Usta gazeteci Uğur Dündar'ın Cumhurbaşkanlığı aday gösterdiği Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile yeni adli yılın açılışından hemen sonra bir araya geldik. Açılıştaki konuşmasına aldığı tepkileri SÖZCÜ'ye değerlendiren Feyzioğlu ile gündemi, Anayasa değişikliğini, Ergenekon'dan Balyoz'a son yıllara damgasını vuran davaları ve Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağını konuştuk.

İŞTE O RÖPORTAJ:

-ADLİ YILIN AÇILIŞINDAKİ KONUŞMANIZ, ADETA DEVLETİN ZİRVESİNE BİR DERS GİBİYDİ... AMA YANIT DA AĞIR OLDU...

-Ben orada "Şunu yaptınız, bunu yaptınız" demedim. Bir demokrasi nasıl olmalıdır? Bir hukuk devleti nasıl olmalıdır. Onun evrensel tariflerini verdim. Türkiye'de de bunlar olmadığı için sorumlu kişiler tepki verdiler.

-BAŞBAKAN SİZİN KONUŞMANIZI "HAKARET" OLARAK YORUMLADI...

-Sayın Başbakan'dan Sayın Adalet Bakanı’na kadar çok çeşitli seviyelerde ağır tepki ve ağır eleştirilerin ötesinde ağır saldırılar geldi. Sayın Başbakan; "Gözümüzün içine baka baka bizi eleştirdi, bu bir hakarettir" dedi. Bunu çok kızarak söyledi. Oysa ki; karşınızdaki kişinin gözünün içine baka baka eleştirmek, aslında hakaret değil, samimiyettir. Bu ülkede herkes eşit yurttaştır ve herkes, herkesin yüzüne, gözlerinin içine bakarak konuşma ve eleştirme hakkına sahiptir. Elbette demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerinden iktidarlar haz etmek zorunda değiller. Ama hoşlanmadıkları düşünceleri ifade edenleri yok etmeye niyetlenmek, fevkalade anti-demokratik ve baskıcıdır.

33 DAKİKA SONRA GÖZDAĞI!

-ADALET BAKANI BARO'NUN SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRECEKLERİNİ SÖYLEDİ. BU BİR GÖZDAĞI MIYDI?

-Ben orada "Söylediklerimden hoşlanmak zorunda değilsiniz, ama bunlar bizim düşüncelerimiz ve bu düşüncelerimizin objektif dayanakları var" dedikten 33 dakika sonra; "Senin seçim sistemini değiştireceğiz. Bir daha o koltuğa seçilemeyeceksin" demesi, zaten benim sözlerimi ispatlıyor. Demek ki; ben çıkıp o konuşmada "Türkiye çok güzel... Her yer güllük gülistanlık" deseydim; Sayın Bakan "Senin o koltukta kalman için ne gerekiyorsa, onu yaparım" diyecekti!

-"BENİM HAKİMİM", "BENİM SAVCIM", "BENİM BAŞKANIM" ELEŞTİRİLERİNİZ TANSİYONU YÜKSELTTİ BELKİ DE...

-Aslında baroların seçimleri de, Türkiye Barolar Birliği'nin seçimleri de, Sayın Bakan'ın da mensubu olduğu parlamentonun seçimlerinden bin kat daha demokratiktir. Bizde listelerdeki aday olan herkes tek tek oylanır ve herkesin aldığı oy oranı bellidir. Aslında demokratikleşmeye başlamak istiyorlarsa ilk önce milyonlarca oyun ziyan olmasına yol açan yüzde 10 barajını kaldırsınlar.

- LAİKLİKTEN RAHATSIZ MISINIZ?

-ŞİMDİ ÖNÜMÜZDE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VAR... NELER OLACAK SİZCE?

-Benim bu konudaki düşüncem çok net. O değiştirilemez maddelerin içeriğinden, onu değiştirmek isteyenler neden rahatsız oluyorlar diye soruyorum. Niçin değiştirmek istiyorsun bir anlat. Çünkü o problemin olan nokta aslında Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi. Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinin neresi ile problemleri var.

-TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE YÖNELİK SÖZLERİNİZE TEPKİ İSE BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ'DAN GELDİ...

-Onların beğenmediği denet-denge sistemi. Bizim çok alışık olduğumuz, yüzlerce yıl yönetildiğimiz bir sistem geliyor. Padişahlık. Yani Türk tipi başkanlık dedikleri, aslında bildiğiniz Türk tipi Padişahlık. Hem de meşrutiyet öncesi padişahlık nerdeyse. Savaşı oyun sanıyor.

-TÜRKİYE BUGÜN BİR HUKUK DEVLETİDİR DİYEBİLİR MİYİZ?

-Türkiye şu anda hukuk devleti olma mücadelesi verenlerle, buna karşı direnenlerin karşı karşıya geldiği bir ülke. Anayasamıza göre; evet kağıt üzerinde hukuk devletiyiz. Ama üzgünüm; maalesef bizi yönetenler Türkiye'nin evrensel ölçütlerde bir hukuk devleti olmasını istemiyorlar. Ben kimseye diktatör demiyorum. Ama böyle giderse bu işin sonu hayırlı değil diyorum. Zaten sistem bir günde demokrasiden diktatörlüğe dönüşmüyor. Bu da belli bir süreç alıyor. Tek kişinin yönettiği, ortak akla ulaşılmadan o tek kişinin duygularıyla, onun keyfine göre yön değiştiren bir sistemde hiç kimsenin güvenliği olmaz. Böyle bir sistemde yurttaşların can güvenliği de kalmaz. Çünkü yarın öbür gün hangi devletle köprüleri atacağımız, hangi devletle savaşın eşiğine geleceğimiz bilinmez. Nitekim Suriye meselesindeki tavırları ortada. Bu iktidar herhalde savaşı Nintendo'dan ibaret sayıyor.

-PEKİ POLİS DEVLETİ OLDUĞUMUZU SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?


-Türkiye bir polis devletine dönüşmek üzere. Bunun çok ciddi sinyalleri var. Hatta polis devleti olma yolunda alarmlar zırıl zırıl çalıyor! Türkiye'de farklı düşünen, farklı davranan herkesin sıkıntıda olduğunu ve baskı altında olduğunu görebiliyorsunuz zaten. Gezi olaylarından sonra; komşu komşuyu ihbar etsin, tencere-tava çaldı diye Ayşe teyzeyi karakola şikayet edin, sırdaş polis noktası konsun, isimsiz ihbarlar yağsın filan, işte bu polis devleti. Yani toplumda önde giden bir takım kanaat önderlerinin baskı altına alınmasından, sokağın baskı altına alınması noktasına gelirsek, tipik bir polis devleti olmuşuz demektir.

-UĞUR DÜNDAR; "CUMHURBAŞKANI ADAYIM METİN FEYZİOĞLU'DUR" DEDİ. ADAYLIĞINIZI KOYACAK MISINIZ?


-Hangi yurttaş Mustafa Kemal Atatürk'ün oturduğu o yüce makama adı geçer de onur duymaz. Buna evet demek olmaz. Buna hayır demek de olmaz. Şu anda Türkiye Barolar Birliği Başkanıyım. Bunun dile getirilmesinden ve dile getirildikten sonra da sosyal medya üzerinden belki yüz binlerce destek mesajı yağmasından elbette onur duydum. Bu sorumluk omuzlarıma bir kat daha yük yüklüyor aslında...

-YARGIYA GÜVENDE DE CİDDİ PROBLEMLER VAR...

-Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Casusluk ve KCK davaları Türkiye'nin son yıllarına damgasını vurdu ve Türkiye'yi kutuplaştırdı. Ceza usul kurallarına ve adil yargılama ilkelerine uyulmuş olsaydı hiçbir şekilde gerginlik yaşanmadan bu davalar sonuçlandırılabilirdi...

- GENELKURMAY BAŞKANI'NDAN GAZETECİLERE PEK ÇOK İSİM TERÖRİST OLMAKLA SUÇLANDI VE MAHKUM EDİLDİ...

-KCK davası nasıl ki adil yargılanma hakkı noktasındaki usulsüzlükler sebebiyle toplumda travma yarattıysa, hiç kimse kusura bakmasın Balyoz davası da üzerimizden balyoz gibi geçti, Ergenekon davası da üzerimizden balyoz gibi geçti. Şimdi toplumsal barıştan söz eden birisinin bana şunu açıklaması lazım; terör örgütü ile masaya oturuyorsun, Türk orduları Genelkurmay Başkanını ise Ergenekon davasında o terör örgütünün ikinci adamının gizli tanıklık yaptığı bir davada mahkum ediyorsun.. Toplumsal vicdan var ya o toplumsal vicdan, paramparça oldu. Kanıyor. Bu toplum böyle çatır çatır çatır ortasından dağılıyor. Bunu vicdanların anlaması mümkün değil.

-ANTİ-DEMOKRATİK DENİLEN VE KALDIRILAN ÖZEL GÖREVLİ MAHKEMEDEN ÇIKTI BU KARARLAR...

-Anti-demokratik diye kaldırılan bu özel görevli mahkemelerin ellerindeki işleri bitirinceye kadar yargılamalarına izin vermek, hangi hukuk mantığıyla geçiştirilebilir, hangi mantıkla izah edilebilir? Ben örneğini de verdim; bir ilacın öldürücü olduğunu tespit ediyorsunuz, yasaklıyorsunuz. Ama eczanelerdeki stoklar bitene kadar satılsın diyorsunuz. Aynı durumdur bu. Böyle bir saçmalık olur mu? Anti- demokratik diye kapattığınız mahkemelerin ellerindeki işleri bitirene kadar, o anti-demokratik uygulamaları yapmalarına nasıl izin veriyorsunuz? Demek ki bir pazarlık var. İşte o pazarlığınız bizim vicdanımızı kanatıyor.


Sözcü