Erkek üreme sistemindeki sperm hücrelerini sağlayan testisler canlının yaşamı boyunca faaliyet gösterir. Ancak dişi üreme sistemine ait yumurtalıkların yaşam boyu üretebileceği yumurta sayısı sınırlıdır. Bu nedenle yumurta üretiminin biyolojik safhalarına ve dişideki kısırlığa dair çalışmalar bu zamana kadar kısıtlı kalmıştır.

Bir canlıdaki tüm hücrelere dönüşme yeteneğine sahip (pluripotent) olmaları nedeniyle embriyonik kök hücreler son yıllarda büyük önem kazanmıştır. Hem farede hem de insanda embriyonik kök hücreler kullanılarak şimdiye kadar kas, sinir, deri gibi pek çok farklı türde hücre üretilmiş ve bu hücreler olası hastalıkları tedavi etmekte kullanılmıştır. Ancak sperm ve yumurta hücrelerinin gelişimi diğer hücre türlerine göre farklılık gösterdiğinden ve moleküler açıdan daha karmaşık olduğundan bu hücrelerin şimdiye kadar kök hücre teknolojisiyle üretimleri mümkün olmamıştır.

Kyoto Üniversitesi’nden araştırmacılar Kasım ayında Science dergisinde yayınladıkları çalışmada çok aşamalı bir protokol uygulayarak normal ve üretken farelerin doğmasını sağladılar. Araştırmacılar öncelikle embriyonik kök hücreleri laboratuvar ortamında farklı büyüme hormonlarına tabi tutarak epiblast adı verilen yapıyı oluşturdular. Ardından bu yapıyı farklı içeriğe sahip büyüme hormonları kullanarak olgunlaşmamış yumurta hücrelerine dönüştürdüler ve sonraki aşamada bu hücrelerin olgunlaşmasını sağlamak için yumurtalıklardan elde edilen destek hücrelerini kullandılar. Araştırmacılar daha sonra desteklenen bu hücreleri mayoz bölünme için taşıyıcı bir farenin yumurtalık çeperine naklettiler ve bu sayede olgun yumurta hücreleri elde etmiş oldular.

Bu yumurta hücrelerinin fonksiyonelliğini test etmek isteyen araştırmacılar bunları tüp bebek yönteminde de kullanılan in vitro dölleme tekniğiyle döllediler. Ardından döllenen yumurtayı fare yumurtalığına naklederek yavru farelerin doğmasını sağladılar.

Bu çalışma yukarıda anlatılan aşamaların her birinde gerçekleşen biyolojik olayların incelenmesi ve daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması bakımından büyük bir değere sahip bulunuyor. Ayrıca henüz insan embriyonik hücreleriyle test edilmemiş olsa da bu yöntem; kısırlık, hastalık ya da yaşlılık veya kemoterapi gibi üreme organlarına ciddi hasar veren türde tedaviler görmeleri nedeniyle çocuk sahibi olamayan kişiler için umut vadediyor. Bunun yanı sıra soyu tükenmekte olan canlılar için de kullanılabilecek olan bu teknikle biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunulabileceği düşünülüyor.

BilimsoL ekibinden Esra Karaköse hazırladı.
facebook.com/BilimsoL
twitter.com/BilimsoL

İlgili makale:
Science, Vol. 338 no. 6109 pp. 971-975, DOI:10.1126/science.1226889 (16 Kasım 2012)