Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Komisyonu İstanbul ’da geçen hafta sonu bir sempozyum düzenledi. Sempozyum kapsamında yapılan oturumlarda avukat ve akademisyenler hukuk sistemine yönelik sunum yaptı. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü verilerinden yararlanarak ifade özgürlüğü üzerine çarpıcı tespitlerde bulundu. Karan’ın yaptığı tespitlere göre, Türkiye’de 2012 yılında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan 14 bin 221 dava açıldı. Bu davaların 1879’unda mahkûmiyet, 5067’sinde ise beraat kararı verildi. Aynı kanun kapsamında 2010 yılında 7490, 2011’de ise 8162 dava açıldı. 2013 yılı verileri daha açıklanmazken, Karan, Gezi eylemleri nedeniyle dava sayısının yüksek olacağını dile getirdi.

 

‘Çocuk için travmatik durum’

Karan’ın Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü verilerinden derlediği istatistiklerden biri de suça sürüklenen çocuklara dair. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten 2012 yılında 12-15 yaş arasındaki çocuklara 1176, 15-18 yaş arasındaki çocuklara ise 1426 dava açıldı. Bu sayının kendisi için de şaşırtıcı olduğunu söyleyen Karan şunları dile getirdi: “Sebebi ne olursa olsun çocuklar ceza adalet sistemiyle yüzleşiyor. Belki de çoğu beraat ediyor ancak her çocuk için bu durum travmatiktir. Suç olarak vasıflandırıldığı noktada çocuk hakkında adli sicil kaydı tutuluyor. Çocuk bir savcı ile muhatap oluyor. Yargılama tehdidi var. Sayı çok fazla.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlardan da örnekler veren Karan, Radikal’e şunları anlattı: “Örneğin, 2911 saylı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiği gerekçesiyle, AİHM, İspanya aleyhine bugüne kadar hiç mahkûmiyet vermedi. İspanya’nın ifade özgürlüğü ile ilgili ise sadece 4 mahkûmiyeti var. AİHM, 1959-2013 arasında ifade özgürlüğü konusunda toplam 544 mahkûmiyet kararı verdi. Bu kararların 244’ü Türkiye hakkında. Örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne ilişkin AİHM’nin verdiği 161 kararın 61’i yine Türkiye’ye yönelik. AİHM’nin ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili iş yükünün çoğunu Türkiye oluşturuyor.”

Açılan davaların çoğunun anayasaya aykırılık içerdiğini dile getiren Karan şu değerlendirmede bulundu: “Bir kişiye 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiği gerekçesiyle dava açılması büyük bir sorun. Çünkü bu davalar anayasaya aykırılıklar içeriyor. Davalar yıllarca sürüyor. Bu davaların sayı olarak artması müsamahanın azalması anlamına geliyor olabilir. Bu rakamlar tek başına bunu söylemek çin belki yetersiz. Bu sadece bir izlenim. Ancak devletin Taksim’deki basın açıklamasına engel olması ya da Galatasaray ’dan Taksim’e yürüyüşe engel olması anayasaya ve AİHS’ye aykırı. İnsanların toplanma ve basın açıklaması yapma hakkı var. Devletin görevi buna engel olmak değil, bu hakkın kullanımını kolaylaştırmaktır.”

 

Anayasada serbest, kanunda yasak

Polis Vazifesi ve Salahiyet Kanunu’nun da sorunlar taşıdığını anlatan Karan, “TOMA’lar adeta savaşlarda kullanılması gereken birer araç. Barışçıl bir şekilde gösteri yapan kişilere biber gazı bombaları atmak da orantılı güç değil. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkanların basın açıklamasını Gezi’de yapması kadar doğal bir şey yok. Ancak kanun ‘Parklarda, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak yasaktır’ diyor. Anayasada ise mekâna dair bir kısıtlama yok” diye konuştu.
Radikal-SERKAN OCAK