SENİN VATANIN NERESİ ?
Av.Hüseyin Özbek                                                                                                                       
14 Aralık 2016
Diziyi seyredilebilir kılmanın, izleyiciyi ekrana mıhlamanın bütün ustalıklı yöntemleriyle işe başlanıldı. Grubun yazılı ve görsel medyasında dizi oyuncularıyla yapılan ilginç röportajlar hız kesmeden sürdürülüyor. Akşamları ekran başında narkozladıkları yetmiyormuş gibi  ertesi gün gazetelerinde dizinin yine reyting rekorları kırdığını okutarak bir sonraki bölüm için milleti haftalık  kampa alıyorlar!
Doğan Grubunun televizyonu Kanal D ekranlarından Perşembe akşamları temaşaya sunulan “Vatanım Sensin” dizisinden bahsediyoruz. Önceki bölümlerin özetiyle işe başlayalım:
“ Kolağası Abbas’ın oğlu Binbaşı Cevdet ( Halit Ergenç )  1912 Balkan Savaşı’nda Selanik’i savunan Türk birliğinde görevlidir. Karısı Azize’yi ( Bergüzar Korel ) hala ilk günkü tutkuyla sevmektedir. Ali Kemal, Yıldız, Hilal adlarında üç çocuklu aile  Balkan Bozgunuyla birlikte yüzyıllar boyu Rumeli’yi vatan bilmiş milyonların korkunç trajedisini paylaşacaktır.
Cevdet, düşmanla bir olup  Selanik’in düşmesine neden olan Miralay Nazım’la hesaplaşacakken,  kan kardeşi Binbaşı Tevfik’in ihanetine uğrar. Miralay’la ihanet ortaklığı yapan Tevfik,  düşmandan aldıkları rüşvete tek başına konmak istemektedir. Paragöz Tevfik,  miralayla birlikte kan kardeşini  de gözünü kırpmadan arkadan vuracaktır. Öldü sandığı Cevdet ağır yaralıdır. Düşen Selanik’le birlikte Yunan’ın eline geçip esir kampına konulacaktır.
O hercümerç içinde akıbetinden haber alınamayan Cevdet’in şehit olduğu düşünülür. Selanik’i terk etmek zorunda kalan Azize, üç çocuğuyla İzmir’e göçer. Kayınvalidesi Habibe de yanlarındadır. Kocasının acısını içinde yaşatan, çocuklarına kol kanat germeye çalışan Azize hemşirelik yapmaktadır. İşe bakın ki Tevfik de İzmir’dedir. Sureti haktan görünerek ailenin koruyuculuğuna soyunmuştur!
Dizinin ikinci bölümü 7 yıl sonrasıyla başlar.  Çocuklar büyüdükçe sorunlar da büyümektedir. Aradan geçen 7 yıl içinde Ali Kemal uçarı bir delikanlı, Yıldız, gözü yükseklerde, lüks tutkunu, Hilal ise vatansever, millici birer genç kız olmuşlardır.
15 Mayıs 1919 günü İzmir Yunan Ordusu  İzmir’e çıkmaktadır.  Küçük Asya’nın fatihi pozlarındaki Vasili,  işgal ordusunun komutanıdır. Türk Ordusu’nun ele avuca sığmaz binbaşısı Cevdet’i  bu bölümde Yunan üniforması içinde İzmir’e ayak basarken görürüz!
O, artık bir Yunan Albayıdır. Karaya ayak basar basmaz  ilk nutkunu sıkar: ” Osmanlı öldü. Yaşasın Yeni Yunanistan!” Cevdet’in İzmir’i şereflendirdiği gün oğlu Ali Kemal, işgali protesto ederken yakalanmış, infaz edilmek üzere idam mangasının önüne çıkarılmıştır. Vasili, infazı Albay Cevdet’e verir.  Cevdet, gözleri bağlı ve yıllardır görmediği, tanımadığı oğluna silahını doğrultmuştur!
İşgal Ordusunun Türk albayı Cevdet, bu topraklardaki kadim Helen uygarlığının mirasçısı Yunan adaleti ve şefkati adına isyancıyı bağışlar! Dizinin senaristi ve yönetmeni öyle uygun görmüş olmalı ki infazın affa dönüştüğü sahnede Azize, Ali Kemal, Cevdet, kızlar maile kamera karşısındadırlar.
Vasili, sadakatini defalarca ispat etmiş Albay Cevdet’e, ailesiyle beraber kendisine tahsis edilen konakta kalma onurunu bahşeder. İşgal İzmir’inde Vasili familyası ev sahibi, Cevdet ailesi konuktur! Akşam yemeklerinde Vasili ile Cevdet “Büyük Yunanistan” şerefine kadeh kaldırmaktadırlar. Bu arada Vasili’nin oğlu Leon’un gözü pek, Yunan mitolojisi ve çağdaş edebiyata derinliğine vakıf entelektüel bir teğmen, Ali Kemal’in ise Tefeci Simon’un fedailiğini, tahsilatçılığını yapan, İzmir batakhanelerinde racon kesen  bitirim olarak resmedildiğini okurlarımıza hatırlatalım.
Konaktaki geniş ailenin üç erkeği  her sabah gösterişli üniformalarıyla Yunan karargahına, Azize Hemşire ile Hilal hastaneye gitmektedirler. Cevdet’in küçük kızı Hilal, millicilik yolunda mesai harcarken büyük kızı Yıldız, işgal komutanının oğluyla çoktan mercimeği fırına vermişlerdir. Konak arkadaşlığından yatak arkadaşlığına sıçrayan aşk kıvılcımı suyun iki yakasını birleştirivermiştir!...  
İzleyicilerin milli gururunu –şimdilik- daha fazla incitmemek, safderun ekran tutkunlarını uyandırmamak için araya bazı tatlandırıcılar konulmuyor değil. Yunan’a esir düşen Cevdet’in aslında hain olmayıp, Eşref Paşa ( kim ise ) tarafından milli görev için esir kampında  ikna edilmesi, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasına Cevdet’in gizliden sevinmesi, Amasya Genelgesi’nin yarattığı heyecan türünden sakinleştiricilerin dizinin Helen severlik üzerine kurgulanan ana tezini örtmeye yetmediğini belirtelim.   
Yunan Komutanı Vasili, karısı Veronika, mahdumları Leon ile Albay Cevdet’in ailesi kıyaslandığında dizi seyircilerinin Yunan tribününü tercih edeceğini peşinen söyleyebiliriz. Ulusal onuruna düşkün, İyonya Fatihi havalarındaki Vasili, yitirdiği ilk oğlunun özlemiyle  yanan acılı anne, erdemli eş Veronika, Helen ırkının fiziki ve entelektüel simgesi Leon bir tarafta, Yunan Albaylığı ve Azize’nin kocalığı olmak üzere iki şapkalı, iki kimlikli  Cevdet, bitirim oğlu, Türk doktorla nişanlandığı geceyi Leon’un odasında geçiren Yıldız, asi kız Hilal diğer tarafta ve her iki aile aynı konakta…
Önceki yılların  “Kırık Kanatlar”, “Yabancı Damat”, “Elveda Rumeli” gibi dizileriyle Türk milletinin derin bilinçaltını, milli şuurunu,  ortak  yön duygusunu köreltmeye yönelik kültürel radyasyonun son numunesinin -şimdilik-  özetini burada keselim ve artık sorulara geçelim :
-Milli Mücadeleye örtülü katkı için illa Yunan üniforması mı giymek gerekiyor ?
-Dizinin en kötü karakteri olarak niçin Albay rütbeli bir Türk subayı seçilmiştir? Tevfik, Türk üniforması içinde niçin hep Türk askerini, Türk subayını katletmektedir? Namusu dairesinde  (!) gazinolarda sahneye çıkan Eftelya’ ya niçin askıntı  olmaktadır? Albay Tevfik’in şahsında Türk üniformasına hangi niyetle yuh çektirilmektedir?
-Gizli Kuvvacı (!) Cevdet’in kızı niçin işgal komutanının oğlunun kucağına oturtulmaktadır!
-Dizide antik dönem tanrıçaları gibi tasvir edilen Veronika’nın trajedisi ile Leon’un Türk kızına tutkulu aşkı üzerinden oluşturulacak algı ile ; “ Bırakalım bu 12 mil ve Kıbrıs takıntısını. Yeter ki Türk kızı ile Yunan genci vuslata ersin” algısı mı oluşturulmak istenmektedir?  
- İzmir’in işgalinin ilk günü Kordon’a ayak basar basmaz başlayan Türk katliamı tarihsel bir gerçeklik iken, bu acımasız kıyım Vicdani Retçi Yunan neferi Andreas üzerinden aklanmak mı istenmektedir?
-Türk kızları, kendi haneleri dururken niçin Marika’ların mekanında görücüye çıkarılmaktadır?
-İşgal İzmir’inde bile olsa Yunan subayına, Müslüman Türk kızının nişanlısı Başhekim Mustafa Sami’ye ve ağabeyi Ali Kemal’e; “Bu nisan olmayazak! ” postası niçin attırılmaktadır?
- İzmir’de ve Anadolu içlerine ilerleyişlerinde, Mustafa Kemal’in; “ Katiller sürüsü “ olarak tanımladığı  Yunan Ordusunun yaptığı tecavüzler ve uyguladığı vahşet, Yıldız’ın Leon’a, Eleni’nin Ali Kemal’e aşkı ile niçin perdelenmek ve dengelenmek istenmektedir?
-Dizide esas olan karmaşık bir aşk hikayesi ise mekan ve dönem niçin 1919 İzmir’i olarak seçilmiştir?
-İzmir’in işgalini ‘Kara Gün’ olarak tanımlayan Türk algısını, Leon - Yıldız aşkı üzerinden  ‘Sevginin Miladı’  değiştirmek mi amaçlanmıştır?
Toplum mühendisliğinin son derece etkili bir örneği olarak gündeme getirdiğimiz algı dizisiyle ilgili kuşkusuz daha çok şeyler söyleyebilir, soruları daha da uzatabiliriz. Dizinin sonraki bölümlerinde neler yaşanacağı, kimin elinin kimin cebinde olacağı,  suyun iki yakasından aşıkla maşukun ilerleyecek muhabbetini dengelemek için hangi tatlandırıcıların kullanılacağını bir yana bırakıp işin esasına dönerek dizinin senaristine, yapımcısına, Kanal D’ nin sahiplerine müştereken ve müteselsilen soralım:
SİZİN VATANINIZ NERESİ ?