İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'nin tahliye kararları, reddi hakim ve daha sonra verilen 'yok hükmü'nde kararlar... Avukat Rıza Saka, tüm yaşananlarının perde arkasını Hukuk Ajansı'na anlattı. Kanuna aykırı hareket eden savcı ve hakim bile olsa bunların tutuklanabileceğini vurguladı.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye, adeta seçim gündeminden çıkarak paralel yapı soruşturmalarında tutuklanan şüphelilerin topluca reddi hakim talepleri üzerine verilen tahliye kararlarını konuştu. Toplumumuzun önemli bir kısmı neredeyse yarı hukukçu haline geldi. Şimdi toplumun önemli kesiminin bu konulara aşina olduğu için de biraz teknik detaylara girerek hadisenin resmini çekmeye çalışalım. Zira ortada aslında bir resim çekip bu resmi batılı merkezlere iletme, ülkemizi karalama amacı taşıyan bir durum ile karşı karşıyayız.

Soruşturma aşamasında Sulh Ceza hakimliklerinin görev ve yetkileri, itirazlar üzerine verilecek kararlar gibi hususlar 5235 sayılı Adliye Mahkemeleri’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Yine reddi hakim talepleri üzerine verilecek karar ve uygulanacak usul de Ceza Muhakemeleri Kanunumuzun 22 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Yaşanan olayları yasal düzenleme çerçevesinde kısaca özetlersek; şüpheli avukatları, tutuklamalar üzerine tüm hakimleri hakkında ret taleplerinde bulunmuşlardır. Bu red taleplerini de önce Sulh Ceza  mahkemelerine sunmuşlar ve bu talepleri reddolunmuştur. Bunun üzerine Asliye Ceza mahkemelerine Sulh Ceza hakimleri hakkında red talepleri ileri sürülmeye başlanmıştır. Bu talepler de reddolunmuştur. Ancak daha sonra ilginç bir biçimde 49. Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvuran şüpheli vekillerinin talebi üzerine 49. Asliye Ceza Mahkemesi başvuru tarihinde kendisinin nöbetçi olmadığı 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin nöbetçi olduğu gerekçesiyle dosyayı 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderiyor. 32. Asliye Ceza Mahkemesi de kendisinin görevli olmadığını ileri sürerek görevsizlik kararı veriyor. Bunun üzerine dosya olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle 9.Ağır Ceza Mahkemesi’ne gider. 9. Ağır Ceza Mahkemesi de 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevli olduğuna hükmederek dosyayı 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderir. 32. Asliye Ceza Mahkemesi de tüm Sulh Ceza hakimleri hakkında somut olmayan iddialara dayalı olarak karar verilemeyeceğinden bahisle reddi hakim talebini reddeder. Böylece Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvuru yolunu açan şüpheliler yine bir süre bekleyerek 29. Asliye Ceza Mahkemesi’nin nöbetçi olduğu (her ne kadar tartışmalı olsa da ) tarihte 29. Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvurarak reddi hakim talebinde bulunur. 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimin reddi talebini kabul ederek 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimini görevlendirir. 32. Asliye Ceza Hakimi de dosya kendisine verilmediği UYAP üzerinden dosyayı görmediği halde şüphelilerin tümü hakkında tahliye kararı verir. Daha sonra infaz savcısı kararın yetkili ve görevli Sulh Ceza hakimi tarafından verilmediği gerekçesiyle tahliye kararlarını işleme koymaz. 10. Sulh Ceza Hakimi de 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu tahliye kararlarının yok hükmünde olduğu kararını verir. HSYK duruma el koyar, 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimlerini işten el çektirir. 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ne görevlendirilen yeni hakim, daha önce verilen tahliye kararını yok hükmünde sayarak kararını geri alır. 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemeleri hakimleri hakkında soruşturma yürüten HSYK müfettişi bu hakimler hakkında Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakimlerin tutuklanmasını talep eder ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakimler örgüt üyeliği ve görevi suistimal iddiasıyla tutuklanır.

Bu özetten sonra hukuka aykırılıkları girelim;

1- Sulh Ceza hakimlikleri özel olarak kurulmuş olup soruşturma aşamasında  her türlü tutuklama, tutuklamaya itiraz, tedbir ve sair konularda karar vermeye tek yetkili hakimliklerdir. Bu nedenle soruşturma aşamasında verilecek her türlü karar Sulh Ceza hakimleri tarafından verilir. Bu nedenle hakimin reddi talepleri hakkında da yine ancak Sulh Ceza hakimleri tarafından karar verilebilir.

2- 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Asliye Ceza mahkemesinin hakimin reddi kararları hakkında yetkili olduğuna değil sadece başvuru hakkında hangi mahkemenin başvuru tarihi itibariyle yetkili olduğuna karar vermiştir. Bu nedenle Ağır Ceza mahkemesi kararına atıf yapmak yersizdir. Sulh Ceza hakimlerini dolanmak amacıyla tahliye planının bir adımı olarak değerlendirilmelidir.
                       
3-  Bir an için Asliye Ceza mahkemesinin red talebini inceleme yetkisi olduğunu kabul etsek dahi red üzerine bir başka Sulh Ceza hakimi görevlendirilmesi gerekirken Asliye Ceza mahkemesi hakiminin görevlendirilmiş olması yanlıştır.

4- Görevlendirmeyi red talebini inceleyen mahkeme değil Adalet Komisyonu ya da HSYK yapabilir. Zira CMK 27. maddede red kararını veren mahkemenin bu konuda karar vereceği yazılı değildir. Bu maddenin son cümlesinde görevlendirilir ibaresi mevcuttur. Bu durumda görevlendirmeye yetkili kurum hangisi ise o kurum ancak görevlendirme yapabilir. Ayrıca Sulh Ceza hakimlerini, görevlendirme yetkisi de münhasıran HSYK’ya aittir.

5- Elde dosya olmadan, hiçbir belge görmeden başvuru yapan tüm şüpheliler hakkında tahliye kararı vermek hukukun açık ihlalidir.

6- Ayrıca tahliye kararı verirken şüpheliler hakkında suç unsuruna rastlanmadığını yazmak ve beraat kararı niteliğinde bir tahliye kararı yazmak da açık ihlaldir.
                      
7-. HSYK, olaylar ‘geliyorum’ derken gelişmelere seyirci kalmıştır.

Bu tespitlerden sonra geçtiğimiz günlerde Adana’da durdurulan MİT Tırları ile ilgili işlemleri yapan eski başsavcı dahil dört savcı ve Alay komutanı Albay hakkında da benzer gerekçeler ve Casusluk iddiaları nedeniyle tutuklanmalarına karar verilmiştir.

Burada kilit unsur Terör Örgütü üyeliğidir.

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu terör tanımını yapmıştır.

Şimdi yukarıda özetlemeye çalıştığımız olaylar  ile hakimlerin ve savcıların tutuklanmasını irdeleyelim; 17-25 Aralık sürecinde hepimizi şaşırtan olayların başında birbiri ile ilgisiz pek çok konunun ve şüphelinin aynı soruşturma dosyasında gözaltına alındığı veya alınmaya çalışıldığını gördük. Yine bu soruşturmalar da UYAP’a kaydedilmemiş ve başsavcıdan ve başsavcı vekillerinden habersiz yürütülmüştü. Sonra MİT tırlarının durdurulmasını ve bu süreçten de sadece birkaç savcının haberi olduğunu gördük.  Sonra başbakanın dinlendiği ortaya cıktı. Sonra ülke içinde pek çok kişinin izinsiz ya da uydurma isimlerle ve birbiri ile ilgisi olmayan kişilerin dinlendiğini öğrendik. Tahşiye Operasyonu gibi benzer operasyonlarla haksız yere pek çok kişinin tutuklandığı ve haklarında uydurma deliller olduğu cıktı. Sonra KPSS skandalı soruşturması açıldı ve sonuçta pek çok kişinin belirli bir merkezden yönlendirilerek kamu personeli seçme sınavında önceden çalınan sorularla memuriyete atandığı ortaya çıktı. Yine Anayasa Mahkemesi’nin kararlarıyla da Balyoz ve Askeri Casusluk Davaları’nda hak ihlallerinin gerçekleştiği, delillerin yeterince incelenmediği ve sahte delillere dayanılarak karar verildiği tespit edildi. Yine TÜBİTAK soruşturması ile de TÜBİTAK’ın pek çok soruşturma ve araştırmada sahte rapor tanzim ettiği ortaya çıktı. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde ve Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında paralel yapılanma devlete yönelik önemli bir tehdit olarak kabul edildi. Ankara ve İstanbul’da yürütülen soruşturmalarda savcılar FETÖ isimli terör ortağının varlığından söz etti.

Yine HSYK seçimleri sürecinde de paralel yapılanma ile diğerleri arasında geçen kıran kırana bir yarışı gördük. Ayrıca bu yapının medyasında da tam bir savaş ve seferberlik hali görülüyor. Bütün bu gelişmeler ile son hakimin reddi ve tahliye kararları bir bütün olarak incelendiğinde esasen organik bir yapının varlığı zaten Pensilvanya’daki zat tarafından inkar edilmiyor. Ötesiz insanlar, alnı öpülesi kişiler, zindandaki Yusuflar, zalim diktatör ve hırsızlar ile ilgili vaazlar, gazete ilanları gibi pek çok enstrüman ile durum inkar edilmiş değil aksine itiraf ve meydan okuma halinde olduğunu ve bütün bu hareketlerin büyük planın bir parçası olduğu ve her bir adımın kendi içinde anlamı olduğunu görüyoruz.
Eğer iddianamelerde gecen terör örgütü iddiası ispatlanır, yapının eylemleri arasındaki  bağlar  kurulur ise yukarıda Terörle Mücadele Kanunu kapsamında belirtmeye çalıştığımız terör örgütü üyeliği çerçevesinde tutuklanan hakimlerin ve savcıların da tutukluluk nedenlerinin yerinde olduğu ortaya çıkar. Ancak yine de geçmişte yaşanan hataların ve hak ihlallerinin yaşanmaması bakımından tutuklama kurumu cezalandırma gibi uygulanmamalı ve böylece haklı bir süreç haksız bir algı operasyonuna kurban edilmek üzere hiç kimseye fırsat verilmemelidir.
Sonuç olarak bu ülkede Genel Kurmay başkanları, kuvvet komutanları gibi hakimlerin ve savcılarında tutuklanabileceğini gördük. Ancak bir şüphelinin tutuklanmış olması suçlu olduğu anlamına gelmeyeceği gibi salıverilmesi de masum olduğu şeklinde yorumlanamayacağını unutmayalım.

Sinem SENA AYDIN/HUKUK AJANSI

http://www.hukukajansi.com/guncel/savcilar-ve-hakimler-de-tutuklanir-h11761.html