KOBİ’ler daha yenilikçi

İsveç paradoksu şu demek: İsveç’te inovasyon amacıyla yapılan ARGE harcamaları OECD ortalamasının çok üstünde. Ancak yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yüksek teknolojili yeni ürünlere dönüşüm oranı çok düşük. Yani İsveç AR-Ge’ye çok para harcıyor, ama yükse teknolojili ürün ihracatı OECD ortalamasının altında. Buna İsveç Paradoksu deniyor.

Oysa büyüme teorisinden biliyoruz ki, AR-GE harcamalarının büyümeye katkısı pozitif. Ben bu önemli konuyu, Lund Üniversitesinden Charles Edquist adlı bir iktisatçının yazdığı makaleye (The Swedish Paradox – Unexploited Opportunities!) referans vererek, akıcı ve anlaşılır üslubuyla bizi aydınlatmak üzere; ilgi alanıyla (özellikle yeni teşvik yasası çalışmaları ve cari açık meselesiyle) alakası ve akademisyen kimliği nedeniyle Bader Aslan’a bırakmak isterim. Sadece şu saptamanın altını çizmek isterim: AR-GE’yi daha çok büyük şirketler yapıyor ve ortaya ya somut bir sonuç çıkmıyor ya da pazarlanabilir bir ürün çıkmıyor.

Girişimi sermayesi teşvik edilmeli ve atıl patentler-buluşlar KOBİ’lere açılmalı

Daha önce KOBİ’lerin önemine dair yazılarımda belirttiğim gibi KOBİ’lerde müteşebbislik ruhu çok daha canlı. İlave üretim ve istihdam yaratma etkinleri çok daha gelişkin. İnavosyona çok daha fazla açıklar. Ayrıca 2008 krizi de gösterdi ki ekonomileri KOBİ’lere dayalı olan ülkeler krizden hemen hemen hiç etkilenmediler. Yeri gelmişken eski Anadolu Bank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Cengiz Göğebakan’ın ASO Dergisinin 2011-Ağustos ayında yayımlanan “KOBİ’lerin Sermaye Benzeri Kredi İhtiyacı ve Girişim Sermayesi” başlıklı makalesinin önemine vurgu yapmak isterim.

TÜSİAD’da konuyla ilgili yaptığım bir sunum sonrasında şöyle bir tepki aldığımı hatırlıyorum: “Onlar bizim bildiğimiz anlamda KOBİ değil. Kayıt içinde, kurumsallaşmış, eğitimli ve profesyonel insanlar istihdam eden KOBİ’ler.” Buna katılmamak mümkün değil.

Kayıt dışılıkla mücadelede ve cari açık sorununun çözümünde yeni TTK çok ilerici bir adım

Önümüzde yeni bir Tür Ticaret Kanunu var.  Ayrıca 14.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren TÜRK TİCARET KANUNUNUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN var. Bu kanunun 42. maddesine göre “Türk Ticaret Kanunu veya bu Kanun uyarınca hazırlanacak tüzük ve yönetmelikler, Türk Ticaret Kanununun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde yayımlanır.”

Yeni TTK 14 Şubat 2011 tarihli resmi gazetede yayımlandı. Yani bugün 1 yıl doldu. Tüzük ve yönetmelikleri hazırlamakla yükümlü olan bakanlığımız Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. Bugün itibariyle 10 yönetmelik, 10 tebliğ ve3 tüzük yayımlanması gerekiyor. Ayrıca Maliye Bakanlığının bildiğimiz kadarıyla Tek Düzen Hesap Planında değişiklik öngören 2 Tebliğ çalışması var. Bu 2 tebliğin de yayımlanması gerekiyor.

Yeni TTK sulandırılmamalı

Kanun, çok değerli hukuk profesörümüz Ünal Tekinalp’in eseri. Konuyla ilgili birçok programa katılıyor ve kanunu anlatmak üzere sivil toplum kuruluşlarına ve şirketlere konuşmalar yapmaya gidiyor. Ve hiçbirinden de ücret kabul etmiyor. Saygıdeğer hocanın tek dileği var: Kanun ertelenmesin ve sacayakları kesilmesin.

Kanunda değişiklik yapılmasını isteyenler “bu kanun Türkiye şartlarına uygun değil” diyor. “Elbise güzel dikildi, ama bedene uyumuyor” vesaire diyerek, Türkiye’nin şartlarına uygun hale getirilmesini istiyor. Gerekçeleri şu: “KOBİ’ler bu kanunun gereklerine hazır değil”.  

Bu eleştiriye katılmıyorum. Nedeni şu: Türkiye kayıt içinde şirketlerle cari açık sorunu yaratmayan bir büyüme modeline geçecekse bunu KOBİ’lerle yapacak. Çünkü müteşebbis iklimi ve yenilikçilik en fazla küçük ve orta ölçekli şirketlerde var. Biliyoruz ki KOBİ’lerin krediye erişim imkânlarının giderek zorlaştığı bir dönemdeyiz. Ve koşullar giderek daha zorlaşacak. Bunun bir nedeni krizin derinliği, diğer nedeni kredi verenlerin daha fazla güvenilir bilgiye ihtiyaç duymaları. Ayrıca önümüzde Basel III var.

ECB başkanı Draghi 9 Şubat tarihli basın toplantısında “reel sektörü, özellikle de istihdamın %80’ini sağlayan KOBİ’leri destekleyeceğiz” dedi. ECB bunu, 1 trilyon avro krediyi daha çok reel sektöre ve özellikle de KOBİ’lere kredi veren küçük ve orta ölçekli bankalara kullandırarak yapacaklarını açıkladı.  O nedenle kayıt dışılıktan kurtulacaksak ve cari açık üretmeyen bir büyüme modeline geçeceksek, bu elbise bize dar demekten vazgeçmeliyiz. KOBİ’lerimiz kurumsallaşmalı, profesyonelleşmeli, şeffaf ve kayıt içi olarak daha fazla kredi imkânlarına kavuşmalı. Aksi takdirde, kayıt içi ve rekabetçi bir ekonomik yapıya kavuşmak; daha fazla malı daha yüksek fiyatla ihraç ederek büyümek mümkün değil.

  Vedat Özdan/T24