NURCAN GÖKDEMİR - [email protected]

Erdoğan’ın Katar ziyareti sonrası doğalgaz projesi ile tartışmada yerini alan Katar’ın AKP ile ilişkisini, Körfez sermayesinin Türkiye siyasetine etkilerini ve yeni dönemi Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Ali Murat Özdemir’e sorduk. “Beytepe ekonomi politik çevresi” olarak hazırladıkları kitaba isim olan ‘’Kolektif Emperyalizm’’ kavramı çerçevesinde Özdemir ile Körfez sermayesini konuştuk.

>>Türkiye'nin yaşadığı sıkıntının Körfez desteği ile çözüleceği görüntüsünü nasıl okumak lazım?

Türkiye’de mukim (ikamet eden) sermaye içinde “Ortadoğu ile derinleştirilmiş birliktelik” tahayyülünü benimseyen çevreler ve “geleceği hukukun üstünlüğü prensibine bağlamış Avrupa kapitalizmine yakın” sınıf fraksiyonları arasında ciddi bir mücadele var. Bu mücadelenin süreceği ortada, zira çatışan menfaatin uzlaşması mümkün değil. Yarık, yapısal bir yarık. “Ortadoğu ile derinleştirilmiş birliktelik” yani Körfez tarafı önce 7 Haziran’da küçük bir mevzii kaybetti sonra bunu telafi etti.

Bahsi geçen gerilim seçimle, referandumla bitirilebilecek türden bir kapışma değil. Sosyal bilimlerin maksadı geleceği tahmin etme değildir ama biz şimdiden söyleyelim bu mücadelenin tansiyonu düşecekmiş gibi görünmüyor.
Şu tespiti de ekleyelim: “Körfez etkisi altında siyaset yapan insanların sundukları model Türkiye‘de sermaye birikimi önünde engel teşkil ediyor”. Yani mevcut düzenek Türkiye’de firmaların hisseleri ile değerli olabilme imkânlarını zayıflatıyor, hatta ortadan kaldırıyor. Körfezciler devletin bütün sermayedarlara eşit mesafede konumlandığı bir ölçüde kurumlaşmış, rekabetçi ve gayrı şahsi kapitalizm için zaten dar olan oyun sahasının ortasına kaçak bina dikiyorlar.

Ortadoğu ile derinleştirilmiş ilişkiler, Körfez tipi sermaye ilişkisinin önünü açıyor ama Türkiye’nin hisse senetleri ile değerli olan belirli üretim ve tüketim normlarına bağlı olarak işlemek üzere kodlanmış çevresel kapitalizmi için orta ve uzun vadede yıkıcı etkiler üretiyor. Andığımız yıkıcı etki sadece toplumun emekçi kesimlerinin değil toplumun güçlü kesimlerinin de menfaatlerini haleldar edecek boyutlarda.

Körfez’den gelebilecek herhangi bir destek Türkiye’nin endişeli kapitalistlerinin ve/veya emekçi insanlarının içinde bulunduğu sıkıntıları aşmak için uygun politika araçlarını sunamaz, hiç ümit etmeyin.

>>Türkiye'de var olduğu bilinen sıcak paranın kaynağı olarak bugüne kadar Körfez gösteriliyordu. Bu destek, Türkiye'nin siyasi yörüngesini nereye oturtur?

Döviz girişi denilen ve sosyal bilimcilerin ellerindeki imkânlarla kaynağı kolay kolay takip edilemeyen değer akışının ülkemizdeki güç mücadeleleri üzerinde etkisi büyüktür. Benim görebildiğim kadarıyla bu işi en iyi Korkut Hocamız anlıyor ve anlatıyor. Önemini kabul ettiğim bu değer akışı ile ilgili olarak ancak şunu söyleyebilirim: Körfez etkisini giren meblağın yekûnu üzerinden anlamaya çalışmak doğru değil.

Olayı Körfez’in yampiri kapitalizmine ait menfaatin memleketimiz içindeki temsilinin boyutları üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Söz konusu temsilin ürettiği etki, giren döviz meblağının büyüklüğünden ziyade ki büyüklüğü de önemli tabii, söz konusu meblağın girme biçimi, değerlenme ve operasyon koşulları ve hedefiyle ilgili. Söz konusu meblağ sadece piyasa ilişkileri üzerinden gerçekleştirilecek bir değerlenme beklentisinin verdiği motivasyonla hareket etmemekte; iktisadi siyasi ayrımını içermeyen bir güç ilişkileri alanından neşet ediyor. “Körfez sermayesi’’ dediğimiz şey, belirli toplumların kolektif varlıkları üzerinde tasarruf etme iktidarına haiz bir sınıfın, yani Körfez yönetici sınıfının , söz konusu kaynaklar üzerindeki iktidarını sürdürme gailesi ve mücadelesi içerisinde salt piyasa mantığı ile anlaşılamayacak stratejiler ve politikalar üretiyor.

Bugün Körfez eksenli güçlerle Türkiye’de mukim ve muktedir çıkar çevrelerinin ilişkisi Türkiye’nin bütünsel (ulusal) menfaati olarak sıralanabilecek şeylerle alakası olmayan politika çıktılarına yol açmaktadır. Gelinen noktada sorulması gereken soru şudur: “Türk Dış Politikasını Türkiye’nin menfaati ile ilişkilendirenlerin irrasyonel olarak gördükleri hususların dış politikamızın Körfez menfaati üzerinden okunması durumunda anlamlı hale gelmeleri mümkün müdür?”

>>Türkiye-Katar ittifakı, Türkiye’nin Rusya ile yaşadığı sorunları bertaraf edebilir mi? Yakınlaşma ve Katar’la karşılıklı üs açılmasına karar verilmesi Suriye sorununun çözümüne dönük askeri bir hazırlığın ön adımları olabilir mi? Değilse nasıl yorumlamak lazım?

Bertaraf etmek bir yana derinleştirebilir de. Sorunun kesin bir cevabı yok zira ‘’Körfez Sermaye’’sinin Batı ile ilişkilerinde 2008 senesinden bu yana derinleşerek artan gerilimin yapısal sebepleri, Körfez-Rusya ilişkilerinde belirleyici değil. Orada başka gerilim sebepleri var. Ancak her ikisi arasındaki gerilim önemli tarihsel problemlerden kaynaklansa da yapısal değil. Suudiler bir ara Ruslara “Suriye’yi bırak da bizi koru” demişlerdi mesela.

Suriye sorununun çözümüne dönük askeri bir hazırlığın izlerini ortak üs açma kararında aramak doğru değil. Ancak bu edim ve benzerleri, Katar’la yapılan doğal gaz anlaşması, örneğin, Türkiye’de iktidar sahibi olanlarla Körfez Sermayesi’ni harekete geçirmeye muktedir gruplar arasındaki simbiyotik (tamamlayıcı) ilişkinin Batı tarzı iş görme usulleri üzerinde kurmaya çalıştığı üstünlüğün bir adımı olarak değerlendirilebilir, o da kesin değil.

Kaynak: Birgun.net