12 Eylül tarihinde ABD'nin Libya elçisinin öldürülmesiyle başlayan süreçten sonra yaşanan gelişmeler Libya'ya dair yeni ipuçları veriyor. Bingazi'de yaşanan protesto gösterilerinin ardından Libya yönetimi ülkede merkezi hükümete bağlı olmayan silahlı güçlerin etkisizleştirileceğini açıkladı.

Bilindiği gibi, İslam'a hakaret içeren "Müslümanların Masumiyeti" adlı ABD menşeli filmin gösterilmesinin ardından, ülkede yaşanan olaylar esnasında ABD'nin Libya Büyükelçisi Chris Stevens, üç elçilik çalışanıyla birlikte Bingazi'deki elçilik binasında öldürülmüştü. Olayı gerçekleştiren grup El-Kaide bağlantılı Ensar El-Şeriyat adlı örgüt üyeleriydi.

Olayın ardından yaptığı açıklamada ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, "Kendi kendime sormadan edemiyorum, ABD'nin özgürleşmesine yardım ettiği bir ülkede böyle bir olay nasıl meydana gelmiş olabilir?" diye konuşmuştu. Yine resmi düzeyde yapılan açıklamalar olayın faillerinin "cezasız kalmayacağı" yönünde olmuştu. Ancak ABD'den gelen açıklamaların alışılandan daha "yumuşak" olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. Global Research yazarı Lizzie Phelan gelen açıklamaların, "...bundan daha önemsiz bir olayın, Suriye, Venezuella, Nikaragua, Çin, Rusya ya da bugünün Libya'sı gibi yönetimi ABD eliyle kurulmuş olmayan herhangi bir ülkede yaşanacak olmasına kıyasla yumuşak bir yanıt" olduğunu belirtiyor.

Konuyla ilgili yapılan diğer bazı yorumlarda, olayın ABD'nin Libya'da istediğini almak için desteklediği aşırı İslamcı gruplar tarafından gerçekleştirilmesindeki ironiye dikkat çekiliyor ve ABD yönetiminin zaafiyetine vurgu yapılıyor. Ancak yaşananların bir yönetim zaafiyeti olduğu yönündeki yorumlara ihtiyatlı yaklaşmakta yarar var. Nitekim aynı yazıda Phealen, ABD'nin bu gibi olayların yaşanacağını öngöremeyecek kadar naif olmadığını hatırlatıyor.

Olayın ardından ABD'nin attığı ilk adımlar, ülkedeki askeri varlığını artırmaya niyetli olduğunu gösterir nitelikte. Geçtiğimiz günlerde Obama yönetiminin Libya'ya iki savaş gemisi gönderdiği ve 50 ABD'li terör uzmanının ülkeye giriş yaptığı yönünde haberler geldi. ABD'nin ayrıca "Drone" olarak anılan insansız hava araçlarıyla operasyon düzenleme hazırlıkları içinde olduğu da biliniyor.

Olaylar planlı mıydı?

Büyükelçinin öldürülmesi olayının arkasında kimlerin parmağı olduğu, ABD'nin yaşanacakları tahmin edip edemediği ve benzeri pek çok yorum yapılabilir ancak bir noktadan sonra olayın ardından yaşanan gelişmelere ve sonuçlara bakmak, sürecin kime yaradığını görmek açısından daha anlamlı görünüyor.

Nitekim Pekin merkezli Life Week dergisine verdiği röportajda Mehdi Daryuş Nazemroaya da bu noktaya işaret ediyor ve muhabirin "Size göre bu saldırı ABD'nin Libya politikası üzerinde uzun erimli ve kalıcı bir etkiye yol açar mı?" sorusuna şöyle yanıt veriyor:

"İlk olarak Bingazi'deki ABD'li diplomatların öldürülmesi, ABD'nin Libya'da yol açtığı istikrarsız ortamın doğrudan sonucudur. Bu cinayetlerin NATO'nun Libya müdahalesinden önce yaşanması mümkün değildi. Katillerin, Kaddafi'ye karşı savaşmış ABD müttefikleri olması pek muhtemel.
ABD hükümeti yaşanan olayları, Libya'da maksimum faydayı sağlamak için kullanacak. Libya'ya daha fazla ABD askerinin sevk edilmesi Kuzey Afrika'nın daha fazla militarize edilmesi anlamına gelecek. Vaşington'un halihazırda Libya'ya askeri anlamda yerleşmek gibi uzun vadeli bir planı var."


ABD'nin Libya ve Suriye'de El-Kaide'yi desteklediği biliniyor

ABD'nin başta El-Kaide olmak üzere radikal İslamcı grupları "terörist" ilan etmesi ve kamuoyuna verdiği "terörizmle savaş" imajının ardında farklı bir gerçeğin yattığı biliniyor. Özellikle Libya savaşında ve şimdilerde Suriye'ye yönelik müdahale girişimlerinde daha da belirgin hale geldiği gibi ABD, CIA ve başka kanallar marifetiyle radikal İslamcı grupları silahlandırıyor, eğitiyor ya da bu grupların gerçekleştirdiği operasyonları koordine etmekte.

Bu noktada ABD'nin faillerin "cezasız kalmayacağı" yönündeki açıklamaları özel bir önem taşımıyor. Zira Büyükelçi Stevens'in ölümünden sorumlu aynı failler, Libya'daki NATO güçlerince silahlandırılıyor, eğitiliyor, fonlanıyor ve koordine ediliyordu. ABD Büyükelçiliği'nin ülkenin başkenti Trablus'da değil de silahlı İslamcı grupların güçlü olduğu ve Kaddafi'nin devrilmesi sürecinde üs işlevi gören Bingazi'de bulunması da bu durumu destekleyen bir detay.

Olaylar seçimlerin hemen ardından yaşandı

Büyükelçinin öldürülmesi ve takip eden eylemlerden sonra, Libya'da iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi önceki gün akşam Bingazi'de onbinlerce kişinin katıldığı "silahlı grupları istemiyoruz" sloganlarıyla gerçekleştirilen protesto eylemleriydi. Diğeri ise Libya yönetiminin merkezi güvenlik güçleri dışındaki silahlı grupların dağıtılacağına yönelik açıklamaydı.

Yaşanan olayların Libya iç siyasetinde nasıl yankı bulduğunu gösteren bu iki gelişme oldukça önemli zira Libya hükümetinin yeni başbakanı Mustafa Ebuşükür, olayların gerçekleştiği tarih olan 12 Eylül'de bu göreve seçilmişti. Mehdi Nazemroaya, bahsi geçen röportajda Ebuşükür'ün Birleşik Arap Emirlikleri'yle yakın ticaret bağlantıları olan ABD'de eğitim görmüş bir siyasi figür olduğuna dikkat çekiyor. Ebuşükür ayrıca CIA bağlantılı Libya Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (LUKC) kurucuları arasında yer alıyor. Öte yandan 2011 Kasım ayından beri başbakan yardımcılığı görevini yürütmüş olan Ebuşükür ile başkan seçilen Muhammed Magariyef ile aynı siyasi hattı temsil ettiği söylenebilir.

Ebuşükür, seçim yarışında kamuoyuna "liberal" olarak lanse edilen Mahmut Cibril'e karşı galibiyet kazandı. Mahmut Cibril ise Libya'daki dönüşümde önemli görevler almış bir isim. Ancak Cibril'in temsil ettiği koalisyon mecliste hala ciddi bir çoğunluğa tekabül ediyor. Libya siyasetinde "liberal", "İslamcı" gibi lansmanların suni olduğuna dikkat çeken Nazemroaya, ABD'nin ülkede birbiriyle rakip fraksiyonlardan herhangi birinin fazla güçlenmesine izin vermediğini ve bu şekilde ülkeyi yönetmeyi mümkün kıldığını belirtiyor. Nitekim Cibril ile Ebuşükür arasında pek az oy farkı bulunuyor.

Gelişmeler neye işaret ediyor?

Yaşanan olayların sebeplerine dair yapılan yorumlarda, sürecin ABD iç siyaseti ve İsrail lobisiyle bağlantılı olduğu yönünde yorumlar da bulunuyor. Buna göre Cumhuriyetçi aday Romney'i destekleyen İsrail lobisinin, Obama yönetimini sıkıştırmak için provakasyon tertiplediği iddia ediliyor. Bu veya benzeri pek çok olasılık ileri sürülebilir zira yaşanan gelişmelerin ABD iç siyasetinden Libya'ya uzanan eksende pek çok siyasi özneyi ilgilendirdiği açık.

Öte yandan gelişmelerin sonuçları Libya halkının geleceği hakkında daha çok ipucu veriyor. Yaşanan gelişmeler sonucunda ABD'nin askeri olarak Libya'da üslenmeye yönelik uzun vadeli planları için bir zemin teşkil ettiği açık. Bunun dışında ABD beslemesi radikal İslamcı unsurlar her ne kadar böyle bir çıkış yaptılarsa dahi, Libya'nın "ılımlı İslamcı" iktidarı gerek bu grupları kontrol altına almak ve gerekse Batı'yla ilişkileri zora sokmamak adına harekete geçmiş görünüyor. Bingazi'de İslamcı gruplara karşı gerçekleştirilen onbinlerce kişinin katıldığı protesto yürüyüşünde kalabalığın "Büyükelçi Libya'nın dostuydu" ve "Libya dostunu kaybetti" gibi pankartlar taşıdığı bildiriliyor. Ayrıca aynı gün güvenlik güçlerinin El-Kaide bağlantılı Ensar El-Şeriyat örgütünün merkezine düzenlediği ve yoğun çatışmalara neden olan operasyonlara protesto göstericilerinden kimselerin katıldığı da belirtiliyor. Bu durum yapılan gösterilerin Libya hükümetince tertiplendiğine işaret ediyor. Gerçekleştirilen operasyonun ardından Ensar El-Şeriyat Bingazi'yi tahliye edeceklerini duyurdu.

Önümüzdeki süreçte Libya'da sürecin nasıl işleyeceğini kestirmek zor görünüyor ancak sonuç itibariyle kendi radikal uçlarını törpüleyecek ve ABD ile ilişkiler konusunda işbirliği sınırlarının dışına çıkamayacak İslami karakterli bir iktidar yapısının kurulduğu söylenebilir.

(soL - Haber Merkezi)