ONUR EREM - @onurerem

Paris Katliamı’nın ardından Fransa’nın geleceği ve hükümetin izleyeceği yol çokça tartışıldı. Ancak tartışmaların büyük bir kısmı savaş ve güvenlik perspektifinden yürütüldü, François Hollande ise ülkesini olağanüstü hal ile yönetmeyi ve Suriye’de hava operasyonlarını artırmayı tercih etti.

Türkiye kamuoyunda sesi yeterince duyulmasa da Avrupa solunun en önemli isimlerinin başında gelen Pierre Laurent, tartışmalara farklı bir perspektiften bakıyor. Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri, Fransa Senatosu’nda Paris Senatörü, İle-de-France Bölgesel Konseyi’nde Konsey Üyesi olan Laurent aynı zamanda Avrupa’daki radikal sol, sosyalist ve komünist partileri bir araya getiren Avrupa Sol Partisi’nin Genel Başkanı. Öğrencilik yıllarından beri siyasetin içinde olan, Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde ekonomi öğrencisiyken girdiği Fransa’nın en büyük gençlik örgütlerinden Komünist Öğrenciler Birliği’nin 1982-85 yılları arasında ulusal sekreterliğini yürüten, mezun olduktan sonra girdiği Fransız solunun en etkili gazetesi L’Humanite’de 2009’a kadar yazı işleri müdürü olarak çalışan Pierre Laurent ile Fransa’nın geleceğini, radikal İslam ve aşırı sağ ile mücadeleyi, Fransa’nın Ortadoğu politikalarını, sığınmacı krizini ve yaklaşan seçimleri konuştuk:

>>Paris Katliamı’nın ardından Fransa’daki genel durumu nasıl tarif edersiniz?

Bu katliamın şoku ülke çapında bir duygu seline yol açtı. Onurlu ve cesur toplumsal tepki dikkat çekiciydi. Katliamın ardından tepkisini sakince göstermeyi başaran ve yaşamın devam etmesi için irade gösteren bu ulusun bir parçası olmaktan gururluyum. Fakat bu tepki aynı zamanda yeni türde bir endişenin tınısını taşıyor. Bu, Ocak’ta Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıdan çok daha görünür çünkü IŞİD vahşetinin hedef ayırt etmeden herkesi vurabileceği görüldü.

Halk olay nedeniyle ayağa kalktı ancak savunmasız durumda. Böyle zamanlarda kardeşliğe inanan bizlerin acı çekenlere ve savunmasız olanlara iyi bakması, halkın birlikteliğini korumak için uğraşması önemlidir. Nefretin alevlerini harlayan şiddet söylemine karşı uyanık olmalıyız.

>>Fransız Hükümeti’nin gösterdiği tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

François Hollande Suriye’de Fransa operasyonlarını artırarak mevcut mantığın içinde kaldı, üstelik bu operasyonların herhangi bir etkisi olup olmadığını kanıtlamadan. Aynı zamanda art arda gelen Batı ve Rus müdahalelerinin organize bir şekilde yapılmadığını ve bizi bir çıkmaz sokağa çıkardığını kabullendi. Birleşmiş Milletler’i harekete geçmeye çağırdı ve uluslararası stratejilerde yeni bir koordinasyon talebinde bulundu. Geç olması hiç olmamasından iyidir. Son beş yılda ilk defa Suriye’de yalnızca askeri değil, siyasi de bir çözüm sunulması konusunda uzlaşı oldu.

>>Suriye’yi daha fazla bombalamak radikal İslam’la mücadelede etkili bir yöntem mi? Radikal İslam’a karşı kısa ve uzun vadelerde nasıl mücadele yürütmek gerekir?

Teröre karşı yalnızca askeri güçle yanıt verilmesi, tüm bölgede yeniden barış ve gelişme için siyasi bir strateji geliştirilmemesi büyük bir hata olur. Fransa geçmişten dersler çıkarmak, Orta ve Yakın Doğu ile Afrika’da onyıllardır uyguladığı dış politikasını ciddi bir şekilde gözden geçirmek zorunda.

Paradigmanın tamamen değişmesine hazırlanmamız lazım. Yeni tercihler bugünden yapılmalı. Fransa, bölgedeki halkların tekrardan kaynaklarını ve servetini kontrol altına alma, devletlerini hukuk ve demokrasinin üstünlüğü üzerine tekrardan inşa etme çalışmaları için Birleşmiş Milletler himayesi altında uluslararası ve çok taraflı girişimlere destek vererek inisiyatif almalıdır. Bu tüm dünya halklarının çıkarınadır.

Uluslararası müdahale, sürdürülebilir bir çözümün inşasına katkıda bulunabilecek yerel güçleri destekleyerek olmalı. Burada özellikle Kürt güçlerini ve ayrıca savaş yanlısı güçlerin büyümesiyle kenara itilen Suriye ile Irak’taki demokratik güçleri düşünüyorum. Fransa Viyana’daki tartışmalarda siyasi çözümler ve bölgedeki devletlerin yeniden inşası konusunda aktif bir rol almalı. Ekonomik açıdan ise IŞİD’in finansal kaynakları ve petrol gelirleri yok edilmeli, bölgesel işbirliği ve güvenlik için gerekli olan çerçeve perspektifinden yardım ve gelişme planı hazırlanmalı.

***

SEÇİMİN DOĞASI DEĞİŞTİ

>>Paris Katliamı’nın yerel seçimlere ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine nasıl etkisi olabilir?

6 ve 13 Aralık’taki yerel seçimler travma sonrası bir dönemde ve olağanüstü halin etkisi altında gerçekleşecek. Bu nedenle seçimin doğası değişti. Seçim yerel politikalar boyutunun ötesine geçip ulusal bir öneme büründü. Yürüyüşlere karıldığımda insanların konuşma, anlama ve güvenme ihtiyacı içinde olduğunu görüyorum.Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ise daha çok var. Mevcut cumhurbaşkanı anayasada revizyon yapılmasını talep ediyor. Bir buçuk yıl sonra nasıl bir ortamda olacağımızı tahmin bile edemiyoruz. Dünya ne durumda olacak, savaş ne aşamada olacak? O döneme dair net olan tek bir şey var: Bizim yaklaşımımız mevcut tüm demokratik, politik ve toplumsal güçlerle birlikte Fransa için bir barış ve insani gelişme projesi inşa etmek olacak.

***

FRANSA'DA İŞÇİ SINIFININ GÜNLÜK GERÇEĞİ

>>Fransa’daki Müslüman azınlığın yoksulluk ve yabancılaşmaya itildiği, bu durumun onları İslamcı propagandaya karşı daha zayıf hale getirdiği söyleniyor. Gettolardaki bu durum nasıl değiştirilebilir?

Fransız Müslümanların, ülkemizde yaşayan Afrikalı veya Ortadoğuluların terörist şiddetin sorumlusu gibi gösterilmediğinden emin olmak için aktif olarak çalışıyoruz. Sosyal zorlukların Fransa’yı zayıflatan bölünmelerin nedenleri arasında olduğunun altını çizmek doğru. Pek çok Fransız Müslüman bu toplumsal bağlam nedeniyle mağdur oluyor ve kökten dinciler bu bölünmelerden yararlanıyor. Ancak bunlar arasında otomatik bir bağ yok. Toplumda yalnızca ayrıcalıksız gençler değil, tüm gençlik radikalleşiyor. Terörizm vahşetine düşen gençlerin yüzde 20’si sonradan Müslümanlaştırılan gençlerden oluşuyor. Fransa’nın tüm halkı, Cumhuriyetimizin temel değerlerini ve sekülarizmi el üstünde tutuyor. Bu hem bir dini inanca sahip olanlar hem de olmayanlar için geçerli. Ocak ve Kasım ayındaki saldırılardan sonra Fransız toplumunun içinde yaşadığımız şiddet, savaş ve kaos dolu dünyayı, gençlerin kendilerini ait hissetmedikleri ve anlamsız buldukları, paranın tek değer olarak görüldüğü toplumsal yapıyı durup yeniden düşünmesi gerektiğini hepimiz fark ettik. Bireycilik ve ırkçılığın tüm formları, kamusal hizmetlerin azaltılması, hem barınma hem iş bulmada ayrımcılık işçi sınıfı için günlük birer gerçeklik haline geldi. Aynı zamanda yıllardır süren kemer sıkma politikalarının ülkemizde artırdığı eşitsizliklerin de bedelini ödüyoruz. Öte yandan biz, daha güçlü bir cumhuriyete, daha fazla kamusal hizmete, tutkulu kültürel, siyasal ve spor politikalarına inanıyoruz. Fransız toplumu kolektif ve özgürleştirici bir umudun, ve sonunda kurtuluşa götürecek mücadelelerin etrafında kendini yeniden inşa etmeye ihtiyaç duyuyor. Mevcut hükümet ise bu yönde ilerlemiyor. Aralık ayındaki seçimler, gençliği için ayağa kalkan, gençlere saygı ve değer veren bir toplumda yaşamak isteyen tüm yurttaşları harekete geçirme zamanımız olacak.

***

KOMÜNİSTLER İÇİN MUĞLAKLIK YOK

>>Katliamın ardından göçmenlere saldıranlar da oldu. Fransa halkını aşırı sağdan gelecek potansiyel ırkçı etkilere karşı korumak için ne yapmak lazım? Burada sola nasıl bir görev düşüyor?

Sağ ve aşırı sağdan gelen savaş çığırtkanlığı, korku tellallığı ve ırkçılık kınanmalı ve bununla kesin bir şekilde mücadele edilmeli. Hükümet bu olan bitenleri izlemekle yetinemez. Komünistler için herhangi bir muğlaklık yoktur: Ülkemizde Müslümanlara yönelik herhangi bir hedef gösterme veya damgalama açıkça ve azimle kınanmalı.Yabancı düşmanı veya ırkçı saldırganlık, yalnızca tüm Fransa halkına yapılan bir saldırganlık olarak değerlendirilmeli. Avrupa’da sığınmacıların terörizmin günah keçisi ilan edilmesini kabul etmiyoruz: Onlar öncelikle IŞİD’in, Suriye rejiminin ve daha genel anlamda savaşın mağdurlarıdır. Sağ ve aşırı sağın iğrenç klişeleri yalnızca yanlış değil, aynı zamanda tehlikelidir.

***

FRANSIZ FONLARI SELEFİLERE GİTTİ

>>Fransa’nın dış politikasının Paris Katliamı’na giden yola etkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Suriye’de çatışmaların başlamasından beri Fransa yalnızca savaş mantığında hareket etti. Ekim 2011’de Suriye Ulusal Konseyi’ni tanıyan tek ülke Fransa’ydı. Merkezini Türkiye’de açan konsey, Müslüman Kardeşler ve Körfez monarşilerinin avucu içinde olan bir örgüt. Paris’in bu konseye sağladığı fonların bir kısmı doğrudan Selefi gruplara gitti. Fransa ayrıca Türkiye, ABD ve Katar’la birlikte Özgür Suriye Ordusu’nu silahlandırdı. 2013’te ÖSO, El Kaide’nin uzantısı olan El Nusra Cephesi ile ittifaka girdi. Birkaç ay sonra ise İslami Cephe ve IŞİD onların bütün cephaneliklerine el koydu. Fransa’nın bu örgüt ile ilişkilenmesi, barış için bir dinamizm yaratma kapasitesini sınırlandırdı. François Hollande, Fransız Komünist Partisi’nin tüm taleplerine rağmen PYD’li Kürtlere destek vermeyi sürekli olarak reddetti. Türkiye’yi üzmek istemediğimiz için Kobane’deki savaşçılara hiçbir silah yardımı yapılamadı. Oysa Kürtler, sahada IŞİD’e karşı savaşan tek demokratik güçtür.

***

DAYANIŞMA VE PAYLAŞMA

>>Avrupa Birliği ve Fransa’nın sığınmacı politikalarında nasıl değişikliklere ihtiyaç var?

AB, göçmen karşıtı politikaları tercih etti. Oysa bu insanların ülkelerinden kaçmalarına yol açan şiddet ve yoksulluk koşullarının yaratılmasındaki kendi sorumlulukları hakkında düşünmeleri lazım. Ne iyi ki, Fransa ve Avrupa’da sığınmacılara hak ettikleri onurla muamele etmek için çalışan yurttaşlar ve örgütler var. Bu insanlar dayanışma ve paylaşma temelli topluma giden tek yol olan barış, gelişme ve insan haklarına saygının olduğu bir dünya için çalışıyor. Komünistler sığınmacılarla dayanışma içinde olmaya kendilerini adamıştır, acil önlemler alınması çağrılarına devam edeceklerdir: Cenevre Sözleşmesi’ne uyulmalı, Frontex yeniden düzenlenmeli, Dublin Direktifi feshedilmeli ve sığınmacıların kıtaya girişi için uygun yapılar yaratılmalı.

Kaynak: Birgun.net