İSTANBUL - Hatice Şenses Kurukız

Henüz 2 yaşındayken annesinin dikkati sayesinde tip-1 diyabetli olduğu anlaşılan 26 yaşındaki Tuğçe Dede, hastalığıyla mücadelesinde kazandığı başarıyı, farklı yaşamlara da aktarabilmek için diyabet hemşiresi oldu.

Çocukluk çağı diyabeti olarak da bilinen tip-1 diyabetin bulguları annesinin dikkati sayesinde erken dönemde fark edilen Dede'ye, henüz 2 yaşındayken hastalığın tanısı konuldu.

Dede, yaşamı boyunca vereceği mücadeleye bebeklik çağında başlayarak, diyabetin kontrolünü ergenlik dönemine kadar ailesinin de desteğiyle tam olarak sağladı.

Bu dönemde yaşadığı ruhsal karmaşaların çözümünü yine kendisinde bulan Dede, artık bir yaşam tarzı olarak benimsediği diyabetle mücadelesini, başkalarının hayatlarına da dokunabilmek adına meslek haline getirmeye karar verdi.

Yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Tuğçe Dede, iki yıldır diyabet hemşiresi olarak görev yaptığını belirterek, 2 yaşındayken çok susama, terleme, çok yemek tüketimine rağmen kilo kaybetme, ağızda asetona benzeyen koku nedeniyle ailesi tarafından hastaneye götürüldüğünü aktardı.

"Diyabet sadece kitapta okuduklarınızdan ibaret değil"

Dede, "Diyabet çok zor bir hastalık ve sadece kitapta okuduklarınızdan ibaret değil. Kitaplar diyabetliye nasıl yaklaşılacağını anlatmıyor, sadece bir organ ve onun işlevinden bahsediyor. Halbuki diyabette 7 gün 24 saat yaşadığınız bir mesai var." diye konuştu.

İlkokul dönemine kadarki süreci tam hatırlamadığını, enjeksiyon, kan şekeri takibi ve beslenmesi bir oyun haline dönüştürüldüğü için zorluklarını da hissetmediğini vurgulayan Dede, şöyle devam etti:

"Bu dönem bütün ailenin de diyabetli gibi yaşadığı bir dönem. Bir ablam var, o dönemde benden daha çok zorlanmış olsa gerek. Evde hamur işi pişmiyor, bütün aile kısıtlanıyor. Bütün ailenin hasta olduğunu ve geçmeyecek bir hastalık düşünün. Bunun farkına vardığımda 12-13 yaşlarındaydım. O sonsuzluk duygusu beni çok korkuttu. Hayal kırıklığı, umutsuzluk bunların hepsini birlikte getiriyor. Düşünsenize çocuksunuz, yaşıtlarınız çikolata yiyor, onlar spor yapıyorlar ama sizin böyle şeyleriniz yok ve de ekstra sorumluluklarınız var. İnsülin yapmak, kan şekerine bakmak zorundasın ve çocukken şunlar da anlatılıyor, 'Eğer yapmazsan organlarını kaybedersin'. Bir çocuğun bunu hissetmesi, anlaması ve sürekliliğini sağlaması çok zor."

"Diyabet bir hastalık değil yaşam tarzıdır"

Tuğçe Dede, bu kapsamda diyabet camiasının da ciddi çalışmalar yürüttüğünü, bunların başında akran eğitimi ve diyabet kamplarının geldiğini dile getirerek, "Ben çok şükür ki o etkinliklerin içerisinde bulundum ve sağ çıkabildim. Çünkü bir diyabetlinin hasta psikolojisinden çıkması gerekiyor. Tip-1 diyabetliyseniz şunu mutlaka kabul etmeniz gerekiyor; önemli olan bu durumda sürdürülebilir bir rutin sağlamak. Önemli olan bunu farklı bir şey olarak değil de hayatın bir döngüsü olarak kabul etmek." ifadelerini kullandı.

Tuğçe Dede, diyabetli çocukların ailelerine de seslenerek, "Diyabetli çocuk normal bir çocuktur, yalnızca yapması gereken ve zamanı geldiğinde alması gereken bazı sorumlulukları vardır. Bu çok önemli. Rutin kontroller çok önemli. Çok kaygılı ve endişeli olmak aslında çocuğun diyabet yönetimini olumsuz etkiler. Özellikle anne ve babanın sakin kalması gerekiyor. Diyabetli çocuklara da aslında tüm evrenin vermiş olduğu bir mesaj var, bu bir hastalık değil, yaşam tarzıdır. Bilim çok hızlı gelişiyor. Çok fazla seçenek, alternatif var. Kendilerine bakmayı öğrenirlerse hayatlarındaki her şeyi yerine getirebilirler. Diyabet bir engel değil, yalnızca içlerindeki durumla barışmaları gerekiyor. O öfkeye sebep olan düşünceleri vücutlarından göndermeleri gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Kaynak: AA