Dün öğle yemeği için Ankara’ya gittim. Nasıl gitmeyeyim, normal şartlarda Beşiktaş Adliyesi’nde bir savcı çağırdığında tıpış tıpış adliyeye giderken beni tam 726 savcı ve hâkim adayı defalarca çağırdı, gel de gitme! İlk bir-iki çağrıyı ‘zaman yok’ diye savuştursam da baktım her seferinde samimi çağrı metinleri daha içten ve uzun yazılıyor, çaresiz atladım bir uçağa, geldim (sıkıcı) Ankara’ya.
Türkiye Adalet Akademisi, AK Parti iktidarında, Cemil Çiçek döneminde, 2006’da açılmış. 800 öğrencisi var. Akademi Ankara sırtlarında, övünerek gezdirdikleri güzel bir tesiste hayat bulmuş. Hukuk fakültesinden sonra (şu günlerde bu sınavı da tartışmaya açılmış olsa da) ÖSYM’nin düzenlediği bir sınav ile giriliyor. Askerler, polisler nasıl akademiye gidiyorsa AK Parti’nin hukuk reformundan sonra hâkim ve savcılar da mesleğe hazırlanmak için 2 yıllık bu akademiye devam ediyorlar. Akademi 4 aylık derslerle başlıyor, ardından adliyelerden cezaevlerine kadar uzanan bir staj dönemi başlıyor. Son 4 ay yine sınıflara dönülüp Anadolu’nun dört bir yanına dağılmadan önce son bir eğitime tabi tutuluyorlar. Oldukça zor bir sınavda ihtiyacın iki katı hâkim ve savcı ayıklanıyor. Ardından hukuk değil, bu sefer kişilik ve karakter ağırlıklı bir mülakata giriyorlar. Eğitim de sınavlar da oldukça zor ve iddialı. 

Hayran bırakan tarz
Akademi öğrencileri ve hocaları ile Çankaya sırtlarındaki akademiyi gezerken sanal bir öğrenci uygulaması yapılan mahkeme salonunda fotoğraf çektiriyoruz. Konser salonları, yatakhaneleri ile devleti devlet yapan en önemli memurların yetiştirilme tarzlarına hayran kalıyorum. Gerçi eksikler var, ama geçmiş ile kıyaslandığında gerçek bir adalet devriminin kalbinde olduğumu görüyorum. Aklıma arkadaşım Nuray Mert ve ebedi muhalefet yazıları geliyor. İçimden bir ses, Nuray’a telefon açıp burayı, Türkiye Adalet Akademisi’ni ziyaret etmesini söylemek ve “Nuray, Türkiye’de iyi şeyler de oluyor, bu kadar karamsar olma” demek geçiyor. 

HSYK’daki koridor devrimi
Sohbet ettiğim hâkim ve savcılara, akademi öğrencilerine “Referandumdan sonra ne değişti” diye soruyorum. Bana daha önceki HSYK’nın önündeki kuyruklardan, hâkim ve savcılara ulaşmak için sekreterlere bile yapılan kulislerden bahsediyorlar. Artık eli boş gidilmeyen mecburi torpil ziyaretleri kalkmış, ulaşılmaz yapı kırılmış, demokratik bir işleyiş hâkim gelmiş durumda. Bırakın torpil ziyaretlerini, HSYK üyelerini, ısrarlı ziyaretçiler bile tenzil-i rütbe ile cezalandırılmaya başlanmış. Artık hâkim ve savcıların HSYK üyelerine dertlerini anlatmak için mail atmaları yetiyor. “Sadece bu bile başlı başına bir devrim” diyorlar. 

Ciddiyet temel kural
HSYK toplantı salonunda adım anons edilip sahneye çıktığımda, karşımda Türkiye’nin en ciddi genç öğrenci grubu oturuyordu. Erkeklerin hepsi istisnasız takım elbise, kadınlar ise koyu renk tayyör giymişti. Salonda ağır bir ‘ciddiyet’ bulutu havada asılı duruyordu. Bir-iki espri girişiminde bulunsam da baktım olacak gibi değil, ben de olanca ciddiyetimle ‘Yeni Medya Düzeni’ üzerine konuşmaya başladım.
Soru-cevap bölümünde medyaya yönelik pek çok eleştiriyi tek başıma göğüslemek zorunda kaldım. Bir ara protokol koltuğunda sonradan HSYK üyesi olduğunu öğreneceğim bir hâkim, konuşmam sırasında dil sürçmesine kurban giden ‘Savcı tutukladı’ tespitimi yüzüme vurup basınımızın ne kadar cahil olduğu konusunda beni rezil etti.
Bir daha HSYK üyesi hâkimler hakkında televizyonda atıp tutmamaya içimden yemin ettim.
Hâkim ve savcılara hakaretten tutuklanmamayı başararak söyleşiyi alkışlarla bitirdik. 

Bilinmeyen dünya
Akademide okuyan bir hâkim ya da savcı adayı 2500 TL civarında para alıyor. Mezun olunca bu ücret 3.500 TL’ye çıkıyor. 6000 TL’ye kadar uzanan maaşlar var.
Bizdeki hâkim ve savcı sayısı 10.000, oysa bizim ile aynı nüfusa sahip Almanya’da bu sayı 50.000, aradaki farkı fazla mesai ile kapatmaya çalışıyorlar.
Sosyal ilişkileri gelişmiş olanlar savcı, masabaşını sevenler hâkim oluyor.
İş yükleri o kadar fazla ki spora gizlice gittiklerini söylüyorlar. “Neden” diye soruyorum, gülerek anlatıyorlar: “Bir arkadaşımız yakalandı, ‘Madem boş zamanın var, al sana 10 dosya daha’ dediler.”
Hâkim ve savcılar da mesleğe başlamadan önce tıpkı kaymakamlar gibi 1 yıl yurtdışında eğitim almak istiyorlar.
Hepsi asık yüzlü. Ciddiyet, asık yüzle özdeşleşmiş. Bunu eleştirince güldüler.
Biz ‘Zekeriye Öz’ün uygulamaları doğru mu yanlış mı?’ tartışmasını yapaduralım, bir savcının böylesine hamleler yapabilmesi akademideki savcı ve hâkimlere müthiş bir özgüven kazandırmış.
Başka iş yapmaları yasak, yerel esnaf ile ortalık yerde içli dışlı bile olmaya çekiniyorlar-mış.
Genç kuşak oldukça kendine güvenli ve donanımlı. 

Dipnot
Bazı önyargılıların Adalet Akademisi ile bir AK Parti icraatını övdüğüm için bana yandaş ya da dönek yaftasını yapıştırmadan önce bütün bunları bana canla başla anlatan hâkimlerden bazılarının YARSAV üyesi olduğunu bilmesini isterim. Evet, bazı güzel şeyler partiler üstü de olabiliyor.



Adalet Akademisi’nde 800 öğrenci, hâkim ya da savcı olmak için eğitim görüyor

Cüneyt Özdemir/Radikal