Burkay için ‘’Mevcut duruşu ve üslubu çözüme değil, AKP siyasetinin güçlendirilmesine hizmet etmektedir’’ diyen Karayılan şöyle dedi: ‘’Eğer Burkay bir Kürt siyasetçisi ise Kürt halkının çıkarları, çözüm çerçevesi halkasından soruna bakması gerekmez miydi? Ancak Burkay’ın sorunu ele alış ve ifade ediş tarzı Kürt tarafı değil, devlet tarafı, daha çok da AKP eksenli bir bakış açısını ifade etmektedir.’’

ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın açıklamaları şöyle:

Öncelikle şunu belirteyim: Biz, Türkiye’de Kürt sorununun artık çözüm sürecine girdiğini, çözümün sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi için de öncelikle Kürt tarafının kendi arasında yekvücut olması ve birliğini kurması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşüncemiz çerçevesinde daha çok bir yıldan beri hem Kürdistan’ın dört parçasında ulusal konferansı, hem de her parçanın kendi arasında birliğini kurması için çeşitli çabalar sergiliyoruz. Türkiye’deki genel seçimden önce bu bakış açısı tartışıldı ve geniş bir bloklaşma süreci yaşandı. Bizim amacımız Kuzey’de Kürt birliğinin giderek pekişmesi ve güçlenmesidir. Hatta bu birliği Türkiye sol ve demokrasi güçleriyle daha geniş bir çerçeveye kavuşturma çabaları vardır. Düşünceler farklı olabilir. Biz çoğulculuğu esas alıyoruz. Türk basınının psikolojik savaş söylemlerinin tersine biz PKK hareketi olarak çoğulculuğu öngören bir hareket olmasaydık bu kadar bir toplumsallaşmayı ve büyümeyi yaşayamazdık. Biz gerekirse saatlerce, günlerce ve aylarca tartışabilen bir hareketiz. Biz bir toplumun bir çatı altında birliğini kurarken, çeşitli bakış açılarının da o çatı altında yer alacağını pek ala biliyoruz. Bu bakış açımız her zaman geçerli olacaktır.

Kemal Burkay’ın Türkiye’ye döneceği, aylar önce arkadaşları tarafından bize bildirildi. Bir-iki kez bu konu tartışıldı. Biz şunu söyledik: AKP hükümeti kendi çizgisi doğrultusunda bir çözüm sürecini geliştirmek için Kürtler arası ikilik yaratma gibi bir politika izlemektedir. İyi Kürt, kötü Kürt anlamında bir politikası söz konusudur. Eğer Kemal Burkay gelip buna dikkat ederse, bu politikanın bir aleti olmazsa sorun olmaz, dedik. Böyle olsaydı bizim açımızdan gayet normal ve doğal bir durumdur. Hatta belki sürece güç katabilir, diye düşündük. Bunu kendi yoldaşlarına da söyledik. Fakat bir haftadan fazla bir zamandır Türkiye’ye gelmiş bulunan Burkay’ın bakanlarla yaptığı görüşmelere, katıldığı programlara ve yaptığı konuşmaları izlediğimizde gördük ki, bizim beklediğimiz gibi bir geliş söz konusu değildir. Bu geliş, bizzat Başbakan’ın düşündüğü bir geliş biçiminde oldu. Kendisi bizzat isim vererek çağrı yaptı. Bunda bir amacı vardı. Görülüyor ki Burkay da bu amaca uygun hareket etmekte eğilimindedir. Bütün sözleri ve konuşmalarıyla AKP’yi doğrulayan, Kürt tarafını da yeren ve daha çok yanlışlarını deşifre etmeye çalışan bir üslubu esas almış bulunuyor. Mevcut duruşu ve üslubu çözüme değil, AKP siyasetinin güçlendirilmesine hizmet etmektedir. Biz bunu peşinen değil, bizzat konuşmalara ve ilişkilere dayanarak söylemek durumundayız.

Çözümü geliştirmeyen, çözüm ve açılım adı altında tasfiyeyi dayatan biz değiliz, AKP hükümetidir. AKP hükümeti Kürt açılımı daha sonra da demokratik açılım dediğinde herkes gibi bizde de beklentiler oluştu. Fakat sonra görüldü ki açılım denilen şey içi boş, Kürtleri zayıflatma ve parçalamaya dönük bir projedir. Bu projenin KCK adı altındaki operasyonlarla at başı sürdürülmesi boşuna değildir. Yapılan çok basit Türkiye cumhuriyetinin Kürdistan'da uyguladığı 85 yıllık inkar ve imha politikasının restorasyonudur. Farklı araç ve yöntemlerle aynı politikayı hayata geçirmedir. Bu açıkça görülen bir husustur. Önder Apo’nun ve hareketimizin bütün barışçıl girişimlerimizin sonuç almamasının temel nedeni budur. Yoksa herkesten çok barış ve demokratik çözümü arzulayan hareketimizin kendisidir. Bunu hiç kimse çarpıtamaz. Gerçekler gün gibi ortadadır, pratikler açık ve nettir. Görmek isteyenler bunu gelip her yerde görebilirler. Ancak bu konuda sayın Kemal Burkay’ın sergilediği tutumu sadece biz değil, Türkiye’deki birçok tarafsız kesimler de kaygıyla izlemektedir. Eğer Burkay bir Kürt siyasetçisi ise Kürt halkının çıkarları, çözüm çerçevesi halkasından soruna bakması gerekmez miydi? Ancak Burkay’ın sorunu ele alış ve ifade ediş tarzı Kürt tarafı değil, devlet tarafı, daha çok da AKP eksenli bir bakış açısını ifade etmektedir.

‘BURKAY VE ARKADAŞLARI KÜRDİSTAN GERÇEĞİNE DOĞRU BAKMAK ZORUNDALAR’

Silahların tek taraflı bırakılmasını savunmak Deniz Baykal’ın bir teziydi. Bu teslim olmayı dayatmadır. Yine Silvan olayının bir sabote olduğunu söylemek, daha önce yaşamını yitirmiş olan 56 gerillanın yaşamına hiçbir değer vermemek anlamına gelir. Onların ki cansa bizim ki de candır. “Demokratik açılım var, ben buna katkı sunmaya geldim” diyor. Kemal Burkay ve arkadaşları Kürdistan gerçeğine doğru bakmak zorundadırlar. Hem programda federasyon isteyeceksin hem de gelin sömürgeciliğin ve AKP’nin insafına kendimizi terk edelim, diyeceksin. Bu halk şerefli bir halktır. Otuz yıldır direniyor, teslim olmayı kabul etmez ve onurlu bir barışı istiyor. Biz onurlu barıştan yanayız. Teslimiyeti asla ve asla ne özgürlük hareketi ne de bu halk kabul edecektir. Kimse boşuna teslimiyetin teorisini yapmamalıdır.

Hem demokratik açılım diyeceksin, hem de KCK davası adı altında üç bin Kürt siyasetçisini tutuklayacaksın. Bu üç bine yakın Kürt siyasetçisi elini hiç silaha bulaştırmamış, illegal bir faaliyeti olmayan tüm Kürt halkı ve kamuoyu tarafından tanınan şahsiyetlerdir. İçinde eski ve yeni belediye başkanlarının da bulunduğu, belediye-il meclis üyelerinin de bulunduğu, değişik düzeyde yasal parti kademelerinde yer alan bu halkın siyasetçileri ve yöneticileri konumundaki kişilerdir. Haklarında ciddi hiçbir suçlama ve iddia yoktur. Olanlar da hepsi uydurulmuş safsatalardır.

56 GERİLLA 37 SİVİL ÖLDÜRÜLDÜ

Bununla birlikte Kürdistan'da askeri operasyonlar durmadı. Fırsat bulduğu yerde Kürt gençlerini katletmeye çalıştı. Sadece Mart ayından bu yana, 56 gerillamız Türk ordusunun operasyonları sonucu yaşamını yitirmiş ve şahadete ulaşmıştır. Açılım yapıyorum diyen AKP hükümeti 2011 yılının geçen yedi ayı içerisinde 37 sivil insanımızı sokakta çeşitli bahanelerle katletmiştir. Bu 37 kişinin içinde beşi çocuktur. Çocukların tek tek ismini verebilirim:

1-16 Nisan 2011 tarihinde Ağrı-Patnos’ta Baran Özyolcu, RDX patlayıcılarla vurularak yaşamını yitirmiştir.

2- 5 Mayıs 2011 tarihinde Van-Erçiş’te Murat Polat 16 yaşında devlet güvenlik kuvvetlerinin vurması sonucu yaşamını yitirmiştir.

3- 7 Haziran 2011 tarihinde Amed-Çermik’te Umut isimli 16 yaşındaki Kürt genci devlet güçleri tarafından sebepsiz yere vurularak, şehit edilmiştir.

4- 24 Temmuz 2011 tarihinde Şırnak-Silopi’de Doğan Tayboğa 13 yaşında polis güçlerinin attığı gaz bombası sonucu şehit edilmiştir.

5- 31 Temmuz 2011 Van-Çaldıran’da 12 yaşındaki Sami İştenyılmaz devlet güçleri tarafından kafasına vurularak ve attan düşürülerek, şehit edilmiştir. Bu katliamları yapan hiçbir güvenlik görevlisi şuanda tutuklu değildir. Ya dava açılmamış ya da göstermelik soruşturma açılmış, denilerek geçiştirilmiştir. Açık ki Kürt insanı için ölüm reva görülmektedir. Nasılsa Kürt'tür, ölüm müstahaktır, anlayışı hakimdir. Tıpkı güney Afrika’da vatandaş sayılmayan zencilerin beyazlar tarafından öldürülmesi gibi bir durum söz konusudur. Bu vahşi, faşizan ve ayrımcı uygulamalar görülmeden AKP gerçeğini görmek, tanımlamak mümkün değildir. Yeni getirilen içişleri bakanının ırkçı söylemlerine bakılırsa bu uygulamaları daha da artarak, devam edecektir.

Bu ülkede sadece zafer işareti yaptığı için sekiz yıl ceza alan insanlar vardır. Barışa ilişkin yarım sayfalık bir açıklama yapmışlar diye 98’i belediye başkanı, 8’i de il meclis başkanı olmak üzere 106 seçilmiş insan için savcılık tarafından yirmişer yıl ceza istenmiştir.

Uğur Kaymaz’ın on üç kurşunla şehit edilmesine vicdan nasıl dayanır? İşte vicdanı buna dayanmayan Uğur Kaymaz’ın dört öğretmeni, onun şahadet yıldönümünde açıklama yaptıkları için şimdi tutuklanmışlardır. KCK davası Kürt halkına yapılmış bir hakarettir. Oradaki siyasetçiler kendi anadilleriyle savunma yapmak istiyor, AKP hükümeti bu kadar direterek, kriz yaratmış bulunuyor.

Bütün bunlarla birlikte cezaevinde toplam olarak altı bine yakın Kürt özgürlük mücadelesinin siyasetçisi yatıyor. Bunlardan 120 tanesinin ağır-ölümcül hastalığı vardır. Kürtler dışında ölümcül ağır hastalığı bulunanlar ya bırakılıyor, ya tedavi olanakları tanınıyor ama Kürt siyasetçilerine bu şans tanınmıyor. Büyük bir ayrımcılık vardır.

Hediye Aktaş bir Kürt kızıdır, gözleri görmüyor ve kanser hastasıdır. Kürtlerin her Cumartesi yaptıkları eylem ve çağrıları var. AKP hükümeti bir gün vicdana gelip, bırakılması için bir çaba gösterdi mi? Hayır. Daha bir gün önce Midyat cezaevinde 18 yıldır tutuklu olan hareketimizin değerli bir militanı Şehmus Yalçın Türk devletinin zindan uygulamaları sonucu şehit edilmiştir. Bize ve halkımıza karşı bir ayrımcılık ve vicdansızlığın olduğu açık ortadadır. Mevcut durumda cezaevinde bir vahşet politikası yürürlüktedir. İnsanlar tedavi edilmeyerek, ölüme terk edilmektedir ve Kürdistan'daki cezaevlerinden Türkiye’nin çeşitli yerlerine sürgün edilme politikası da gündeme konulmuştur. Bugün direnen ve özgür Kürt çizgisini savunan bütün kesimler üzerinde çok ciddi bir baskı ve şiddet politikası yürürlüktedir.

Ben buradan başta Şehmus Yalçın ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı diliyor, anılarını mücadelemizde yaşatacağımız sözünü bir kez daha yineliyorum.

SULTAN ABDÜLHAMİT BENZETMESİ

Başbakan Erdoğan açık açık “bundan sonra çok daha farklı strateji ve uygulamalar devreye girecek ve terör ezilecek” diyor. Bu daha ileri bir şiddet ve devlet terörünün Kürdistan'da uygulanacağını ifade etmiyor mu? Tüm bunlara rağmen Burkay’ın AKP hükümetini ve uygulamalarını olumlaması, iki de bir Kürt hareketine şurada-burada eleştiri adı altında karalama yaparak, haksız gösterme çabası beyhude bir çabadır ve doğru değildir. Çünkü haksız olan Türk sömürgeciliği ve AKP hükümetidir.

Şunun bilinmesi lazım: Sultan Abdülhamit döneminde de birçok Kürt İstanbul’a çağrılıp, günlerce sarayda ağırlandılar. Yine yakın dönemde Hazım Babat, Osman Demir, Kamil Atak da Ankara’ya çağrılıp, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanları tarafından ağırlandılar. Bunların hepsi neden ağırlanmıştı? Tabii ki Kürtleri birbirine kırdırtmak ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek için. Kendine Kürdüm diyen birisi, Türk devleti tarafından ağırlanıyorsa amacı bu olur başka da bir amacı olamaz. Buna hiç dikkat edilmeden hareket edilmiş olması bizlerde çok ciddi bir kuşku yaratıyor. Tüm halkımız da kuşkuyla karşılıyor. Kendisi, “bir devlet projesi temelinde gelmiş olduğunun söylenmesi bir haksızlıktır” diyor. Güzel ama pratik ortadadır.

AKP hükümeti bütün çabalarına rağmen Kürt cephesini parçalayamadı, ikilik yaratamadı. İçeride bunu yapamayınca dışarıda arayışlara girdi. açık ki Türk devleti ve AKP hükümeti Kürdistan özgürlük mücadelesi karşısında sıkışmış bulunuyor. Değişik strateji ve taktiklerden bahsediyor. Aslında klasik ama kamufle ederek, yeni bir taktikle PKK’ye karşıt konuşan Kürtleri öne çıkarma suretiyle alternatif yaratmaya çalışıyor. Hiçbir Kürt ve hiçbir Kürt siyasetçisi bu sömürgeci siyasetin bir figüranı olmamalıdır. Ben bunu genel olarak söylüyorum ve bu politika zaten gizli değil, açık yürütülüyor. Burkay ve arkadaşlarının da devletin bu politikasını iyi bildiklerine eminim. Buna rağmen bu politikaya pirim veren bir görüntünün çiziliyor olması tercihlerinin bu yönde olacağını gösteren bir tablodur.

Umarım kendileri de bu durumu anlarlar ve vazgeçerler veya bir yanlış anlama varsa bunu düzeltirler. Çözüm sürecine girmişken farklı sorunlara yol açmazlar. İlk kez son bir yıldır Kürt birliği doğrultusunda gelişmeler yaşanıyorken tekrar bunun bozulmasına yol açmazlar. Evet, bu konu açık ki tamamen kendilerini ilgilendiren bir husustur. Biz tartışmaya da eleştiriye de açığız.

Ama mücadele halinde olan iki taraf var, her iki taraf da birbiriyle kıyasıya mücadele halindedir. Sen hangi taraftasın bu önemlidir. Tarafsızlık da olabilir, bu doğrudur ama tarafsız olmanın da bir üslubu vardır. Sözlerin, davranışların üslubun kime hizmet ediyor, burası önemlidir. Bu açıdan yaklaşıldığı vakit, Kemal Burkay’ın gelişinin AKP’ye hizmet ettiği gerçeği rahatlıkla görülmektedir. Bir yandan sözüm ona iyi Kürt gösterilirken, diğer yandan ise ‘kötü Kürt zaten PKK’dir’ propagandasıyla “Aslında AKP’nin Kürtlerle bir sorunu yok. Bak işte 31 yıl sürgünde kalmış bir Kürdü bile bu kadar ağırlıyor” mesajı verilmektedir. Bu, AKP’ye bulunmaz bir fırsat sunmuştur. Bununla birlikte zaten Kürt siyasetinin de ne kadar yanlışlarla dolu olduğunu, dolayısıyla çözümün bu nedenden dolayı gelişmediğini söyleyerek, Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi’nin çözüme gelmediğini yansıtmak çok büyük bir çarpıtma ve haksızlıktır. Bunun yurtseverlikle de hiçbir alakası olamaz.

Kendileri federasyonu savunuyorlardı. Bu biçimde federasyon nasıl kurulacak, onu anlayamadık. Hiçbir güç ve irade ortaya çıkarmadan federasyon mu kurulur? Kürt halkının yükselen iradesi karşısında zorlanan sömürgeciliği olumlu göstermek kölenin direnişi karşısında biraz vicdana gelmek zorunda kalan köle sahibini iyi göstermekten başka bir şey değildir. Bu noktada biz yeni bir soruna yol açmak istemiyoruz. Fakat ilk girişin iyi olmadığını, çok ciddi kaygılar yarattığının bilinmesini istiyoruz. Halkımız da iyi bilmektedir: AKP hükümeti yurtsever birçok kişiyi tek bir kelime söylemiş diye hemen içeri atarken, eski bir Kürt siyasetçisini böyle ağırlaması herhalde hayra alamet değildir.

Şunu da belirtmeliyim ki çok ciddi bir biçimde üzerinde duracağımız bir konu da değildir. Fakat görüşümüzün kamuoyu tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bunun için belirtiyoruz. Bugün Kürdistan halkı kimin ne olduğunu ve ne yapacağını bilen bir halk durumundadır. Kürdistan halkı her yönüyle bilinçlenen, her şeyi bilen, neyi nerede nasıl ele alacağını az çok bilen, kimseden akıl alma ihtiyacı olmayan bir düzeye gelmiştir. Yolu doğrudur ve yolunda devam edecektir. Bu konuda hiçbir tereddüt ve kaygımız yoktur. Ama biz istiyoruz ki bu büyük yürüyüşe herkes dahil olsun, gerçek durumu görsün ve buna göre hareket etsin. Ortada bir sorun varsa bu sorunu çözme yöntemi nasıldır, nasıl değildir bu doğru tespit edilsin ve böyle yaklaşılsın. Bizim beklentimiz herkesin bu önemli süreçte kendi üslup ve tutumunu görmesi, sorunun çözümü amaçlanıyorsa çözüme hizmet edecek tutum ve davranışı sergilemesidir. Biz tüm Kürtler arası birlik ve dayanışmanın gelişmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Ama bunun için öncelikle üslup ve tarzda yakınlaşma önemlidir. Bizim değerlerimiz ve şehitlerimiz var. Kendi şehitlerine sahip çıkmayan, onlara değer biçmeyen bir halk, halk olamaz. Bizim mevzilerimiz vardır. Bunlara hepimiz ortaklaşa sahip çıkalım, bunu hepimiz koruyalım ve böylece devlet karşısında Kürtler olarak yekvücut durup, sonuç alalım. Doğru yol budur. Bu konuda söyleyeceklerim bunlardır.

Son olarak Kürt kültürüne ve Kürt müziğine çok önemli hizmetler sunan, sarf ettiği büyük emeklerle bu konuda çok önemli bir yer tutan değerli Ozan Ortadoğu’nun bülbülü Aram Tigran’ın ölüm yıldönümü nedeniyle kendisini büyük bir saygıyla anıyorum. Onun bıraktığı mirasın yücelmesi, halkların kardeşliği, kültürlerin özgürlüğü yolundaki mücadeleyi sürdürerek, anısını yaşatacağımız sözünü bir kez daha ifade etmek istiyorum.

ANF NEWS AGENCY