ABD Başkanı Trump, mayıs'ta teamüllerin dışına çıkarak ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptığında bunun Ortadoğu'daki fay hatlarını harekete geçireceği tahmin ediliyordu. Bilinmeyen bu sarsıntıların şiddeti ve ilk dalgalarının nereyi vuracağıydı. Riyad'da Suudilere tarihinin en büyük silah satışına imza atan Trump'ın, Kral Selman'la geleneksel kılıç dansı yapması, ardından da Mısır Lideri Sisi ve Suud Kralı'yla Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezi'nin açılışında kristal küreye el koyması kopacak fırtınanın işaretleriydi.

Söz konusu ziyarette Kral Selman bin Abdulaziz, Trump'a ülkesinin en büyük sivil onur madalyası olan Kral Abdülaziz madalyasını takdim ederken, Riyad'da 55 ülkenin katılımıyla gerçekleşen ABD-Arap ve İslam Ülkeleri Zirvesi'nin ardından senaryo yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı.

Trump, Sisi ve Kral Selman'ın el koyduğu sihirli küre yeni bir ittifakın doğuşuna işaret ediyordu ve görünen hedef İran'dı. Trump'ın temel stratejisi İran'ı kuşatmak. Bunu seçim kampanyası dahil Beyaz Saray'a çıktığından itibaren her fırsatta açıkça dillendirdi. Nükleer anlaşmayı bozacağını ilan eden Trump, geleneksel müttefikleri İngiltere, Almanya ve Fransa'nın itirazlarına rağmen bölgedeki ittifak yapılarını güçlendirerek İran üzerine gitmeyi sürdürdü.

Taşeron ülke Suudi Arabistan

Güçlü bir devlet geleneğine ve askeri kapasiteye sahip İran bir çırpıda alt edilecek ülke olmadığından, temel strateji Tahran'ı çevreden kuşatmak olarak belirlendi. Bunu için de İran'ı yuvasından çıkaracak, onu kışkırtacak hamleler peşi sıra yapıldı.

ABD'nin İran'ı kuşatmak için kullandığı en elverişli taşeron Suudi Arabistan. Yemen savaşı, bütçe açığı, düşen petrol gelirleri ve bölgede nüfuz yarışına girilen İran karşısında kaybedilen mevziler Suudileri bu işe hevesli kıldı.

Suudi monarşisi doğrudan karşısına alamadığı İran ile süren rekabetini Yemen, Katar, Bahreyn, Lübnan, Suriye, Irak gibi çevre ülkeler üzerinden sürdürürken, ABD ve İsrail'in sponsorluğunu sonuna kadar arkasına almış durumda.

Mesele ne Lübnan ne de Katar!

Trump'ın yol açtığı tsunami dalgalarının vurduğu ilk ülke hatırlanacağı üzere Katar'dı. Suudi Arabistan önderliğindeki Sünni Arap ülkeleri Katar'ı “radikalizmi desteklemek" suçlamasıyla ablukaya aldı. Bu kuşatmanın arka planında Katar'ın İran'a yönelik yeşil ışık yakmasının payı büyüktü.

Dalgaların kıyılarını vurmaya başladığı ikinci ülke ise Lübnan. Bu küçük Akdeniz ülkesi üzerinden İran'a karşı ikinci bir cephe açıldı. Suudi Arabistan öncülüğündeki ittifak Başbakan Hariri'yi kendi ülkesi dışında istifa ettirecek kadar işi ileriye götürdü. Bir haftayı aşkın süredir Suudi Arabistan'da siyasi “rehine" olarak tutulan Hariri Tahran ve Hizbullah'ı hedef göstererek kriz Lübnan'a sıçratma planlarına birinci elden destek verdi.

Dalgaların tesiri altına giren üçüncü ülke de Suudi Arabistan'dandı. Saray içi tasfiye operasyonu ve “ılımlı İslam"a geçilecek açıklamaları bu yeni dizaynın yansımalarıydı. Ekonomisinin belkemiğini oluşturan enerji devi Saudi Aramco'yu borsaya açmayı vaat ederek uluslararası sermayeye selam çakan Suudiler, İran'a karşı ABD'nin yanında yer alacağını deklare ederek de taraflarını ve niyetlerini açıkça deklare ettiler.

Lübnan neden önemli"

Lübnan'ın en önemli özelliği İran, Suriye ve Hizbullah'tan müteşekkil “direniş ekseni"nin bir parçası olması. İkinci özelliği İsrail'i yenen tek güç olan Hizbullah'a ev sahipliği yapması. Devlet içinde devlet olan Lübnan Hizbullahı 2006'daki savaşta İsrail'i alt ederek, geri çekilmesini sağlarken, ülkenin güneyindeki varlığıyla İsrail için ciddi bir tehdit.

Ürdün Kralı Abdullah'ın icadı olan Şii Hilali'nin batıdaki ucunda yer alan Lübnan, İran'ın etki alanında. Bu etki de haliyle Hizbullah üzerinden vücut buluyor.

Akdeniz kenarındaki bu yedi milyonluk küçük ülke mevcut yapısıyla vekalet ve nüfuz savaşları vermek isteyen güçlerin iştahını kabartıyor. Kozmopolit yapısı etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarının harekete geçirilmesi için elverişli bir iklime sahip.

90'da biten 15 yıllık kanlı iç savaş sonrasında inşa edilen idari yapı bu bölünmüşlüğün üzerine kurulu. Siyasi yapının Şiiler, Sünniler ve Hıristiyanlar arasında paylaşıldığı, bütün devlet mekanizmalarının bu etnik ve dinsel yapıya göre şekillendirildiği ülkede küçük bir kıvılcım bölgesel bir savaşın sebebi olabilecek nitelikte.

Lübnan krizi üzerinden İran'ı mindere çekmek isteyen Suudi-ABD-İsrail ittifakı Hariri üzerinden provokasyona imza attı çoktan.

İran neden hedef"

İran sadece Ortadoğu'da değil, Orta Asya ve Çin'e uzanan hatta ABD emperyalizminin oyun kurmasının önündeki en büyük engel. Washington'un “şer ekseni"nin daimi ülkelerinden İran, Washington ve İsrail için bir “güvenlik" tehdidi. Bölgede artan hegemonik gücüyle ciddi bir rahatsızlık nedeni.

Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da Yemen'de ABD'nin oyununu bozduğu gibi kendi oyununu dayattı. Ve İran halihazırda dört Arap başkentini; Beyrut, Sana, Şam ve Bağdat, resmen kontrol ediyor. Yemen üzerinden Suudi Arabistan'ı, Lübnan üzerinden de İsrail'i rahatsız edecek konuma sahip.

Olası senaryolar

Trump ABD'sinin Suudiler üzerinden harekete geçirdiği fay hatlarının artçı sarsıntıları uzun bir süre daha dinecek gibi değil. İlk dalga Katar'ı, ikincisi Suudi Arabistan'ı, üçüncüsü Lübnan'ı vururken, dördüncü dalganın nereyi vuracağına dair belirsizlik hâkim ancak ilk aday Filistin gibi duruyor. Hariri'nin Riyad'da tutulduğu günlerde Filistin lideri Abbas da Suudi Arabistan'a çağrılmıştı.

Trump'ın “küre"sel planı şimdilik tam da ABD emperyalizminin istediği şekilde dönmeye devam ederken, Ortadoğu halklarını ve de ülkelerini zorlu bir dönem bekliyor.

  
Kaynak: Birgun
https://www.birgun.net/haber-detay/vekalet-savasinda-yeni-oyun-sahasi-lubnan-190102.html