Son günlerde yaşanan olağanüstü gelişmeler üzerine, süreci başından beri dikkatle takip eden İstanbul Barosu Yönetim Kurulu; 18.07.2016 günü 11:00’da olağanüstü toplanarak aşağıda hususları kamuoyuna aktarmayı gerekli görmüştür:

Öncelikle bu vahim kalkışma sırasında şehit olan, yaşamını yitiren askerlerimiz, güvenlik güçlerimiz ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara şifa dilemekte, duyduğumuz derin üzüntüyü dile getirmekteyiz.

16 Temmuz 2016 saat 01:21'de İstanbul Barosu resmi sitesinde yapılan açıklamada, demokrasiye, parlamenter sisteme, anayasal rejime bağlılık vurgulanarak her türlü darbe ve darbe girişimine açıkça karşı çıkılmış, egemenliğin kayıtsız-şartsız millete ait olduğu, tüm sorunların çözümünün meşru zeminde siyasi mücadeleden geçtiği vurgulanmıştır.

Ülkemiz; demokrasiye ve anayasal düzene yönelik büyük bir badire atlatmıştır. Devletimiz ve ülkemiz içeride ve dışarıda bölücü-yıkıcı bir terör tehdidi, emperyalist bir saldırı ve kuşatma altındayken gerçekleşen bu kalkışma, olayın vahametini artırmaktadır

Bununla birlikte yaşanan bu vahim süreç ve yarattığı etkiler, bu tür demokrasi dışı kalkışmaların karşısında olmak, ülkemizin geleceği adına bizleri bazı kaygı ve saptamalarımızı dile getirmekten, bazı dersler çıkartmaktan, bir hukuk kurumu olarak gerekli uyarıları yapmaktan alıkoymamalıdır:

Bu kapsamda:

1) Öncelikle beklentimiz ve umudumuz bu vahim kalkışmanın; daha otoriter, baskıcı bir yönetim ve bu yönde uygulamalara yol açmaması, bazı siyasi amaçların gerçekleştirilmesine bahane yapılmaması, geçmişte olduğu gibi tüm siyasi muhalifleri içeren bir “sürek avına” dönüşmemesidir. Bu tür kalkışmaların panzehiri, tüm devlet yetkilerinin anayasaya uygun kullanılması, hukuka bağlı kalınması, eksiksiz bir demokrasi ve onun ayrılmaz parçası olan hukuk devletinin hayata geçirilmesidir

2) Bu çerçevede talep ve beklentimiz, süreç boyunca birçok kişi tarafından dile getirilen "demokrasiye bağlılık" vurgusunun soyut bir ifade ve slogan düzeyinde kalmaması, tüm işlem ve soruşturmaların hukuk devleti kuralları içerisinde, vazgeçilmez bir hak olan savunma hakkı ve onun gereklerine uyularak gerçekleştirilmesidir.  

3) Demokratik sisteme ve anayasal düzene karşı bu vahim kalkışma, kararlılıkla, ancak kin ve intikam duygularından uzak, hukuk dışı hiç bir işlem ve uygulamaya dönüşmeksizin, başkaca siyasi veya kişisel amaçlar içermeksizin, sadece suç faillerini içerecek şekilde tamamen hukuki bir zemin ve meşruiyet içinde soruşturulmalı ve kovuşturulmalıdır. Fiil sorumluluğu ile suçta ve cezada şahsilik ilkesi, savunma hakkı asla göz ardı edilmemelidir.

4)  Fiil ve isnatlar ne denli ağır olursa olsun, vazgeçilmez ve kutsal bir hak olan savunma hakkına mutlak bir biçimde saygı gösterilmeli, uyulmalı ve bu hak kısıtlanmamalıdır. Bu çerçevede, savunma hakkının vazgeçilmez unsuru olan avukatın savunma görevini yapması sağlanmalı, buna engel olacak uygulamalar yapılmamalıdır. Özellikle ister seçilmiş, ister atanmış olsun avukatın, hukukun ve kanunun amir hükmü olarak şüpheli müvekkilleriyle görüşmesine engel veya kısıtlama getirilmesi kabul edilemez. Bu hususta Baromuzca yetkililerle başından itibaren temas kurulup bu hususlar hatırlatıldığı gibi, süreç yakından takip edilmektedir ve edilecektir. Savunma hakkını kısıtlayacak hiçbir uygulama kabul edilemez. Bunun takipçisi olunacaktır.

5) Bir kısmı basına ve sosyal medyaya da yansıyan, gözaltındaki şüphelilere işkence ve kötü muamele hiçbir şartta kabul edilemez. Bu hususta yetkilileri uyarmakta, bu tür uygulamalardan kaçınmaya ve yapanlara karşı gerekli hukuki takibatta bulunmaya davet etmekteyiz. Bu tür uygulamalar, soruşturma ve kovuşturmaların meşruiyetini, hukukiliğini,  kamu vicdanındaki etkisini de zedeleyecektir. Demokrasiye bağlılık, öncelikle hukuka, insan haklarına, usul kurallarına, savunma hakkına uymayı gerektirmektedir.

6) Bu vahim kalkışmaya bağlı olarak gündeme gelen "idam" talep ve tartışmalarının olayın vahametine karşı duyulan haklı tepki ve infiale bağlı olduğuna inanmak istemekteyiz. Türkiye, çağdaş ve medeni bir hukuk devleti olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ve 13 no'lu protokollerini imzalamak suretiyle insanlık dışı bu "ceza" yı mevzuatından çıkarmıştır. Hukuk devleti, ne denli ağır olursa olsun suç karşısında kin ve intikam duyguları taşımaksızın, hukukun öngördüğü kurallar içerisinde soğukkanlılıkla hareket eden ve fiile bu usuller içerisinde, savunma ve adil yargılanma hakkına saygı göstererek hak ettiği cezayı veren devlettir. Ceza Hukukunun en temel ilkelerinden olan geçmişe uygulama yasağı bir yana, bu vahim kalkışmaya karşı uygulanabilecek olan TCK 309, 311 ve 312.maddeler en ağır cezayı ifade eden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörmektedir. Bu nedenle çağdaş hukuk sistemlerinde idam cezasının yeri olmadığı gibi, buna gerek de bulunmamaktadır.  

7) Tatbikat bahanesi veya başka bir yöntemle kandırılan, yanlış bilgilendirilip yönlendirilen 20'li yaşlardaki gençlerin; kalkışmanın içinde yer alan, planlayan, komuta edenlerle aynı kefeye konulmaması daha doğru olacaktır.

Aynı şekilde Ordu içindeki belirli, küçük bir “gurup" tarafından girişilen ve fakat komuta kademesi ile ezici bir çoğunluğunca reddedilip karşı konulan bu kalkışma; Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal kimliğine maledilmemeli, onun itibarsızlaştırılmasının, yıpratılmasının fırsat ve aracı olarak görülmemeli, askere ve orduya karşı olumsuz bir iklim yaratılmasından kesinlikle kaçınılmalıdır.

Yaşadığımız coğrafyada güçlü bir ordunun hepimizin güvencesi olduğu unutulmamalıdır.

8) İşlenen fiilin hukukta, kanunda karşılığı bellidir ve takibini ancak adli makamlar yapabilir. Buna karşın, başta Boğaz Köprüsü olmak üzere bazı yerlerde etkisiz hale getirilmiş, mukavemet imkânı olmayan erlerin, bazı kişilerce kemer ve sopalarla dövülmesinin, linç girişimlerinin görüntüleri kamuoyuna yansımıştır.

Kamu vicdanını yaralayan, haklı bir infiale yol açan, çağdaş hukuk devletinde yeri olmayan, linç “kültürünü” ifade eden bu tür eylemler suç oluşturmakta ve ülkemize yakışmamaktadır.  Gerçekten hukuk devletinde, fail ve şüphelilerin de can güvenliği ve vücut bütünlüğü devletin sorumluluğu ve koruması altındadır. Bu nedenle hukuk devleti ve hukuk güvenliğinin gereği olarak, bu fiilleri gerçekleştirenler hakkında gerekli soruşturma yapılmalı ve failleri cezalandırılmalıdır.

9) Çağdaş hukuk devletinde düzen ve asayişin sağlanması, suçun önlenmesi ve takibi yetkili kurum ve kurallar aracılığı ile gerçekleşmektedir. Bu çerçevede önlenen bu vahim girişimden sonra kamu düzeninin yeniden sağlanması devletin meşru kurumların sorumluluğundadır. Durum kontrol altına alınmışken kalabalıkların sokağa yönlendirilmesi, bunun onaylanıp özendirilmesi, devletin güvenlik güçleri ve kurumları varken düzen ve asayişin sağlanması açısından kitlelerin "milis" gücü gibi görülüp kullanılması, eli palalı, sopalı, silahlı kişilerin sokaklarda gezinmesi, yer yer tacizlerin görülmesi, kişilerde böyle bir "hak" ve "yetki" algısının oluşturulması son derece tehlikelidir. Bu şekildeki uygulamalar, toplumu tedirgin edip kamu barışını bozabilecek bir hal aldığı gibi,  önceden kestirilemeyecek sonuçlara yol açabilecektir.

10)      Bu vahim kalkışma; kişisel ve siyasi bazı amaçlar için bir "fırsat" ve “vesile” olarak görülmemeli ve değerlendirilmemeli, kimse bundan kendisine siyasi bir “rant” elde etmeye çalışmamalıdır.

11) Ülkemiz emperyalist bir saldırı ve kuşatma, buna bağlı bir bölünme tehdidi altındadır, dolayısıyla asıl tehlike geçmiş değildir. Buna karşı yapılması gereken öncelikle içte birliği sağlamak, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı, baskıcı, buyurgan söylem ve eylemlere son vermek, ulus olma bilinciyle ve milli şuur ile hareket etmek, aklı ve bilimi, laik hukuk sistemini, Cumhuriyetin kuruluş değerlerini ve ilkelerini, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletini rehber edinmek, her türlü ayrıştırma gayreti ve provokasyona karşı uyanık ve birlik olmaktır.

İstanbul Barosu olarak, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyet değerlerine, demokrasiye, milli egemenliğe dayalı parlamenter sisteme, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile belirlenen Anayasal sisteme, laik-demokratik Cumhuriyete bağlılığımızı sonuna kadar sürdüreceğiz.

Aynı şekilde her türlü darbe ve darbe girişimine karşı durarak, meşru-Anayasal sistem içerisinde hukukun üstünlüğü, insan haklarına dayalı hukuk devleti, hak ve özgürlük mücadelesini kararlılıkla sürdürecek; otoriter, totaliter, çağdışı bir anlayışın ülkemize egemen olmasına izin vermeyeceğiz.

Türk Milleti de buna izin vermeyecektir.

ÇARE TÜM KURUM VE KURALLARIYLA HUKUK VE DEMOKRASİDİR.

EGEMENLİK, KAYITSIZ-ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

                        İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI