Radikal İslam’ın anladığı demokrasi sadece Müslümanlar arasında geçerlidir. Onlar seçim ve sandık derken Müslümanlar arasında yapılacak bir seçimden söz etmektedirler. Radikal İslam, farklılıkları kabul eden, kendinden olmayanların haklarına saygı gösteren katılımcı demokrasi anlayışı değildir.

Onların anlayışına göre Müslüman olmayanların katli vaciptir. Google’da “Müslüman olmayanların katli vacip midir?” diye arama yaptığınızda “evet vaciptir” diyen onlarca site geliyor karşınıza, işte biri:

 

Dini olmayanların Katli Vacip mi ? (Şeriat Ülkelerinde geçerli olan hüküm)

Evet vaciptir.

böyle dinsiz birine rast geldiğinizde, önce ona tebliğ edin..

tebliğ dininizde farzdır.

eğer tebliği kabul etmezse, Tebellüğ yolunuz açıktır.. yani elinize bir kaya, taş, odun, silah alın ve oracıkta öldürün. sevap kazanırsınız.

Bkz : İslamiyette Tebliğ ve Tebellüğ.

http://forum.memurlar.net/konu/1483706/

GOOGLE  aramada cihat yazdığınızda işte karşınıza gelen bir site:

Çalışmak, uğraşmak, çabalamak, gayret sarfetmek.

İslâm'ın yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunmak, uğraşmak, gayret sarfetmek ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girmektir. Daha açık bir ifade ile Allah (c.c.) tarafından kullarına verilmiş olan bedenî, malî ve zihnî kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, o yolda feda etmektir. İnsanın maddî-manevî bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak Hakk'ın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşması "cihad"dır.

İslâm'da cihad farzdır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: "Hoşunuza gitmese de düşmanla savaşmak üzerinize farz kılındı" (el-Bakara, 2/216). "Herhangi bir fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın " (el-Bakara, 2/193). "Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kişilerle savaşınız" (et-Tevbe, 9/29); "Sizinle toptan savaştıkları gibi siz de müşriklerle savaşınız. " (et-Tevbe, 9/36). Hz. Peygamber (s.a.s.)'de "Cihad kıyamete kadar devam edecek bir farzdır" (Ebû Davûd, el-Cihad, 33) buyurmuştur.

Yalnız, bu farz bazı hallerde farz-ı ayın; bazı hallerde ise farz-ı kifayedir. Müslümanlar içinden sadece bir grup cihadın gayesini gerçekleştirebiliyor, müslümanların yurt, mal, ırz, namus ve haysiyetlerini düşmanlara karşı koruyabiliyorsa o taktirde cihad farz-ı kifaye olmuş olur ve diğer müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. Şayet fert fert gücü yeten her müslümanın düşmana karşı koyma gereği varsa o zaman farz-ı ayın olur; herkesin bizzat cihâd etmesi icab eder

http://errahman.de:8181/islam/cihad/index.htm

Bu İslam anlayışını benimsemeyen Müslümanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur ancak İslamcı hareketlerin örgütlü ve etkili kısmı radikal düşünmektedir.

Onlara göre şeriata karşı olmak dinsizliktir.

İşte bu nedenlerle Erdoğan kendi tabanını bir arada tutmak için onların beklentileri yönünde uygulamalar yapmak, açıklamaları ile onları tatmin etmek zorundadır. Bu yüzden AKP’nin demokratlığı 3. İktidar döneminde açıklar vermeye başlamıştır.

Parklarda gençlerin sarmaş dolaş oturmalarını eleştirmek,

Dindar nesiller yetiştirmek,

Diyanete günlük konularda açıklama yapma yetkisi,

Dini referans alan uygulamalar,

Kürtaj yasağı,

İçki düzenlemesi ile insanların ne zaman, nerede ve ne kadar içeceğine müdahale,

Bütün bunlar AKP’nin demokrasi anlayışındaki paradokslardır, daha doğrusu radikal İslam’ın  demokrasi  ile sorunlarıdır.

Batıda bu sorunlardan hiçbirisi yoktur, bu tartışma 17. Ve 18. Yüzyılda Rönesans ve aydınlanma ile bitmiştir.

Bizde ise Cumhuriyetle birlikte başlayan Rönesans ve aydınlanma gerici uygulamalarla kesintiye uğramıştır.

Aydınlanmanın ocakları köy enstitüleri kapatılmış, bunların yerine imam hatip okullarının açılmasına hız verilmiştir. Karşı devrim İsmet Paşa zamanında başlamış, DP ve darbelerle sürmüştür. Karşı devrimin başarısında soğuk savaş dönemi çok etkili olmuştur.

Soğuk savaş döneminde ABD ve NATO sol hareketlere karşı yeşil hat teorisini geliştirerek İslamcı hareketlere geniş destekler vermişlerdir. Bugün ki cemaatler soğuk savaş dönemlerinde palazlanmışlardır.

Radikal İslam, demokrasinin temel ilkelerine ve laikliğe itiraz ettiği için İslam ülkelerinde çatışmalar sürmektedir. Bu mücadele bu ülkelerde aydınlanma tamamlanıncaya kadar sürecektir çünkü toplumu oluşturan farklı kesimler demokrasinin temel ilkeleri üzerinde uzlaşmış değillerdir.

Türkiye ve diğer İslam ülkeleri Jean-Jacques Rousseau’nun tanımladığı toplumsal sözleşmeyi yapma olgunluğuna erinceye kadar radikal İslam ile demokrasinin çatışması sürecektir.

ANAYASALAR

Anayasalar toplumsal sözleşmenin temel yasalarının oluşturur.  Anayasaları çoğunluğun yapması  toplumsal uzlaşma anlamına gelmez. Bu nedenlerle AKP’nin tek başına yapacağı yeni anayasa meşru olmayacaktır.

Anayasalar ya toplumsal uzlaşmalarla ya da kurucu iktidarlar tarafından yapılabilirler.

AKP Darbesi

AKP’nin kendi çoğunluğuna dayanarak mevcut anayasanın değişemez maddelerini değiştirmesi ve yeni bir anayasa yapması meşru olmadığı gibi yasal da değildir. Böyle yapılacak bir anayasa AKP'nin sivil darbesi olacaktır.

Demokrasinin kalıcı bir şekilde inşası için Rönesans ile başlayan aydınlanmanın tamamlanması kaçınılmazdır.