Yerel seçim tarihi yaklaştıkça miting meydanları da ısınıyor. Mitinglerde tepkilerini farklı şekilde gösterenler gözaltına alınıyor. En son İzmir'de iki kadın gözaltına alındı. Haklarında yapılan işlemin ardından da serbest bırakıldı. Peki miting meydanlarında gösterilen tepkiler ifade özgürlüğü mü yoksa hakaret mi? Yapılan davranışlar suç teşkil ediyor mu? Sorunun yanıtını hukukçularda aradık. Görüşler şöyle... 

'El hareketi hakarettir'
AK Parti Milletvekili, Adalet Komisyonu Başkanvekili Hakkı KÖYLÜ:
"BURADA ne işin var?" demek hakaret sayılmaz o zorlamalı olur. Ancak genelde o el hareketi hakaret olur. Orada cumhuriyet savcıları doğrudan soruşturma başlatırlar. Başbakan kamu görevlisi olduğu için şikayete tabi bir suç değildir o. Öbürü ağır da olsa eleştiri olarak kabul edilebilir ama o el hareketi hakaret olur. El hareketi suç teşkil eder. 6 ay ile 2 yıl arasında bir cezası var. Yanılmıyorsam TCK'nın 125. Maddesi'ne giriyor. Hakaret suçu teşkil eder. Öyle ifade özgürlüğü olmaz. Başbakan olduğu için sivil şahıslara yapılan hakaretlerle aynı değerlendirilemez. Onun cezayı artırıcı sebepleri var. Korumalarla ilgili kısmı bilmiyorum. Eve mi gittiler, zorla evden çıkarma şeklinde olmaz. Belki kapıdan kimliğini tespit etmiş olabilirler. Eve zorla girmek olmaz. Korumalara hangi daire olduğunu tespit etmişlerdir.

'Başbakan'a değil, Recep Tayyip Erdoğan'a hakarettir'
Av. Ali Rıza DİZDAR: 
KADININ ‘Burada ne işin var?' demesi ifade özgürlüğü. Öbür el hareketi ise hakarete giriyorsa hakarettir. Ama bireye hakarettir. Başbakan'a hakaret değildir. Başbakan'ın makamına hakaret etmiyor. Başbakan oraya konuşmaya geliyor, seçim konuşmasına gelen bir birey. Recep Tayyip Erdoğan'a karşı yapılmış bir hareket. Başbakanlık sıfatına değil. O zaten başbakan sıfatıyla çıkmıyor ki kürsüye. Kürüye hükümetin icraatlarını anlatmaya çıkmıyor ki. Seçim propagandasına çıkıyor. Seçim propagandasına da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel başkanı sıfatıyla çıkıyor. Hakaret suçunun TCK'de cezası var. Üç aydan iki yıla kadar. Zaten iki yıllık cezalarda tutuklama olmaz. Bu da Başkana7a değil, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı bir hakaret olur. Ancak korumaların yaptığı kesinlikle ve kesinlikle yanlış. Korumalar hakkında dava açılması lazım. Cumhuriyet Savcısı, ‘Sen benden emir mi aldın da gittin' der. O gidemez ki. Bir kere hakaret suçunda kişinin şikayetçi olması lazım. Takibi şikayete bağlı bir suç. Başbakan şikayet etmeden sen nasıl gider alırsın? Kamu görevlisi olsaydı, görevinde dolayı işlenmiş suçlar hariç hakaret suçu, soruşturma kovuşturmada mağdurun şikayetini bağlıdır. Kamu görevine karşı görevinden dolayı işlenen hariç diyor ilgili maddede. Bir kamu görevi değil ki, Seçim propagandasına gidiyor. Seçim propagandasına giden bir kişi hakkında kişiye el hareketiyle, dil hareketiyle kişiye hakaret ediliyor. Kişi şikayet ederse kovuşturma başlar. O zaman Zeytinburnulu Tayyip Erdoğan'a yapılan bir hakarette de hemen polis mi gitmesi lazım? Vatandaşla Tayyip Erdoğan arasında ne fark var?"

'Tamamen ifade özgürlüğüdür'
Avukat Ergin CİNMEN:
TAMAMEN ifade özgürlüğü, banko yani...Banko. Her bir olayın oluş şekli farklıdır. Aynı hareketi başka herhangi birisine, bu hakarete girebilir. Fakat başbakanlık, kendisi kamuya açması gereken insanlara karşı en ağır eleştirileri yapabilirsiz. Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarıyla da sabittir. Belki o kadıncağız bana o hareketi yapsa , bir hakaret, sövme hareketi olabilir. Ama Başbakan'a karşı bunu yaptığı zaman bu hakaret reaksiyonu olmaz. Zaten AİHM kararları da – tabi birebir aynı konuda bir karar değil hareket itibari ile – ama en ağır hakarete varmayan ama en ağır eleştirirler yapılabilir. Bu da bir eleştiridir aslına bakarsanız. Toplumun ve hukukun buna hoşgörülü yaklaşması lazım. Korumaların ev araması, eve girme hakkı yok. Bir kere bu suç teşkil eden bir fiil değil. Bunun görülmesi lazım. Herhangi bir emniyet mensubunun da bu konuda girme hakkı yok. Korumalar asla yapamaz. Bu kadar basit bir şey için asla arama söz konusu değildir. Bu insanın da en azından bir tazminat davası açma hakkı vardır. Suç işlenen bir fiil olmadığı için koruma orada kimliğine bakar, durumu savcıya bildirir, savcı dava açar veya kovuşturmaya yer olmadığını bildirir. Çok büyük bir ihtimalle de bu davaya bakan savcı da bir kovuşturmaya yer olmadığını belirtip, takipsizlik kararı verme ihtimali yüzde 95.

'Bu da bir tepki biçimidir, asıl polisler suç işlemiştir'
'Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut KAZAN:
KADININ ne yaptığın çok iyi bilmiyorum ama bu bir tepkidir. Başbakan'ın başkalarına söylediğinin yanında devede kulak sayılması gerekir. Başka insanlara söylediklerinin yanında devede kulaktır. Bu ta bir tepki biçimidir. O tepki biçimini eleştirebilirsiniz. Hakkınız. Eğer aykırıysa eleştirebilirsiniz. Ama asla o kadını oradan alıp oraya gezdiremezsiniz. Korumanın yetkisi olmadığı gibi çok ağır bir suçtur. Bir kere o polisler suç işlemiştir. Bir kere o polislerin yetki alanına girmez. Açıkça o yurttaşımızın özgürlüğünü alıkoymuşlardır. Bu inanılmaz bir suçtur. Bu aynı zamanda bir işkencedir. İşkencenin de zaman aşımı yoktur. Bu nedenle bir gün onun hesabı sorulur, sorulacaktır. Düşünün o kadın kendisinin nereye götürüleceğini düşünüyor? Belki sokağa atılacağını, belki öldürüleceğini düşünerek o dönemi yaşamıştır. Tartışmasız özgürlüğü alıkoyma suçudur.

'AİHM, siyasiler sert eleştirilere katlanabilmeli diyor'
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe NUHOĞLU:
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına bakarsanız ifade özgürlüğün, siyasiler ve normal vatandaşlar arasında bir ayrım yapıyor. Dolayısı ile diyor ki, bir siyasi çok ağır, sert, kırıcı eleştirilere katlanabilmelidir. Normal insan değil. Bu çerçevede siz değerlendirin. Ortada AİHM kararları var ve böyle diyor, siyasiler sert, kırıcı, hoş olmayan eleştirilere tahammül etmelidir diyor. Diğer insanlardan ayırıyor siyasileri. Çünkü diyor bir kamuoyu oluşacak, insanların fikirleri oluşacak diye böyle bir kriter koyuyor. Bir de genelde şiddete teşvik etme yoksa genellikle hoş görüyor.




haberturk.com