Ekonomi yönetiminin “gaz-fren” tartışması tam gaz devam ediyor. Merkez Bankası’nın aldığı tedbirleri eleştiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “El freni çekilerek Türkiye’nin bir yere gidemeyeceğini herkes görmeli. Sürekli frene basarak olsa olsa fren balatalarını yakarsınız, olsa olsa etrafı balata kokusu sarar. Elbette ihtiyat şart ama sürekli frene basılan bir araba yürüyemez. Şoför önemli ama ileri sürüş tekniği biliyorsa korkmaya gerek yok; gaza basması gerektiği yerde gaza basacak” sözleriyle yanıt vermişti. İstanbul Finans Zirvesi’nde Babacan’ın bu sözlerine Çağlayan, aynı zirveden “frene basmayalım” mesajını yineledi: “Şoför iyiyse korkmaya gerek yok.”

Ayak frendeyken araba gitmez

İhtiyatlı olmanın önemine işaret eden Çağlayan, Babacan’a yanıtını şöyle sürdürdü: “Elbette ihtiyatlı olacaksınız. Sürekli ayağın frende olduğu arabanın ilerlemesi mümkün mü? Kendisine önemli bir hedef koymuş, bu hedefi de yakalamak için her yıl ortalama yüzde 6 civarında büyümesi gereken, belli bir kilometreyle her yıl bir yol katetmesi gereken arabayla sürekli ayağınızı frene basarsanız olsa olsa ancak ortalığı balata kokusuna sararsınız. Tedbirli olmak, arabayı çalıştırmamakla eş anlama gelmiyor. Otomobil şoförü önemli. Eğer sürücü güvenlikli, ileri teknik sürüş eğitimi almışsa sorun olmaz. Türkiye, 10 yılda çok önemli deneyim, kazanım elde etmiştir. 10 yıl önce Türkiye, IMF’nin kapısında 1 milyar dolar borç almak için tek ayak üstünde bekletilen bir ülkeydi. Bir uçak dolusu işadamıyla beraber gidip IMF’ye şirin gözükmeye çalışıyorduk. Niye? Bize 1 milyar dolar versinler diye... Geçmişte öyle bir dönemdeydik ki, neredeyse çocuğumuzun adından daha çok (dönemin IMF Türkiye Masası Şefi Carlo) Cotarelli’nin adını ezberlemiştik. Bugün Türkiye böylesine bir küresel krizde ekonomisini büyüten, ihracatını arttıran ülke haline geldi. Türkiye, böylesine küresel bir krizde bırakın IMF’den destek almayı, belki bu tabir biraz fazla kaçacak ama, adeta IMF’ye cep harçlığı olmak üzere 5 milyar dolar verecek duruma geldi. Bu, Türkiye ekonomisinin nereden nereye geldiğinin göstergesi. Türkiye, gerekirse frene basacak, tabii ki kırmızı ışıkta duracak, sarı ışık gördüğünde mutlaka ayağını fren pedalına götürüp zaman zaman durması için tedbiri alacak. Ama gaza basması gerektiği yerde de gaza basacak. Türkiye’nin ciddi şekilde sürdürülebilir büyümeye ihtiyacı var.’’

Kitapçığın kabahati yoktu

Türkiye’de bankacılık sektörünün 2001’de ülkeye çok ciddi fatura ödettiğini hatırlatan Çağlayan, “Bu fatura ödenecekti. Geçmişte yapılan hatalar bir yerde patlayacaktı. Anayasa kitapçığının da kabahat yoktu. Ama bugün Türkiye’de bankacılık, finans sektörü dünyada Basel kriterlerinin çok üstünde standartlara sahip” dedi.

Merkez Bankası’nın performans olarak iyi çalıştığını ifade eden Çağlayan, ancak politika olarak zaman zaman anlaşamadıklarını belirterek, “Yeni teşvik sisteminin yapıldığı bir ortamda Merkez Bankası politikalarının gerek ulusal, gerekse uluslararası yatırımcılara orta ve uzun vadede yatırım için sinyaller vermesi gerekir. Yani sinyal vermezseniz nasıl görecek bu sinyalleri bu insanlar” dedi.

Orta gelir tuzağına düşmeyelim

Böylesine karanlık, işlerin iyiye gitmemekte inat ettiği bir ortamda Türkiye ekonomisinin her türlü zorluğa ve probleme karşı inadına büyüdüğünü, inadına gelişerek yoluna devam ettiğini vurgulayan Çağlayan, ülkenin son yıllardaki büyüme performansına değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İlk altı aylık büyüme ortalaması yüzde 3.1... Orta vadeli program hedefi yüzde 4 olarak tesbit edildi. Şimdi Türkiye için küçük gibi gözüken bu büyüme oranı aslında tüm dünyaya ders verir, örnek olur nitelikte. Ama Türkiye, büyümek, gelişmek zorunda olan bir ülke. Zaman zaman Türkiye’yi Avro Bölgesi ile Avrupa ile mukayese edeceğiz. Türkiye artık büyümeyi ihracatıyla, dış ticaretiyle yapar hale geldi. Türkiye ekonomisini büyüme konusunda Avrupa ile mukayese etmek yerine, bu noktada gelişmekte olan ülkelerle değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye, asla orta gelir tuzağına düşmemelidir. Bu noktada Türkiye’nin gidecek çok yolu var. Şu anda geçmişte kaybetmiş olduğumuz zamanla ödeşme dönemindeyiz.”

Sanayici makas değiştirmeli

Çağlayan, Türkiye sanayisinin gelişmesi gerektiğine işaret ederek, “Türk sanayisinin zihinsel bir değişim gerçekleştirdiği ortamdayız. Türkiye 2011’de ihracat rekoru kırdı. 90 milyon ton ihracat yaptı. Ancak ihracatımızın 1 kilogram fiyatı geçen yıl 1 dolar 46 sentti. 1.46 dolarla Türkiye ihracatının 2023’te 500 milyar doları yakalaması mümkün değil. Çünkü, 90 milyon tonu 350 milyon tona çıkaramayız. 1.46 doları aynen Almanya’daki gibi 4 dolara çıkarmamız lazım, Japonya ve Güney Kore’de olduğu gibi ihracatın kilogram fiyatını 3.5 dolara çıkarmamız lazım” dedi. Yaptıkları bir çalışmaya göre, Türkiye’nin geçen yıl 250 milyon ton üretim yaptığını ve üretim satış fiyatının ton başına 1027 dolara geldiğini belirten Çağlayan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi 1 dolara satış fiyatı olan üretim yapısı bizi 2023’e taşımaz. Böyle bir ortamda artık sanayici makas değişikliği yapmalı ve sanayicinin de böyle bir ortamda üretim yapısını Ar-Ge, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli bir dönüşüme getirmesi gerekiyor.”

Enflasyondaki düşüşe fren

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, enflasyondaki düşüşün eylülde geçici olarak kesintiye uğrayabileceğini, ancak sonrasında belirginleşerek devam edeceği belirtti. Kurul, çekirdek enflasyon göstergelerinin ise kademeli düşüşünü sürdürmesi beklendiğini dile getirdi. Ekonomi yönetiminin aldığı tedbirlerin krediler, yurtiçi talep ve enflasyon beklentileri üzerindeki etkilerinin dikkatle takip edileceğini açıklayan PPK, Türk Lirası fonlama miktarının gerekli görüldüğünde aşağı veya yukarı yönlü ayarlanacağını paylaştı.

PPK toplantı özetinde, gerekli görülmesi halinde gelecek dönemde rezerv opsiyon kat sayıları ile faiz koridorunda aynı doğrultuda ölçülü bir adım atılabileceğine işaret edildi. PPK açıklamasına göre, temel mal grubunda yıllık enflasyon 0.7 puanlık bir azalışla yüzde 7.41’e geriledi. Kurul’a göre, yakın dönemdeki gelişmeler finansal piyasalarda risk algılamalarının kısmen iyileşmesini sağlasa da, küresel ekonomiye dair belirsizliklerin sürmesi para politikasında her iki yönde de esnekliğin korunmasını gerektiriyor. Bu doğrultuda alınan tedbirlerin krediler, yurtiçi talep ve enflasyon beklentileri üzerindeki etkileri takip edilecek, TL fonlama miktarı gerekli görüldüğünde aşağı ya da yukarı yönlü ayarlanacak.