel hak ve hürriyetler, askeri darbe ürünü bir anayasaya rağmen geçmişle mukayese edilemeyecek şekilde genişletilmiştir. Özellikle ülkemiz insanına yaraşır, demokrasiyi yücelten, temel hak ve özgürlükleri dayanak noktası olarak belirleyen çağdaş bir anayasa oluşturmanın gayreti içindeyiz'' şeklinde konuştu.

Ergin, 1982 Anayasası'nın reform çabalarını zaman zaman yavaşlatsa da yollarına kararlı bir şekilde devam ettiklerini dile getirdi.

Bakan Ergin, 2010 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliklerinin uzantısı olarak bir kısım yeni uygulamalar hakkında bilgi vererek, ''2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasını güçlendirmek amacıyla Anayasa Mahkemesi'ne 'bireysel başvuru hakkı' 23 Eylül'de işlevsel hale gelecektir'' dedi.

Birey odaklı yönetim ve halka hesap verebilir bir idare anlayışından yola çıkarak ''Kamu Denetçiliği Kurumu'' ya da ombudsmanlığın Türkiye'de faaliyete geçmesi için yasa hazırlığı çalışmalarının son aşamaya geldiğini anlatan Ergin, ''Bu konuda oldukça önemli bir mesafe kat edilmişti. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin daha önce kabul edilen kanunu anayasaya aykırı görerek iptal etmesi sonrasında 2010 Anayasa değişiklikleri ile iptal gerekçeleri karşılanarak Kamu Denetçiliği Kurumu anayasal statüye kavuşturulmuştur. Kurumun işleyişi ile ilgili ayrıntıları düzenleyecek olan kanun tasarısı hakkında çalışmalarımızda sona yaklaşılmaktadır'' diye konuştu.

-AİHM'deki davalar-

Bakan Ergin, Türkiye'nin insan hak ve hürriyetleri konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile belirlenen standartlara erişim yönünde sahip olduğu güçlü iradenin nişanesi olarak bakanlıklarının İnsan Hakları Dairesi Başkanlığının 2011 yılında faaliyete geçtiğini anımsatarak, şöyle devam etti:

''Bu adımla yargı mensuplarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde koruma altına alınan hak ve özgürlükleri ve bunların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından ne şekilde yorumlandığını daha yakından izlemelerine imkan sağlanacak, diğer yandan da AİHM önünde Türkiye'yi ilgilendiren davalarda bir kısım istisnalar dışında savunmalar itibariyla Adalet Bakanlığınca yapılacaktır. 1 Mart tarihi itibariyle AİHM'de taraf olduğumuz davaların savunması Adalet Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Bu şekilde Türkiye'nin sözleşmeyi ihlal ettiği yolundaki kararlar için daha etkin değerlendirmeler ve çalışmalar yürütülebilecek, belki de ihlal kararı çıkma olasılığını gördüğümüz durumlarda önceden tedbirler alarak mağduriyetlerin derinleşmesinin önüne geçmeye çalışacağız. İlaveten, Avrupa Konseyi'nde ve AİHM'de Türk hakim ve savcıların giderleri bakanlığımız tarafından karşılanarak görevlendirilmesi uygulamasına devam edilecektir. Bu şekilde görevlendirdiğimiz hukukçularımız bir yandan AİHM uygulamalarını yakından takip etme imkanını devam ettirecek, diğer yandan da edindikleri tecrübeleri Türk meslektaşları ile paylaşarak Türk uygulamasının AİHM uygulamalarına yaklaşmasını sağlayacaktır.''

Türk mevzuatının reform sürecinde Avrupa Konseyi ve AİHM nezdinde görevlendirilen hakim ve savcıların çok önemli katkılarının olmaya devam etmesini ümit ettiğini dile getiren Ergin, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili olarak 'BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolü' geçen yıl şubat ayında TBMM'de onaylandı ve daha sonra yürürlüğe girdi. Bu protokolle işkence ve kötü muamelenin önlenmesini teminen, özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin tutulduğu yerlerin bağımsız uluslararası ve ulusal organlarca koşulsuz şekilde ziyaret edilmesine olanak tanıyan bir denetim sisteminin kurulması amaçlanmaktadır'' ifadelerini kullandı.

Ergin, temel hak ve özgürlükler bakımından bir başka önemli yasa çalışmalarının da kişisel verilerin korunması konusunda olduğunu ifade ederek, ''Her ne kadar konuya hali hazırda anayasal düzlemde ve ceza mevzuatı açısından hassasiyetle yaklaşmış olsak da kişisel verileri işleyen özel ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usulleri belirlemek amacıyla 'Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı'nın yasalaşma sürecini hızlandırmak arzusundayız. Söz konusu tasarının yasalaşması, Türkiye'nin AB ile adli işbirliği alanında daha yakın işbirliği içinde olmasına vesile olacak ve özellikle 'EUROJUST' ile yürütmeye çalıştığımız ortak çalışmalarda yasal altyapı düzleminde ortaya çıkan engelleri bertaraf edecektir'' şeklinde konuştu.



AA