AKP'ye yakınlığıyla bilinen sermaye gruplarından Medipol Grubu, Medipol Üniversitesi Mega Hastaneler Kompleksi’nin açılışı neredeyse tüm devlet yetkililerinin katılımıyla dün gerçekleştirdi.

Yandaşlar hastane açtı, devlet seferber oldu
Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanısıra, damadı Berat Albayrak, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı katıldı.

Jet ambulans mı?
Erdoğan konuşmasının önemli bir bölümünde özel hastanelerin, ambulansların Türkiye'de yeteri kadar olmadığını ve bu alanda ciddi eksiklikler bulunduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan'ın, sağlık sisteminin özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi anlamına gelen 'reformlara' örnek verirken jet ambulanslardan, deniz ambulanslarından bahsetmesi ise ayrıca dikkat çekti.

"Sıkıysa geri çevrilsin"
Oysa Erdoğan'ın konuşmasından bir gün önce, 5 Ekim Cuma günü gerekli zamanda müdahale edilemediğinden 8 yaşındaki çoçuk, Ahmet Turanli'nın hayatını kaybettiği basına yansımıştı. Trafik kazası geçiren Ahmet Turanli'nin özel bir hastaneye kaldırıldığında beyin kanaması geçirdiği belirlenmişti. Basına yansıyan olayda, ameliyathanenin hazır olmaması nedeniyle müdahale yapılmadığı yer alırken, Turanli 4 hastane dolaşmak zorunda kaldı.

Baba Turanli oğlunun hayatını kaybetmesiyle ilgili "Yoğun bakımda 1 hafta kaldı ve yaşamını yitirdi. Doktor, 'Çok geç kalınmış. Beyninde ödem oluşmuş. İlk gittiği yerde ameliyat edilseydi hayatta olabilirdi' dedi. Oğlumun katili bu hastanelerdir" diye konuştu.

Baba Turanlı bu yüzden çocuğunu geri çeviren hastanelerin yöneticileri hakkında ayrıca suç duyurusunda bulundu.

8 yaşındaki çocuğun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayda 4 hastane dolaşmak zorunda kalınmıştı ancak Erdoğan konuşmasında sağlık sistemi övgüsünü tam da bu konu üzerine yapmış ve şöyle demişti: " Şu anda vatandaşımız sıkıysa bir hastaneye gitsin kapısından geri çevrilsin. Çeviremezler. Fahrettin Hoca da çeviremez" dedi.

Reform ne işe yaradı...
Erdoğan'ın açılış boyunca büyük övgülerle bahsettiği 'sağlık reformu' ise kişinin sağlık sisteminden hakkıyla, ücretsiz yararlanmak bir yana sistemin büyük tekeller tarafından yönetilmesinin önünü açan değişikliklerden oluşuyor. Örneğin hastanelerin ihtiyaçları için merkezi bütçeden kaynak aktarılmaması, bunun yerine döner sermayeden karşılaması hastanelerin 'şirkete' dönüşmesini sağladı. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası'ndan yararlanma prim ödeme zorunluluğuna bağlandı. Dolayısıyla milyonlarca kişi artık ya devlete borçlanarak, ya da büyük sağlık tekellerine milyonlar ödeyerek sağlık sisteminden faydalanıyor ya da daha doğrusu dışlanıyor.

Sağlık göstergeleri neye yarar..
Erdoğan konuşmasında sağlık sisteminin 'iyiye gittiğine' dair hastanelerde bulunan yatak sayısı, tıbbı cihaz sayısı gibi kimi sayısal verileri de paylaştı ve şöyle dedi: "Türkiye’deki hastanelerin yatak sayısının 39 bin 515’e ulaştı. İşte bütün gerçekler ortada. İnşallah birkaç yıl sonra devlet hastanelerindeki bütün yatakları bu hale getirmiş olacağız. 2002 yılında ultrason sayısı 495’ti. Şimdi 2 bin 292. Bilgisayarlı tomografi sayısı şimdi 446. Türkiye’de kaç tane mr cihazı var? Çok komik bir rakam söyleyeyim mi? 18. Şimdi 303 mr cihazı var. Diyaliz cihazı 2 bin 304’ tü şimdi 4 bin 296. Artık hiçbir kardeşimize 7 ay, 8 ay bir yıl sonrasına randevu almayacak."

Ancak halk sağlığı uzmanları, sağlık göstergelerini gereğinden fazla önemsenerek, salt rakamsal ifadelerin artışına bağlı olarak toplum sağlığının iyiye gittiği sonuca varılmasını problemli bir değerlendirme olarak kabul ediyor. Örneğin AKP döneminde bebek ölümleri hızında düşüş yaşanması, durumu izah etmek açısından kritik.

Hatırlanacağı üzere soL Haber Portalı yazarlarından, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı'ndan Doç. Dr. İlker Belek 28 Temmuz 2012 tarihli köşe yazısında bebek ölüm hızındaki düşmenin en yüksek ivmeyi yakalaması hakkında şu değerlendirmede bulunmuştu:

"Bir yandan bebek ölüm hızı ve başka göstergeler açısından bölgeler, kır/kent, eğitim grupları arasındaki bebek ölüm hızı eşitsizlikleri azalmıyor ve hatta çoğu durum için artıyor. Öte yandan da Türkiye’de bebek ölüm hızı halen gelirine göre beklenen düzeyin %70 kadar üzerinde seyretmeye devam ediyor. Beklenen ile gerçek bebek ölüm hızları arasındaki farklılık son 20 yıldır aynı düzeyini koruyor."

Belek yazısında muayene sayıları ve ameliyat sayıları gibi süreç göstergelerinin de 'sağlık reformuyla' piyasada 'gereksiz yere pompalanan bir durumun' göstergesi haline dönüştüğünü belirtmişti.

(soL- Haber- Merkezi)