Tarihin ilk yazılı anayasası olan Manga Carta’dan(1215) günümüze anayasal haklar çok büyük gelişme göstermiştir.

Dile kolay bin yıla yakın süren insanlık serüveni.

Özgürlük mücadelesi bazen kanla sulanıp yeşertilmek zorunda kalınmıştır.

Bin yıllık mücadele ile elde edilen anayasal özgürlükler öyle kolayca buharlaşıp uçmaz.

Bugün gelinen noktada hak ve özgürlükler bizim anayasamızla sınırlı değildir. Anayasanın 90 ıncı maddesine göre Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kanunlar hiyerarşisinde en üstte yer alır.

Anayasanın 90 ıncı maddesinde şöyle denilmektedir:

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Bir iç hukuk uygulamasında bir yasa maddesi veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Türkiye’nin taraf olduğu bir sözleşme hükmü çatıştığında mahkeme anayasanın bu hükmüne göre Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası hukuka göre karar vermek durumundadır.

KHK ile kamudan ihraçları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Kamudan ihraçlarda önce anayasamıza bakacağız, sonra uluslararası sözleşmelere ve AİHM içtihatlarına.

Anayasanın 13, 15, 119, 120 ve 121 inci maddelerine göre OHAL düzenlemeleri ve uygulamaları OHAL dönemiyle sınırlıdır. Anayasanın 121 inci maddesi “..halin gerektirdiği tedbirler..” demek suretiyle açıkça olağanüstü hal koşulları ile ilgili tedbirler alınabileceğini ve düzenleme yapılabileceğini öngörmektedir.

AİHM kamu hizmetinden yasaklanma için yasağın devletin menfaatine nesnel gerekçelere dayandırılmış olmasını aramaktadır. Kişinin devletin çıkarlarına zarar vermesinin somut delillere dayanması gerekir.

Anayasa, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve AİHM içtihatları bir bütün olarak değerlendirilip uygulanacaktır.

Kısaca KHK veya Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri sözleşmeler ve AİHM içtihatları ile çelişiyorsa uygulanacak olan anayasanın 90 ıncı maddesine göre üstün olan sözleşme hükümleridir.

Kamudan ihraçlar bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde OHAL sonrasında normal hukuk yollarının işlerlik kazanacağı açıktır.

Bu durumda kamudan ihraç edilenler için anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre OHAL sonrası işlemin iptali için normal kanun yollarına başvurma hakları vardır. İhraç işleminin iptali için olağan kanun yolu ise ilk başta İdare mahkemeleridir.

Olağanüstü dönemlerde ve sonrasında hak aramanın uzun ve çetin bir yol olduğunu yaşanan deneylerle biliyoruz.

12 Eylül Darbesi 1402 saylı KHK ile 5000 kişiyi kamu görevinden ihraç etti. 1402’likler yıllarca süren mücadeleler sonucu görevlerine dönebildiler.

Prof. Dr. Baskın Oran 1402 ile ihraç edilenlerdi. 1982’de ihraç edildi ve yıllarca mücadele ederek kesin olarak 1990 yılında görevine dönebildi.

Prof. Dr. Baskın Oran 18 temmuz tarihli makalesinde “…sabır ve metanetten sonra şimdi de önünüzde bir mücadele dönemi olduğunu görerek kendinizi hazırlayın” diyor.

Nasreddin Hoca karısıyla bir yaz gecesi damda yatarken, artık ne olduysa olmuş, damdan aşağı düşüvermiş.

Gürültü patırtı derken, Hoca’nın başına toplanmışlar. İçlerinden biri:
– Hocam, hâlin nicedir; ne yapalım, deyince:

– Tez, demiş, bana bir damdan düşen getirin. Hâlimden ancak o anlar!

Hoca neden damdan düşen birini istemiş, çünkü onun halini ancak damdan düşen bir anlar. Baskın Oran bu anlamda kamudan ihraç edilenleri anlayabilecek ve doğru çözümler gösterebilecek en iyi kişidir.

Baskın Oran damdan düşen biri olarak makalesinde “Şimdi önünüzde belki de yıllarca sürecek bir hukuk mücadelesi var. Ama herhalde ki bugüne dek ailecek gösterdiğiniz sabır ve metanet, bu mücadeleyi mecbur kılıyor” tavsiyesinde bulunuyor.

Danıştay’ın 07.12.1989 tarihinde aldığı E. 1988/6, K. 198904 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı yasa hükmündedir. Kararda Danıştay;

Sıkıyönetim geçici bir rejimdir, aldığı kararlar sıkıyönetim süresiyle bağlıdır. Sıkıyönetim kalkınca bu kararlar da otomatikman yürürlükten kalkar, herkes görevine iade edilir” diyen bu karara göre, OHAL kalktığı tarihten (şu durumda, 18 Temmuz 2018) itibaren dava açılabilir. Çünkü “İlanihaye, ölene kadar haklardan mahrumiyet, mağduriyet olmaz” demektedir.

Hukuk açısından Olağanüstü durum ile Sıkıyönetim geçici olmaları açısında aynıdır. İkisi de olağan olmayan rejimlerdir ve olağan düzene dönüldüğünde doğal olarak olağan hukuk uygulanacaktır.

Sonuç olarak bütün bu açıklamalar ışığında OHAL sonrasında kamudan ihraç edilenlerin idare mahkemelerine başvurma hakları doğmuştur.

Av. Rahmi Ofluoğlu