Ulucanlar'daki karanlık süreç aydınlanıyor. Dönemin cezaevi müdürü 12 Eylül idamlarını anlattı:

CELLATLAR AYNI

♦ Mustafa Pehlivanoğlu ve Necdet Adalı'nın idam kararları Resmi Gazete'de gizlice yayımlandı

♦ Deniz Gezmiş'i idam eden kişiyi getirdiler. Devlet Mustafa ve Necdet'i asmaları için 15 bin lira ödedi.

♦ Mustafa ‘Amentü-’ yü okurken ‘şaşırıyorum’ dedi. Ben okudum tekrar etti. ‘Masumum’ dedi, Necdet slogan attı.

♦ Cezaevini tanklarla sardılar. İdamları gardiyanlara bile söylemedim. Erdal Eren'in yaşı küçüktü. Adli tabip konuştu. 12 Eylül ve 28 Şubat gibi kritik dönemlerin bilinmeyen hikâyeleri Ulucanlar Cezaevi’nde saklı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra asılan Mustafa Pehlivanoğlu, Necdet Adalı ve Erdal Eren’in idamları da Ulucanlar Cezaevi'nde gerçekleştirildi. İdamlarda bulunan dönemin Ulucanlar Cezaevi Müdürü Vehbi Camgöz yaşadıklarını anlattı.

Bugün'ün haberine göre, Camgöz, “12 Eylül’de idam edilen Necdet Adalı, Ulucanlar'da yatıyordu ama sıkıyönetim ilan edilince Mamak Cezaevi’ne alınmıştı. 12 Eylül olduğunda askerler idamları benim olduğum cezaevinde gerçekleştirdi. Erdal Eren, Mustafa Pehlivanoğlu ve Necdet Adalı’nın idamlarında bizzat bulundum” dedi.

RESMİ GAZETE’NİN DAĞITIMINI DURDURDULAR

8 Ekim 1980’de Necdet Adalı’yla Mustafa Pehlivanoğlu’nu aynı gece astıklarını anlatan Camgöz, “Kenan Evren paşanın denge politikasıydı, bir sağdan bir de soldan. Saat on gibi Köşk’ten telefon geldi: Mükerrer Resmi gazete çıktı ama dağıtımını durdurduk. Bu gazetelerde idam kararları var, onaylandı. Tedbirlerinizi alın bu gece idam yapılacak. Bizim gibi Ankara başsavcısını da arayıp haber vermişler Köşk'ten. Ondan sonra biz hazırlıklarımızı yaptık. darağacı ve urganı hazırladık” ifadelerini kullandı.

DENİZ GEZMİŞ’İ ASAN KİŞİYİ ÇAĞIRDILAR

Türkiye’de cellat kadrosu olmadığı için ipi çekecek adam aradıklarını söyleyen Camgöz, şöyle devam etti: “Osmanlı’da cellat diye bir kadro vardı. Türkiye’de bu yok. Belli bir ücret karşılığı bu işi yapabilecek bir kişiyi Emniyet buluyor. Daha önce Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asan adamı Emniyet buldu getirdi. Adı Hüseyin’di bu kişinin.Mustafa ve Necdet’i asması için devlet 15 bin lira para ödedi. O zaman memur maaşı 10 bin lira civarındaydı. Hüseyin ipi boğazına geçirip sandalyeyi çekiyordu.”

TANKLAR CEZAEVİNİ SARDI

İdam gerçekleşirken 24 yaşında olduğunu anlatan dönemin Ulucanlar Cezaevi Müdürü, “İdam sırasında cezaevinin etrafına komando bölüğü geldi. Etrafını tanklarla sardılar. İdamdan mahkûmların haberi yoktu. Gizli tutuluyordu. Gardiyanlara bile söylemedim. ‘Cezaevinde arama yapacağız’ diye çağırdım gece. O an büyük olaylar olabilirdi ve cezaevi ahşaptı. Yakılırsa çok insan ölebilirdi” ifadelerini kullandı.

BİR HAFTA NE YEDİM NE DE UYUDUM

Camgöz, idamların kendini nasıl etkilediğini şöyle dile getirdi: “Hayatımda ilk defa böyle dehşet bir manzara ile karşılaşmak zorunda kaldım.Önceden idamın bu kadar zor olduğunu düşünmüyordum. Çocuklar benden iki yaş küçüktüler. İdamdan sonra bir hafta ne yemek yiyebildim ne de uyku uyuyabildim. Sürekli kâbuslar görüyorsun. Kolay bir şey değildi. Canlı insan geliyor ve 15 ila 17 dakika arasında çırpınıyor. Ardından boyunlarından asıldıkları için boyları kısa sürede uzamaya başlıyor. Dilleri dışarı çıkıyordu. O olaydan sonra fanatik bir idam karşıtı oldum.”

BAŞSAVCI DENİZ’LERİN İDAMINDA BULUNMUŞTU

İdam sırasında aralarında en rahat olan kişinin adli tabip uzmanı Doç. Dr. Özer Kendi olduğunu belirten Camgöz, şöyle devam etti: “Sürekli otopsi yaptığı için daha rahattı. İdamdaki diğer görevli Ankara Başsavcısı Mehmet Elverenli daha önce Talat Aydemir, Fethi Gürcan ve Deniz Gezmiş’lerin idamında bulunmuştu. Mustafa ve Necdet idam edildikten sonra Erdal Eren’i getirdi asker.Yaşı küçük olduğu yönünde bir iddia vardı. Ben bunu bilemem çünkü bu adli tıplık bir meseledir. İdam öncesi adli tabip Doçenti Özer Kendi, Erdal Eren’le biraz konuştu. Üç idamda da mahkemenin hâkimi Ali Fahir Kayacan, Cumhuriyet Savcısı Hasan Özkaya ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Elverenli vardı. Bir sistem ya adil olur ya zalim. Erdal Eren’in asılmasına ilişkin askeri Yargıtay’daki bir görevlinin o olaydan sonra istifa ettiğini duyduk. Şerh koymuştu o. Ama onun yerine başkası geldi o idam kararınıverdi. Bu bir şeyi düzeltmedi. Bu bir sistemdir. Sen yapmam diyorsan yapanı bulup getiriyorlardı."

“Mustafa’ya Amentü’yü okudum”

O gece askerlerin zırhlı araçlarla Mustafa ve Necdet’i Ulucanlar Cezaevi’ne getirdiklerini ve idam hükümlerinin yüzlerine okunduğunu belirten Camgöz, odasında yaşananları şöyle anlattı: “Mustafa ve Necdet’i benim odama aldık. Kimliklerini kontrol ettik. Yaftaları ve hüküm özleri yüzlerine okundu. İdam kararını belirten kanun anlatıldı. Mustafa’ya ve Necdet’e dini telkin isteyip istemedikleri soruldu. Necdet Adalı ben öyle saçma şeylere inanmam dedi. Mustafa Pehlivanoğlu dini telkini kabul etti. Ailelerine mektup yazdılar. Mustafa'nın yazdığı mektup Başbakan'ın grup toplantısında okuduğu mektuptu. Odada 8 kişiydik. Resmi konuşmak zorundasın orada. Adli tabip onlarla ruhi dengesi ve sağlığı yerinde mi diye konuştu. Mustafa Pehlivanoğlu bana ‘Ağabey darağacına giderken son dua olarak Amentü’yü okuyacağım ama şaşırıyorum’ dedi. Kendisini kenara çektim ve ben Amentü’yü okudum o da tekrar etti. İmama da ‘Mustafa namaz kılamayacak sen nafileye niyetlen de sesli olarak oku o da öyle namaz kılsın’ dedim. Mustafa o an öyle iki rekat namazını kıldı. Mustafa arkasından ‘Ben İslam’a ve davama hizmet ettiğim için buradayım. Kimseyi öldürmedim ve masumum. Bu ileride anlaşılacak’ dedi, kelimeyi şahadetle gitti. Necdet Adalı’nın son sözleri de slogan oldu. Necdet de ‘Yaşasın halkların özgürlüğü’ gibi sloganlar söyleyerek öldü. Ailelerine müsaade edilmedi. Avukatları idamlarında bulundu.”

PARASINI KAPTIRAN GENERALLER ULUCAN’A AKIN ETTİ

12 Eylül’ün ardından Bankerlerin tutuklanarak Ulucanlar'a getirilmesi üzerine cezaevinin alacaklı akınına uğradığını anlatan Camgöz, “12 Eylül’de bankerler de bizim orada kalıyordu. Generallerin paraları bankerlerde kalmış. Paşalar bankerlere paralarını kaptırmışlardı. Sürekli Ulucanlara geliyorlardı bunun için. Bana şu bankerlerle konuş da paramı kurtar diye gelen çok kamu görevlisi oldu. Ben sizin paranızı nasıl alayım diye geri gönderiyordum onları. Çok meşhur insanlar vardı paralarını kaptırıp bana gelen" dedi.

ECEVİT’E ÖZEL ODA AYARLADIM

Tuncay Mataracı, Hilmi İşgüzar, Şerafettin Elçi, Nurettin Yıldız, Ahmet Türk ve 20 milletvekili, Celal Paydaş, Hasan Mezarcı ve Bülent Ecevit gibi çok sayıda kişinin yolunun Ulucanlardan geçtiğini söyleyen Camgöz, şunları kaydetti: “Hepsi Ulucanlarda yattı. Bülent Ecevit’de buraya yolu düşünlerden biriydi. Ben o sırada askere gitmiştim ama Mamak Muharebe Okulu’ndaydım. Hafta sonları Ulucanlar’a gidip geliyordum. Ecevit ülkeye hizmet etmiş birisiydi ve nezaket sahibi bir adamdı. Onun özel bir odada kalmasını rica ettim. Süleyman Demirel geçenlerde vefat eden yeğeni Yahya Murat Demirel’i ziyarete gelirdi. Muhsin Yazıcıoğlu da Ulucanlarda 60 kişilik koğuş olan 2. koğuşta yatmıştı.”

MEZARCI, DUVARINA SİBEL CAN’IN RESMİNİ ASMIŞTI

28 Şubat’tan önce yine Ulucanlar Cezaevi’ne yolu düştüğünü belirten Camgöz, tanıklığını şöyle anlattı: “Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız geldi. Nurettin Şirin, Hüsnü Aktaş hoca, HasanMezarcı, Müslüm Gündüz de burada yattı. Aralarında en ilginç olan Hasan Mezarcı’ydı. Çok işkence yapmışlar. Mezarcı Metris’te yatarken İBDA-C üyeleri sen TC’nin vekilisin diye yapmadıklarını bırakmamış, tuvalet temizletmişler. Ankara’ya getirildi ve DEP’li vekillerin olduğu koğuşta kalmak istedi. Onlar da istemiyorlardı. Ben de onu müşahede merkezinde güzel bir odaya yerleştirdim. Dengesini iyice kaybetmişti. Bir gün odasının duvarına Sibel Can’ın fotoğrafını yapıştırmış. Hapishanede, ‘Yengeniz olur, laf diyenin kellesini alırım’ diye bağırıyordu.”

Bugün Gazetesi