Akçakale, Suriye sınırında yer alıyor ve uzun zamandır Suriye'den atılan mermi ve toplara hedef oluyor. Türk jetinin düşürülmesinden sonra angajman kurallarının değiştiği duyurulmuş ve güvenlik sağlamak amacıyla silahlı kuvvetlerin çeşitli unsurları Suriye sınırına sevk edilmişti. Suriye'den atılan top mermisinin Türkiye'ye düşmesi ve akabinde Türkiye'nin top ateşinde bulunması uluslararası hukuku ilgilendiren konuları gündeme getirmiştir.

Uluslararası hukuk açısından bakıldığında ilk önce ifade edilmektedir ki Türkiye'ye düşen bombalar Suriye devletinin "devlet sorumluluğu"nu gerektirmektedir. Nitekim, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ihlal edilmiş, egemenlik alanında bulunan kişi ve mülke zarar söz konusu olmuştur. Uluslararası hukuka aykırı eylemlerin devletin sorumluluğunu gerektirdiği kuralı uluslararası hukukun yerleşmiş bir kuralıdır. Buna göre kasıtlı olup olmamasına bakılmaksızın Türkiye'ye atılan bombalar Suriye'nin sorumluluğundadır. Burada önemli olan hukuka aykırı eylemin gerçekleşmiş olmasıdır. Kasıt unsurunun olup olmadığının önemi yoktur. Yapılan eylemin uluslararası hukuka aykırı bir eylem olması yeterlidir. Uluslararası hukuka aykırı eylemden kastedilen şey başka bir devletin haklarını ya da tüm uluslararası camianın haklarını ihlal eden bir eylemdir. Burada sonuç çok önemli değildir. Eylem sonucu herhangi bir zarar oluşmamış olsaydı bile Suriye sorumluluktan kurtulamazdı.

Sorumlulukla ilgili başka bir husus da hukuka aykırı eylemin herhangi bir şekilde Suriye devletine atfedilebilmesidir. Bombaları kimin attığının da bir önemi bulunmamaktadır. Olağan şartlar altında devlet güçlerinin eylemi o devlete atfedilir. Diğer bir deyişle rejime bağlı resmi güçlerin eylemi Suriye devletinin eylemi olarak kabul edilir ve bu devletin sorumluluğunu gerektirir. Nitekim, başbakanlık açıklamasında atılan topun Suriye rejim güçlerince atıldığı belirtilmektedir. Doğrudan devlet üniforması altında faaliyet göstermeyen ancak devlete destek olan milislerin eylemleri de devlete atfedilir ve onun sorumluluğunu gerektirir. Hatta bir ülkede rejime karşı savaşan güçlerin eylemleri de o devletin sorumluluğu dâhilinde değerlendirilir. Suriye devleti muhaliflerin eylemlerinden de sorumludur. Muhaliflerin iktidara gelmesi halinde bu sorumluluk devam eder. Her halükarda egemen devlet olarak Suriye sorumlu durumdadır. Bu devlet yetkililerinin çıkıp bu sorumluluğu kabul ederek özür ve tazminat yollarıyla sorumluluğun gereğini yerine getirmeleri gerekmektedir. Türkiye acilen bu yönde bir çağrıyı Suriye'ye yapmalı ve uluslararası camiaya konuyu duyurmalıdır. Dışişleri'nin faaliyetlerinden Türkiye'nin bu yönde çaba sarf ettiği anlaşılmaktadır. Uluslararası hukuku ilgilendiren başka çok önemli bir konu kuvvet kullanma hukukudur. Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşması madde 2(4) ile kuvvet kullanılmasını yasaklamaktadır. Bu maddeye göre bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı kuvvet kullanmak yasaktır. Sadece kuvvet kullanmak değil kuvvet kullanma tehdidinde bulunmak bile yasaklanmıştır. Maddenin kapsamının geniş olduğunu hatırlatmakta fayda var. Neredeyse her türlü kuvvet kullanma eylemi bu kapsamda değerlendirilebilmektedir.

KUVVET KULLANMANIN İKİ İSTİSNASI

BM sisteminde kuvvet kullanmanın iki istisnası mevcuttur. Bunlardan birincisi Güvenlik Konseyi'nin yetki vermesidir ve uluslararası barış ve güvenliğin tehlikeye düşmesi veya yitirilmesi halinde bu yetki verilebilir. Bunun ortaya çıktığını da yine Güvenlik Konseyi tespit eder. 1950 yılında Kore'de ve 1991 yılında Irak'ta bu bağlamda kuvvet kullanılmıştır. Suriye'deki iç savaşın bölgesel yansımaları olduğu ve bölgede barış ve güvenliği tehlikeye düşürdüğü ileri sürülebilir ancak Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesi Çin ve Rusya'nın veto yetkisi nedeniyle şu ana kadar Suriye ile ilgili olarak kuvvet kullanımını içerecek herhangi bir karar alınamamıştır. Güvenlik Konseyi'nin yetki vermesi dışında kuvvet kullanma yasağının bir diğer istisnası meşru müdafaa hakkının kullanılmasıdır. Meşru müdafaa, BM Anlaşması'nın 51. maddesi tarafından düzenlenmiştir ve silahlı saldırı halinde meşru müdafaa amacıyla kuvvet kullanılabilir. Saldırıya hedef olan devlet tek başına veya müttefikleriyle birlikte meşru müdafaa amacıyla kuvvet kullanabilir. Bu durumun Güvenlik Konseyi'ne bildirilmesi ve Güvenlik Konseyi gereken önlemleri alana kadar kuvvet kullanılabileceği bu madde tarafından ortaya konulmuştur. BM sisteminin, bu iki yol dışında kuvvet kullanımını yasakladığı ifade edilebilir.