Oyuncu Nur Sürer'in eşi Sarp Kuray ve kızı Zeynep Kuray baba-kız açlık grevinde. Sürer, "Kürt kardeşlerimiz ayrı PKK ayrı" diyen 'uzman'lara soruyor: İnsan kardeşine bunu yapar mı?

Oyuncu Nur Sürer aslında sadece bir sanatçı değil, hakkını veren bir insan hakları aktivisti. Yıllarca askeri vesayete, F tiplerine, faili meçhuller arkasında kim olduğuna bakmadan karşı durmuş bir kadın. 68 kuşağının önemli isimlerinden eşi Sarp Kuray, 12 Eylül’ün hapisteki son kurbanlarından biri belki de. 17 yıl yargılandı, ‘16 Haziran örgütü kurup yönetmekten’ 4 yıl önce hapse mahkûm edildi, 4 yıl daha yatacak. Onun kızı, meslektaşım Zeynep Kuray da yaklaşık 1 yıldır KCK davası nedeniyle hapiste. İkisi de, baba-kız açlık grevlerine katılmış vaziyette. Nur Sürer de bu durumda, ‘dışarıda’ yaşamaya devam etmeye çalışıyor. Neler hissediyor, duymak istedim.



Eşiniz Sarp Kuray’la görüştüğünüzde açlık grevleriyle ilgili ne diyordu?
4 yıl oldu Sarp içeri gireli, her hafta Ankara’ya gitmeye çalışıyorum görüşe. Yalnız bu hafta onun dışarıda halledilmesi gereken işlerini yapmak zorunda olduğum için ancak telefonda konuşabildik. İlk söylediği “Çocuklar yemeyi bıraktı” oldu. 

Kimlerle kalıyor koğuşta?
Sarp 1 yıl tecritte, tek başına kaldı. 366’ncı gün yanına PKK’lı oldukları için ceza almış iki çocuk geldi. Diyarbakırlı Mehmet var. 20 yıldır cezaevinde. Bir de Siirtli Turan. 6’ncı yılında. Turan’a çok üzülüyorum. Örgüt üyesi bile değil. Bir biçimde arabası kullanılmış ve aslında o araba bir eyleme de karışmamış. Sadece teşebbüs var ama 46 yıl hapsi isteniyor. Çok genç daha. 5 tane de çocuğu var. Açık görüşlerden birinde ikisinin de ailesiyle tanıştım. Gerçi onlar çok seyrek gelebiliyor, ancak bayramlarda maalesef. Ben aslında o imkânsız aileleri çok iyi tanıyorum. 

Nasıl?
Çok yoksul bir ailede büyüdüğüm için o hayatları çok iyi biliyorum. Cezaevlerinde yaşananları da. TAYAD (Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği) kurulduğu günden beri onlara destek veriyorum. Ve Cumartesi Anneleri’nin neredeyse her buluşmasına gitmişimdir. Annelerin birçoğu öldü, hastalandı, yerlerine başkaları geldi. Yani anneler değişti, bu ülkedeki hayat değişmedi. Zaten şimdi de bir mahkûm karısı olarak protesto ettiğim her şeyi birebir yaşıyorum. Gençken bana biri çıkıp bir gün mahkûm karısı olacaksın deseydi inanmazdım. 

Nasıl bir şey?
Benim bir cezaevi sutyenim var artık mesela. Üstünde hiçbir metal yoktur. Cezaevine uygun renkte, yine metalsiz ve asla deri içermeyen bir montum da. Ben bunları tedarik edebiliyorum ama edemeyenler o kadar çok ki. Sırf ceketi uygun değil diye içeri alınmayan, bu nedenle karda kışta incecik gömlekle yakınına gitmek için bekleyen, titreyen insanlar var. Bütün bu detaylar Balyoz sanıklarının yakınlarıyla belki biraz daha bilinir oldu ama ben yine de o asker ailelerine bir biçimde iltimas geçildiğine inanıyorum. Onlardan çok daha beter halde olan sayısız insan var. 

Sarp Kuray şu anda açlık grevinde mi?
Bilge Abla (Sarp Kuray’ın ablası) açık görüşteydi çarşamba günü. “Sarp’ı çok süzülmüş gördüm Nur” dedi. Ben de onu “İnsan üç günde süzülmez abla” diye yatıştırdım. Fakat Sarp, aynı havayı soluduğu o çocuklar yataktan kalkamaz, ağzına lokma koyamaz haldeyken haldır huldur yemek yiyebilecek bir insan değildir. Halbuki şeker ve tansiyon hastası. O nedenle çok endişeleniyorum. Ama anlıyorum da. Açlık grevine karşı olmama rağmen. 

Neden karşısınız?
Açlık grevine başlayanların çaresizliğini, bedenlerinden başka bir enstrümanları olmadığını anlıyorum. Benim karşı olma sebebim eylemlerinin bu ülkede bir karşılık bulmayacağını düşünmemden. Bundan önce yaşadığımız iki büyük açlık grevinde neler olduğunu hatırlayın. O kadar insan hayatını kaybetti, bir süre sonra gazetelerin 3. sayfasında küçücük haber olarak kaldılar. Televizyonlarda sokak röportajları yayımlanıyor: “Açlık grevine girmeselerdi, ölürlerse kendi seçimleri” gibi şeyler… Bu grevi yapanların Kürt veya PKK’lı olması da belki de bu duyguyu etkiliyordur. 

Anlamadım?
Bakın ben yıllarca Kürt bölgesinde filmler çektim. Daha ne PKK vardı, ne 12 Eylül. Hülya Koçyiğit ve Tarık Akan’la ‘Derman’ için bölgedeydik ve ben bir Kürt kadınını oynuyordum. Tabii oynadığım karakterin Kürt kadını olduğunu açık açık göstermeden! Soğuktan donuyorum, eteklerimin altına çoraplar, pantolonlar giyiyorum. Oynadığım karakterin gerçeği, yani Kürt kadınları kollarını kavuşturmuş, incecik entarileriyle duruyor.
Bir süre sonra üstümdekileri atmaya başladım, onlar nasılsa öyle olmak için. Yakınlaşmaya da başladım. Bizim ekibin etrafında bir binbaşı peydah oldu. “Nur Hanım, bunlarla böyle oturup konuşmayın. Çok kötü insanlardır. Biz toprağın altından ne silahlar ne tanklar bulduk” dedi. Hiç demedim, “Toprağın altına nasıl giriyor koca tank” diye. Baktım yüzüne ve şöyle dedim: “En azından onlar toprağın altına gömmüş, ben gömmezdim bile.” Yok oldu o binbaşı bu laftan sonra ama “Onlar kötü insanlardır” diyen diller yok olmadı. Ve maalesef bugünlere kadar geldi. Bugün televizyonlarda konuşan gazetecilere, profesörlere bakıyorum ve hayretler içinde kalıyorum.

‘Giden gören bunu demez’ 
Neden?
Gözleri mi görmüyor, kulakları mı duymuyor, hiç mi bölgeye gitmemişler… O unvanları nasıl almışlar? Öyle bilmeden konuşuyorlar ki gerçeği. “Kürt kardeşlerimiz ayrı, PKK ayrı” deyip duruyorlar. Dayanamıyorum buna. Oralara gitseler, her aileden, her kapıdan birilerinin dağa çıktığını bilirler. Ailelerini mi lanetlesinler? Ne isteniyor? Niye dağa çıktılar, ölümle burun buruna yaşıyorlar diye soran yok. Ve ayrıca… 

Evet…
Diyelim ki bu ayrımı yaptınız ve Kürt kardeşlerim söyleminin samimiyetine bir an için olsun inandık. İnsan kardeşine bunu yapar mı? Siz kardeşinizden anadilini, en temel haklarını esirgiyor musunuz? Ölümle burun buruna gelmekten başka çare göremeyen birine, “E yani onun kararı, zaten örgüt zorluyor” deyip gidebiliyor musunuz? 

Sarp Kuray’ın kızı Zeynep Kuray, benim de meslektaşım neredeyse 1 senedir KCK davası nedeniyle içeride ve açlık grevine başladı. Bu sizi nasıl etkiliyor?
Zeynep çok hareketli, çok inatçı bir kızdır. Bir haber için aynı gün içerisinde dünyayı dolaşır. Dolaşırdı yani. Ben Zeynep’in bu kararına şaşırmadım ama elimde değil çok üzüldüm. Çünkü çok zayıf, küçük bir kızdır. 50 kilo var, yok. Ama ne diyebilirim ki, söz geçiremem. Zaten hakkım da yok. Sarp da bir şey diyemiyor. Biraz da ne dese kâr etmeyeceğinden belki de. O yüzden bir şey deme imkânım olsa, sanıyorum bunu durduracak gücü olanlara söz söylerim, “Bu insanların isteklerini karşılamak zor değil. Üstelik hepsi insan hakkıdır. Lütfen duyun. Her şeyi bir kenara bırakın ve bu kez duyun” demek isterim.