DENİZ ZEYREK- [email protected] / Arşivi

AK Parti , BDP’li 10 milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırmak için süreci hızlandırırken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1994’te yaşanan ‘DEP’liler olayı’nı örnek göstererek “Kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz lazım” demesi çok anlamlı. Hükümetin icraatlarına ters düşen her sözü üzerinde yüzlerce yorum yapılan Gül’ün dünkü sözlerini tamamlamadan önce “Niyetim neyse, söylediğim odur. Söylediklerimi aynen aktarın yeter...” demesi de önemli. Daha önce yazmıştım. Hükümetin PKK’yı bitirme ve Kürt sorununu çözme stratejisinin üç sac ayağı var: “PKK’yı silah bırakmaya zorlama”, “BDP’yi PKK ile ilişkisini hep gündemde tutarak sıkıştırmak” ve “Anadilde savunma, kamu hizmeti ve seçmeli ders gibi adımlarla temel sorumları çözmek”...
Peki hükümetin güvenlik kurumları ve Adalet Bakanlığıile yürüttüğü bu stratejinin tamamı Çankaya Köşkü tarafından benimseniyor mu? Bu sorunun yanıtı Cumhurbaşkanı Gül’ün 1 Ekim’de TBMM’de yaptığı ve dün Köşk’teki törende gazetecilerle sohbetinde tekrarladığı görüşlerinde saklı. Stratejinin üç ayağı konusunda Gül’ün tavrı şu şekilde özetlenebilir:
1- PKK’ya silah bıraktırma konusunda Gül ile hükümetin yaklaşımı paralel. Hükümet, darbe üzerine darbe vurarak PKK’nın pazarlık gücünü bitirmeyi amaçlıyor. Bu nedenle de TSK’nın ve polisin istihbaratın desteği ile sonuç alıcı operasyonlar yapmasını temel hareket noktası olarak görüyor. Şu sözler, terörle sonuna kadar mücadele etmek gerektiğini söyleyen Gül’ün de hükümetin stratejisinin başarılı olduğuna inandığını gösteriyor:
“Aslında (PKK’lılar) en zayıf oldukları anı yaşıyorlar. Şu anlamda söylüyorum, en büyük hamleler yapma, büyük başarılar kazanma peşindeydiler. Hatta ‘final yılı’ olacak şeklinde çok büyük, iddialı sözleri vardı. Kendi içinde verdikleri ümitler vardı. Bütün bunların kırıldığını ve silahlı kuvvetlerimizin, bütün emniyet teşkilatımızın, istihbarat teşkilatımızın, bunları çok daha önce tahlil edip, karşı hamleler yaparak bunları boşa çıkarttığını görünce içinde çok büyük kargaşa yaşamaktadırlar.”
Gül’ün hükümetin örgüte silah bıraktırmak için izlediği yönteme desteği de tam. Hatta “Devletin çalışmasına, metoduna güvenmek gerekir. Bu içeride veya dışarıda. Yapılan çalışmaların ümit ederim ki iyi anlaşılması hem Türkiye’deki siyasetçiler hem de eline silah almış kişiler tarafından bu işlerin daha çok kötüye gitmesini önler...” sözleriyle kamuoyuun ve siyasetçilerin desteğini istiyor.
2-BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda hükümetle Gül arasında ciddi görüş farkları var. Gül de BDP’lilere şiddeti teşvik eden konuşmalardan uzak durmaları tavsiyesinde bulunuyor:
“Terör, kan, şiddet, şiddeti teşvik edici konuşmalar, bunların hiçbiri tasvip edilemez. Demokrasilerde bunların hiçbirinin yeri yoktur. En aykırı düşünceler konuşulabilir, tartışılabilir. Fikirler ne ise söylenebilir. Ama terör asla hiçbir zaman tasvip edilemez. Terörün dünyanın demokrasi ile idare edilen hiçbir ülkesinde tasvip edilemez. Bu bakımdan bütün siyasetçilerin, TBMM’ye seçimle gelmiş olan bütün siyasetçilerin tabii ki bunun farkında olmaları gerekir. Terör, şiddet... Bunlarla muhakkak mesafe koymak gerekir.”
Ancak Gül’ün BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması konusunda endişeleri var gibi. 1994’te BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanması sırasında yaşananlara “gayet açık” diyerek gönderme yapıyor ve açıklamalarını şu önemli sözlerle sürdürdü:
“Geçmişte denediğimiz kendi siyasi tarihimizden, yakın siyasi tarihimizde de olup bitenlerden örnekler var. Dolayısıyla kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz lazım. Burada herkesin sorumluluğu vardır. Milletvekilleri açısından konuştuğumuza göre bütün milletvekillerinin, hepsinin sorumluluğu vardır. Yoksa geçmiş şeyler tekrarlanırsa onların da bizi bir yere götürmediğini gördük. Herkesin konuları sorumluluk duygusu içinde götürmesi gerektiğine inanıyorum. Yoksa zaten önümüzde bir sürü sıkıntılar, problemler var. Bunlar da kronik hale gelir.”
3-Gül, Kürt sorununun çözümü için atılan reformlara da açık destek veriyor. “Kan, kimin kanı olursa olsun üzülürüz tabii ki. Bu noktaya gelindikten sonra silaha hiçbir gerekçe kalmaz” sözleri de Gül’ün önceliğinin “silahsız çözüm” olduğunu gösteriyor.